- 553 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
"YENİ ŞİİR Görüşünüze..." MESELESİ
“YENİ ŞİİR Görüşünüze...” MESELESİ
Ben bir şiir heveslisiyim. Şiir düşünüp, şiir yazma gayretindeyim. Şiiri, söz dizme san’atı olarak görmekteyim. Bu san’atın doruklarına çıkmak, bu uğraşın içinde olan herkesin amacıdır elbette.
Bir çok sitede, hemen hergün, dumanı üstünde bir çok şiirin sunumunu görmekteyiz. Bu yapılırken genelde gördüğümüz başlık şudur: “Yeni şiirim görüşünüze ve değerli yorumunuza..” Bu sunuş biçimi ne denli doğrudur? Sunulan o şiir hakikaten yeni midir? Daha önce yazılanlar eskimiş mi olmaktadır? Şiir nesne midir ki eskisin? Eskiyorsa o zaman şiir olma özelliğini mi taşımıyor? Ya da bu özelliğini zaman içinde kaybediyor da o yüzden mi eskiyor? .. Bence takdim cümlesi şöyle olmalıdır: “Son yazdığım şiir” veya “Sayfamda yer verdiğim son şiirim” veya “Sayfama en son eklediğim şiirim” vb.
Bir diğer husus da, sanki bir yarış içindeymişiz gibi her gün şiir yazma gayreti içinde olmak.
İyi şair olmak, çok yazmaya mı bağlıdır? İyi şair olmak için her gün hiç durmadan şiir mi yazmak gerekir? Her gün yazılanlar gerçekten şiir olabilmekte midir? Ve de, şiir yazmak acaba bu kadar kolay mıdır?
Edebiyat tarihinde yerini almış büyük şairlerimiz, günümüze kadar değerini koruyarak ulaşan o büyük, o saygın, o sağlam şiirlerini bir çırpıda mı yazmışlardır?
Yahya Kemâl Beyatlı, (Rindlerin Ölümü) şiirindeki “Eski Şirazı hayâl ettiren ahengiyle” mısra’ında “tahayyül” veya ona benzer bir kelime olması gerektiğini düşündüğü halde, bir türlü bulup yerine yerleştiremediği için 3 (üç) ay beklemiş, o kelimeyi aramış, geceleri uyuyamamış, bir gün Bostancı ‘da bir ahbabının evindeki misafirlikten dönerken, tam merdivenleri indiği sırada “Eski Şirazı hayâl ettiren ahengiyle” diye mısra’ı söyleyivermiş ve aradığı kelimeyi bulunca rahat etmiştir. Bu şiirde kendisini en çok yoran mısra’ın bu olduğunu söyler kendi anlatımlarında. (Bakınız “Bütün Cepheleriyle Yahya Kemal Hayatı - Hatıraları – Şiirleri, Hilmi YÜCEBAŞ Dördüncü baskı, sayfa 228)
Büyük üstad, yine bir başka şiirinde aradığı kelimeyi tam oturtamadığı için 14 (ondört) yıl beklemiş ve uygun kelimeyi bulduktan sonra “işte şimdi oldu” diyerek şiirini ancak ortaya çıkarmıştır. (Merhum Türk Edebiyatı Tarihi Profesörü Nihad Sami BANARLI, 1972 yılında yaptığımız özel bir görüşmemizde bizzat nakletmiştir.)
Bu örnekler ortada dururken, bizdeki acelecilik ve telâş niye ? Biz ustalardan daha mı mahiriz ?
Ya da teknolojik gelişmeler sonucu şiir yazma makinası icat edildi de bizim mi haberimiz yok?
Şiiri kuvvetli kılan, en sade, en kısa terkiple en yüksek mânâyı yakalayabilme becerisidir.
Bunu yaparken, bilinen sözcüklerden bilinmeyen terkipler yaratabilmek, daha önce kullanılmamış deyişler üretebilmek ve tekrara düşmemek çok önemlidir.
Kâfiye için mânâdan ödün vermek, revaçta diye beylik kelimeleri kullanmak, bence, şiiri bozar. Bendeniz, içinde “firar”, “zemheri”, “lâl”, “kelâm” vb. çok ellenmiş ve yıpranmış kelimeler bulunan şiirleri zevkle okuyamıyorum. Hattâ onları özgün de sayamıyorum. Yazım hataları ve gramer bozuklukları taşıyan şiir(!) leri es geçiyorum. (Yanlış, yalnız, kibrit, kirpik, nalet, lanet, herkes, her kez, ekşi, eski...) kelimelerini doğru yazamayan; dahi anlamına gelen (–de) ve (–da) eklerini ayrı yazamayan, buna mukabil, ismin (de) hali olan (-de) ve (-da) eklerini ayrı yazan; (-mi) ve (-mı) , (-mü) ve (-mu) soru eklerini ayrı yazamayanlar; zamir yapan (-ki) ekini ayrı yazan, fakat bağlaç olan (ki) ‘yi birleşik yazanlar var. Ve bu hatalara sahip şiirleri öven çok sayıda yorumun varlığı ve böyle yazılmış şiirleri popülariteye ulaştıran aşırı rağbet, beni hayrete düşürüyor doğrusu. “Dost acı söyler” deme cesaretini gösterip kimse kimsenin hatasını işaret ve ikaz etmiyor nedense. Daha da vahimi, düzenlenen bazı yarışmalarda bile, yukarıda belirttiğim hataları içinde bulunduran bazı şiirler dereceye alınıyorlar. Yanlışı taltif edip prim vermek, yanlışı yüceltmek, yanlışı doğruymuş gibi tescil etmek, ne korkunç! Ve de (kendi adıma söylüyorum) pes!
ZEKAİ BUDAK
28.01.2008
YORUMLAR
Kesinlike harika bir yazı. Şiir yazıp da araştırmayan, okumayan düşünmeyen insanlar için sanırım bir kaçış noktasının tespitidir bu yazı. İnsanlar yazınsal olarak şiiri daha kolay farz ederler. Öykü daha zordur bu tip insanlar göre. Çünkü çok fazla kelime vardır. Ve uzundur. Oysa şiir peşpeşe sıralanmış acı dolu sözler yumağı değildir. Zekai Bey'in yazısında verdiği örneklerin stüne verilecek bir örnek şuan için haddimi aşmak olacağından yelyenmiyorum bile. Etimolojiyle ilgilenmeyen ve sözlükleri okumayan biri kendi dilini tanımıyordur. Kendi diini tanımayan biri şiirde nasıl kendi olabilir? Msn ifadeleriyle şiirlerin yazdıldığı bir dönemdeyiz. Ve bu ziyadesiyle rahatsızlık verici.
Bu tip inceleme yazılarınızın devamlılığı dileklerimle...