KİYRA - ÇARKLYN - ŞALGAM SUYU
Kiyra’da gece... Akşam... Akşam akşam arabalar... Işıklar, ne kadar çok... Terk etmemiş sokakları hala kızlar, hayat devam ediyor, kızlı erkekli...Kime güveniyorsunuz kızım siz ya. Birbirinin boynuna, koluna, beline sarılmış onlarca çift. Neden insanlar birbirlerine bu kadar çok güveniyorlar? İlginç...
Modern bir şehir. Doğal hayattan iz yok. Yapma her şey, medeniyet diyorlar. Ortalıkta canlı yok neredeyse hiç. Kediler neden yok buralarda? Kanatlarını genişçe açıp korku filmlerinden çıkma kocaman kuşlar uçmuyor ortalıkta. Sadece arabalar var etrafta, demirden yapılmış, tekerlekli, sıradan insana son derece basit, sıradan gelen bir hayat düzeni. Düzen mi bu ya da? Maddi boyutu bu dünyanın yani. Ama görünmeyeler görünmez...Duygular, düşünceler, ruhlar...
Örümcek ağları...
Binalar, pencereler, ışıklar, sesler, insanlar var bol bol Kiyra’nın en kalabalık caddesinde, Çarklyn caddesinde. Kitapçılar var, bir de yerde kitap satanlar; ellerinde güller, sevgililerine almaları için bilhassa erkeklere zorlama, dayatma, toplumsal baskı belki. Hiç bir zaman içten olamayacak, doğal olamayacak, maddede kalacak, basit kalacak, kolaya kaçacak güller. Bazı yerlerde polisler, kurallara uymayanları pataklamak üzere. Ya yakalayamadıkları...? Akşam... Kiyra’da klasik bir akşam işte!
Alışveriş merkezleri... Vitrinler... Siyah elbiseler... Kırmızı ve siyah olanları seviyorum, ama masum gelmiyor insanlara, masum görünmeli insan. Güvenilmesi için. Beyaz masum derler de mi, tamam o zaman. Beyaz görünmeli...
M___: Cidden ya, acıktım ben. Ne yiyelim, ne istersin?
L___: Ben bir şey yemeyeceğim.
M___: Neden?
L___: Canım istemiyor.
M___: Olmaz öyle şey, kaç saattir dolaşıyoruz, yemeliyiz bir şeyler. Enerjin kalmaz sonra.
L___: Tamam, sen ye, ben de yanında dururum. Ama ısrar etme ne olur, istemiyor canım.
M___: Tamam, tamam. Şuraya bir girelim, bir şeyler buluruz yiyecek.
Kocaman bir lokanta... İnsanlar her yerde... Tabak çatal sesleri, mutfak bölümünde çalışan işçilerin uğraşları görülebiliyor. Koşuşturmaca... Tüm sandalyeler dolu neredeyse, ortalıkta da onlarca garson dolaşıyor. Niye buradalar bu insanlar?Yok mu bu insanların evleri, nereden gelmişler? Evlerinde yemiyorlar mı yemeklerini? Gereksizlik... Tembellikten mi yoksa... İnsan nasıl rahat yemek yer burada...?
Garson: Ne alırdınız efendim? Menüden beğendiğiniz bir şey var mı?
M___: Ben büyük boy bir vejeteryan pizza alıcam.
Garson: Yanında içecek arzu eder miydiniz?
M___: Ayran.
Garson: Siz, efendim?
L___: Ben hiç bir şey almayacağım. Teşekkürler.
M___: Hey, neden böyle yapıyorsun ya? Olur mu hiç! Söyle bana, ne seversin? Hemen ondan alalım. Bulmuşum seni bir kere, bırakır mıyım güzel bir zaman geçirmeden...
L___: Cidden, istemiyor canım hiç bir şey. Teşekkürler.
M___: Ya ne demek! Sabahtan beridir birlikte dolanıyoruz, öğlen bir şey yemedik, tüm günümüzü Yarasa Fosilleri Müzesinde geçirdik.
Garson: Yarasa Fosilleri Müzesi mi...? (M ve L konuşmalarının bölünmesinden rahatsız, sinirle bakarlar garsona) Afedersiniz efendim.
M___: Tamam, senin için ben seçeceğim o zaman. Bir de küçük boy bir vejeteryan pizza lütfen.
