- 753 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GÜL KOKULU BİR BAHAR ZAMANI................
GÜL KOKULU BİR BAHAR ZAMANI...............
Yavaş yavaş doğanın uyandığı ılık bir bahar günüydü,
Yeşilin her tonunun uyanmaya ve bu dünya da bende varım demeye başlandığı anlardı.
Uzun bir yolculuk sonucu varılmıştı görev yerine. Kısa bir görevdi ancak unutulmayacak ve gelecek yaşamları tamamen
etkileyecek bir görev.
Başlangıçta aksiliklerle başlamasına karşın yinede huzur ve mutluluk duygularının yaşandığı bir yolculuk olmuştu.
Birbirine yabancı iki yaralı ve özlem dolu yüreğin yolculuğunun öyküsü olacaktı bu görev.Ancak üçüncü bir şahidin gözlemleriyle
şahitliğiyle yaşanan.
Suskunluğun derin okyanusunda, bazen dingin bir sahil kasabası, bazense sokaklarının her köşebaşında hoyratça naralar atılan
batakhanelerle dolu,bir liman kwntiydi birbirinden habersiz yüreklerimiz.
Temkinli resmi yaklaşımların sergilendiği bir iki cümlelik sohbetlerdi bu derin suskunluğu bozan.
Ancak dingin bir etkilenmenin sessiz adımlarıydı yüreklerimizde duyumsanan.
Hep yan yana olsada,birbirinden uzak gibi görünsede sıcak bir duyumsama yakıyordu, adı konulamayan duygular içerisindeydi,
Ve ılık bir sıcaklığın bedenlerimizi sardığının farkındaydı yüreklerimiz.
Ancak, açığa çıkarılamayan duygularımızın,yüreklerimizde fırtınalar estirdiği anların yaşandığı zamanlarda, suskunluklar
denizinde ki dalgalardı birde sessiz yürek cığlıklarıydı ortalıkta duyulan.
Dingin ve huzurla gecen bir gecenin ardında, şafağın ilk ışıkları penceremi aydınlattığında, yavaş yavaş komutlar yağdırmaya
başlamıştı yorgun ama huzurlu bedenime, o zaman zaman hükmedemediğim beynim.
Bir huzur, bir sevgi esintisi kaplamıştı bulunduğum ortamı ve yavaş yavaş sindire sindire soluyordu bedenim o sevgi dolu gül
kokulu havayı.
--- hadi --- dedim, --- gel seni hoşlanacağın bir yere götüreceğim --- hiç itiraz etmedi ve sessizce bindi arabaya.Nedense nereye
gideceğimizi tasarlamadan dökülmüştü bu sözler ağzımdan.Evet ılık bir bahar günüydü ve tüm doğa gibi bizimde yüreklerimiz aydınlıklara,
mutluluklara, yaşama, huzura merhaba diye sesleniyordu.
Huzurun, aynı anda aynı duyguların düşünüldüğü, sessiz çığlıklarla mutluluğunu haykıran yüreklerin dinginlik bulacağı bir ortam.
Sırtını derin bir vadiye dayamış yer yer uçurumlarla kıvrımlar oluşturmuş bir orman içi mesire yeriydi son durağımız.Çam pürlerinin
üzerinde yalınayak,zaman zaman düşmemek için elele tutuşup yürünülen bir ortam.Suskun dillerin sustuğu,ancak ikiz ruhların fısıltılarının
hiç susmadığı bir ortam.Derin bir uçurumun kıyısında oturup,çıplak ayakların aşagıya uzatıldığı ve gözler ufkun koyu,dingin ve huzurlu
ortamını izlerken, yüreklerin olduğu kadar, ellerinde sessizce birleştiği bir ortam.
Uzun uzun sevgi dolu sözcüklerin sessizce bakışlarda dillendirildiği, doğadaki tüm canlıların da kendi dillerince birbirlerine
sevgi sözcüklerini fısıldadığı bir ortam.
Ve özdeşleşen iki yüreğin sessiz çığlıklarının yankılandığı, gül kokulu,çam kokulu,püren kokulu bir ortam.
Güneş ufkun bitimine yaklaştığında, --- hadi artık gidelim --- uzun süren dingin sessizliği bozan sesimle irkildi. Yürek lalezarımda
yeni bir fide veren tek gül fidanı.--- uzat elini, kalkmama yardım et.--- dedi.Mahsun fakat huzur dolu gözleriyle bana bakarak.
Görev bitmişti ve yine başlamıştı o uzun yolculuğumuz.Fakat bukez ayrılacak olmanın verdiği bir mahsunluk kaplamıştı yürekleri.
Yine küçük mimiklerle, sessiz çığlıklarla haykırıyorlardı birbirlerine olan sevgilerini.Ama yinede biliyorlardı ki yolun sonunda ayrılacaktı
bu yürekler.Sık sık molalar vererek uzatılmaya çalışılıyordu bu yürek birlikteliği.
Her güzel olayın sonu vardı, bu doganın yaşamın gerçeğiydi.Sessizce yaşanan bu duygu yoğunluğunun da bir bitimi olacaktı ve öylede olmuştu.
ANCAK, belki hiçbir zaman sonu gelmeyecek olsada yinede ikizruhlar olarak kalacaktı anılarda (( en azından benim için ))
bu yaşanan duygu seli................................EMİN NAMIK BÜLBÜLOĞLU