Garson: Evet efendim.
M___: Tamam.
L___: Ama, ben hiç bir şey istemiyorum ki...
M___: Tamam garson bey. Özel bir isteğimiz yok pizzanın içeriği hakkında.
Garson: İçecek bir şeyler alır mıydınız?
L___: Şalgam suyu olsun.
Garson: Hay hay efendim. 15 Dakikaya hazır olur.
Neden bu kadar uğraş... Yemek yemek... Zor, tatsız...Işık, şiddetli ışıklar. İnsanları gerçekliklerden ve doğadan uzaklaştırmak için gererek en büyük şey. İnsanlar bilmiyorlar artık gece olunca havanın karardığını, her yer aydınlık. İnsanın gözünün içine içine gelen bir ışık. Rahatsız edici. Garsonda göstermelik bir nezaket. Normal hayatta ananı ağlatır ama burada para uğunda köle hissediyor kendini. Şişman. Yüzünde bir kırmızılık. Mutfak bölümünde de insanların yüzünde kırmızı, sıcaktan. Ter, yüzlerinin kızarması... Neredeyse pişecek. Garsonun elindeki bıçak ve çatallar soğuk olmalı. Metal güzel. Baldırları da iri iri, kaç kilo gelir kim bilir...
M___: Teşekkürler nezaketiniz için garson bey.
Garson: Ne demek, ben teşekkür ederim.
M___: Bahsetmeyecek misin kendinden biraz daha.
L___: Ne bilmek istiyorsun ki?
M___: Ne bileyim, mesela, daha önce böyle duygusal anlamda bir arkadaşın oldu mu?
L___: Evet. Biçok kereler.
M___: E, peki sonra?
L___: Kısa sürelilerdi zaten. Gereksizlerdi hepsi. Sevmedim hiç birini, devam etmedi. Bitti, bitirdim.
M___: Peki, beni de sevmez misin?
L___: Seni seviyorum ya, buradayım, yanındayım ya...
M___: Öyle mi, beni ama onlar kadar seviyor musun?
L___: Evet. Seni hepsinden çok seviyorum.
M___: Öyle mi? İnanayım mı?
L___: İnan tabi. Bana bak. Aslında... Seni daha da inandıracağım, bir kaç saat sonra. Hı, ne dersin?
M___: Nasıl?
L___: O zaman gelince görürsün. Bizim evde... Anladın sen?
M___: Hmm... Öyle mi? Şey... Tamam. Peki o zaman. Tabi ki, harika fikir hatta.
L___: Bakıyorum da sevindin. Seni gidi seni... İstediğini biliyorum ben senin.
M___: ...
L___: Bak, nasıl da utanıyor tatlı tatlı. Yerim seni bak, bu kadar tatlı olma!
Zaman göreceli gerçekten, aferin sana Einshtein. Ve beklemek gerçekten de en uzun olanı. Ama çok şeyleri bekliyor insanlar. Hayatta sürekli bir şeylerin gerçekleşmesini bekliyorlar. Hızlı değil o zaman sokaklar ve hayat. insanların hareketleri... Yavaş yavaş ve acı çektire çektire...
M___: Bak, son kez soruyorum, yemeyeceğine emin misin?
L___: Yemiycem dedim, şalgam suyumu içtim ve işte, bu bana yeter.
M___: İnanamıyorum ya, sabahtan beridir hiç bir şey yemedin ve saat de 23 oldu.
L___: Ya, bak, aslına bakarsan dışarıda yemek yiyemiyorum ben. Ortam müsait değil. Yani rahatsız oluyorum.
M___: Tamam, o zaman paket yaptıralım evine gittiğimizde yersin, tamam mı?
L___: Tamam.
M___: Tamam bakalım. Ama evde yiyeceksin, söz ver bana.
L___: Tamam, söz veriyorum sana, evde yiyeceğim bir şeyler, ama yanında bir şeyler de içelim, olmaz mı?
M___: Tabi, hemen buradan bir kaç da şalgam suyu alalım istersen.
L___: Yok yok, gerek yok. Evde var bol bol.
M___: Şalgam suyunu seviyorsun galiba.
L___: Evet, hem de çok.
M___: Öyle mi...
L___: Ben çok acıktım, hadi gidelim.
M___: Tamam, hadi.
02.01.2009- gecenin bir vakti.
(ne çıkardı ki zaten bu saatte bir vahşet hikayesinden başka?)
YORUMLAR
Sevgili TunçAy ; ben yazını okuduktan sonra hemen yorum yazma fırsatı bulamamıştım bu güne kısmetmiş.Ama bu yorumumu yazmadan önce de yapılan yorumlara bir göz attım...Sonra da düşündüm uzun uzun...Neden anlaşılmadı bu yazı diye???Zira yazınızın neden bahsettiği , hangi yaşam tarzını vurguladığı ve ne gibi dersler vermeye uğraştığı gayet net !!!
Hele bir de bu yazının üstünü böyle bir resim süslemişse anlaşılmamasını gerektirecek hiç bir durumun söz konusu olmadığını düşünüyorum.Bence bir yazarın konuyu çok orta yerinde olmamak şartıyla yarım bırakması yazarın hayal gücünü belirtir ve okuyucularını da bu hayal kurma yetisine sürüklemeye çalıştığını gösterir ki bu bence hem dikkat çekici hem de güzel birşeydir.Ve siz bu yazınızda bunu başarmışsınız
Diğer yandan , bu yazı böyle kalmamalı diye düşünüyorum çünkü ; okuyucu olarak her ne kadar sizin hayal gücünüze yetişmeye çalışsak ta , bu olayın nasıl seyredeceğini sizin kaleminizden okumak daha güzel olur diye düşünüyorum.
Yazınızda öyle yerinde betilemeler kullanmışsınız ki kişileri , olay yerini hafızamızda canlandırmak hiç te zor olmadı.Bir de özellikle dikkatimi çeken nokta , olay kişilerinin mimiklerini bize aksettirmeniz...Bunu kesik cümlelerle çok güzel başarmışsınız.
Yani kısaca farklı ve başarılı bir çalışma olmuş .Belki de benzer yazılar okumaktan dolayı alışılagelmiş kavramları benimsememizden doayı yazınız çoğu kişiye eksik gelmiş olabilir ama bence sonu belli olmasa da edebi açıdan eksiksiz bir çalışmaydı.
Tebrik ederim...
Sevgili Tunçay
“bir yazarın yazısının-öyküsünün tam anlamıyla anlaşılamamış olması zannımca bir başarısızlıktır” diyorsun, birazda kendine haksızlık ederek. Hele, hele yorumları okuyunca. Bak bu ikinci "yorum" işi beni aşar haberin olsun, demedi deme sonra.
Hani bazı filmler vardır, yönetmen sonunu açık bırakır. Esas oğlan öldü mü, kızın gözleri açıldı mı, kavuştular mı acaba. Her seyreden sonunu kendine göre tahayyül eder. Gıcık olurdum böyle filmlere, “son” yazısından sonra okkalı bir kalay geçerdim yönetmenin yedi sülalesine. “Ne olur kardeşim üç metre film ilen ne batarsın ne de abat olursun, hıyarağa” diye.
Aslında sen vicdanen müsterih olabilirsin, zira bırak “ipin ucunu”, ipi makarasıyla vermene rağmen nasılda jeton düşmedi. Direk kırmızı zeminden uyanmalıydım işe. Bir yerde okumuştum, “kırmızı renk” hakkında şunlar yazıyordu; fiziksel gücün, canlılığın, hareketin rengidir. Bir şeye başlamayı teşvik eder. Çalışmaya şevk eder, tembelliğin ve güçsüzlüğün karşıtıdır. İhtirasın, cinsel gücün ve aşkın temsilcisidir. Olumsuzluğu kabalık, duyarsızlık olarak ortaya çıkar. Sinirliliğe ve saldırganlığa yol açabilir” . Ah benim eşek kafam, tabi yaa!
Ama hiç kusura bakma da beni de yanıltan (L)’nin “Seni daha da inandıracağım Bizim evde... Anladın sen” şeklindeki yarı tahrik, yarı tahrip kokan cümlesi oldu. Şunu da açık yüreklilikle söyleyeyim, ama sakın gülme. Kırk yıl düşünsem (L) ile (M)nin Man ve Lucifer’in kısaltmaları olduğu aklıma gelmezdi. Leyla ile Mecnun, Latife ve Mustafa ilk aklıma gelenlerdi.
Her ne kadar bu iki harf(L-M) unisex bir tişörtün beden numaraları gibi esrarengiz bir anlam ifade etse de, cinsiyet teşhisindeki isabet yüzdem için, kendimle iftihar ediyorum, huyum kurusun.
Evet, işin içinde bir çapanoğlu olduğunu sezmiştim, fakat boyutlarının bir vahşet öyküsünün sayfalarınca olabileceğini hiç tahmin etmemiştim.
Sonuç itibari ile hikâyeden çıkarabileceğim ana ve baba fikirleri birkaç madde de sıralayayım müsadenle
Hikâyenin ana fikri;
1-Zaman kötü kolla gö..nlünü, belli mi olur
2-Evdeki bakla, dışarıdaki piliçten daha az tehlikelidir(kolesterol açısından)
Hikâyenin baba fikri;
1-Yazar son günlerdeki ana haber bültenlerinin aşırı etkisinde kalmıştır. Daha az haber seyretmesi tavsiye olunur
2-Tiiz zamanda mangalda balık yenirken, yanına içecek olarak “şalgam suyu”nun yerine alternatif içecek arayışlarına yönel necek (Bundan sonra biraz zor şalgam suyu içerim)
Sürçi lisan eyledimse affola, başarılarının devamını diliyorum.
Ağyar tarafından 1/4/2010 10:22:40 PM zamanında düzenlenmiştir.
TunçAY
siz edebiyatçısınız, anladım bunu.
hele L ve M çeşitlemeleri..:) ama ilk aklınıza gelenlerde cinsiyetler yine de tutuyor:)
yazının ana ve baba fikirleri ise tüm yazılarımın en güzel analiziydi...
"bırak “ipin ucunu”, ipi makarasıyla ver"dim ha...!
:D
tekrar çok teşekkür ediyorum Ağyar bey yorumunuz için, kaleminiz insanları daha çok gıdıklasın, aynı zamanda düşündürürken...
saygılar...
hamiş:
tekrar okundukça yazılarda şiirlerde vs.. farklı anlamlar yakalanır dikkat artıkça...zaman zaman dönüp tekrar okuyup incelediğimizde daha farklı anlamlar yükleriz okuduklarımıza...çünkü bizde sürekli gelişmekteyiz..geliştikçe bakış açılarımız daha farklı bakarız eserlere olaylara hayata ilişkilere ve hayat ötesine...tekrar okumaya davet bu anlamda da çok önemliydi...bu yönünü de değerlendirebilirsin sevgili yazar yazıları yeniden karşılaştırarak.."
demiştim yazımda ki bu bölüm her yazında geçerli olacak..
bak yeni bir bakış açısı daha kazandırdın sevgili TunçAY...
bu bir ödev çalışma yazısı olsun o zaman...:)) (okulda bu tür çalışmalar yapıyor musunuz...?) yararlı bir çalışma bu...
çünkü bizler olayları alıştığımız tarzada okuyoruz..
senin açıklamaların ip uçlarından yola çıkarak öyküyü keşfetmek yorumlamak adına çok yararlı ..
bence bu konu yazıdan da önemli...ip uçlarını okumak yorumlamak...yazarın vermek istediklerini keşfetmek adına önem taşıyor...
sanırım daha kısa bir yazı olsa başlangıç için daha iyi olacak...
yazınızda farklı pek çok şeye vurgu vardı ...bu da dağıttı biz okuyucuları odağı bulmakta zorladı sanırım ..üzerinde düşünmeye de fazla zaman ayrılmadı sayılır...
tekrar emeğine teşekkürler..kutlarım yürekten farklı çalışmalarını edebi şans...
sevgim saygım her daim tebriklerimle ...
TunçAY
ödev olsun, edebi eserler kağıtta ne yazıyorsa ondan yoıla çıkılarak değerlendirilmeli, ve tam yorum çıkarmak için birden fazla kereler okunmalı. ama galiba zaman ve imkan sıkıntıları yaşanıyor bunlar için.
edebiyatla kalın, her daim...
önce yazıya baktım acaba nereleri değişti diye,
ama farkedemedim sanırım bariz bir fark yoktu eskisiyle,
ama şunu gördüm ben, yazar yazısına öyle sıkıca sarılmış ki gülümsedim,
çok hoşuma gitti, çok...
hani bazen olurya; çocuklarımız bazen anlaşılmaz işler yaparlar,
bir tek biz anlarız neden böyle davrandığını,
aklaından ne geçtiğini,
niyetinin ne olduğunu,
işte yazıda öyleydi ve çok güzeldi...
yazar anlaşılmadığını düşünüp tekrar tekrar sarıldı(mış) yazısına,
kucaklayıp, yüreğine basdı(mış)...
çok iyi yazıyorsun tunç, lütfen yazmaya devam et...
bırak o çocuk dilediğini yapsın, biz anlıyoruz...
TunçAY
yorumunuz için tekrar çok çok teşekükr ederim bezm-i cihan...
edebiyatla kalın, her daim...
bir yazarın yazısının-öyküsünün tam anlamıyla anlaşılamamış olması zannımca bir başarısızlıktır. ama başarıya giden yolda çom denemek gerektiği için, bu öyküyü açıklamak istiyorum, yüksek müsadelerinizle...
yazıda şehvi simgeler var, ama tam bunun üzerine kurulu değil öykü. M, L'nin bu şekilde tuzağına düşüyor ve hayatından oluyor. şimdi göreceksiniz.
_______________________________________________
1. başlıkta da geçen "Kiyra" ve "Çarklyn" kelimelerini açıklamayacağım, sonra da kullanmayı düşünüyorum zira onları.
______________________________________________
2. bu öyküde resim de vardı, ve önem arz ediyordu. resimdeki alımlı bir kadın. ama bakışlarında hinlik olduğu çok açık.yani, bu kadın kötü, hin bir şeyler yapacak besbelli.(demek ki öyküde bir kadın olabilir)
_______________________________________________
3. karakterler:
--L. Lucifer demek. Kadın olan. Resimdeki bayanın önündeki kırmızı sıvının şalgam olduğunu anladığımızda L'nin bayan olduğunu kolayca anlardık. Lucifer Hristiyan inanışında genellikle Şeytanı tasvir etmek için kullanılan isimdir. esasında isminin anlamı yıldız gibi ışık saçan anlamına gelir. öyküde bir kaç yerde ışıklara, ışıklardan rahatsızlığa da atıf var.
_____________
--M. man, male, yani erkek demek. yani öyküde erkek olan kişi. eski kullanımında tüm insanları kapsar. demoğlu gibi.
_____________________________________________
4. italik yazı: bu yazıda öyküyü yazan kişi hiç konuşmuyor. italik yazılar karakterlerinden birinin zihninden geçen düşünceler. L'nin düşünceleri. buına yönelik ipuçları:
a. "Alışveriş merkezleri... Vitrinler... Siyah elbiseler... Kırmızı ve siyah olanları seviyorum, ama masum gelmiyor insanlara, masum görünmeli insan. Güvenilmesi için. Beyaz masum derler de mi, tamam o zaman. Beyaz görünmeli... "
_
---bir bayanın dikkatini çeker alışveriş merkezleri ve vitrinler, elbiseler... bu bayanın resimdeki bayan olduğunu düşündüğünüzde, güvenilmeye ihtiyaç duyuyor, çünkü içinde şeytanca düşünceler var. ve beyaz görünmeli diyor. resimde de içine siyah giymiş, dışındaki beyaz.
_______
b. " Evlerinde yemiyorlar mı yemeklerini? Gereksizlik... Tembellikten mi yoksa... İnsan nasıl rahat yemek yer burada...?"
_
-- L yemek yemektan, daha doğrusu lokantada yemek yemekten hoşlanmayan kişiydi. (L___: Ya, bak, aslına bakarsan dışarıda yemek yiyemiyorum ben. Ortam müsait değil. Yani rahatsız oluyorum.)
_________________________________________________
5. Yarasa Fosilleri Müzesi: böyle bir yer var mı ya...??? böyle bir müzenin dünyada olableceğini pek zannetmiyorum. zaten bu ikilinin de akşama kadar Yarasa Fosilleri Müzesi'nde zaman geçirmesi son derece ilginç olmalı. şeytani, karanlık, garip, sıradışı bir şeyler olmakta olduğunun göstergesi bu..
_________________________________________________
6. Işık: L'nin italikmyazılmış düşüncelerinde ışıktan sürekli rahatsız olduğu söyleniyor. karanlık yaratıklar gibi. yarasalar gibi. belki de vampirler gibi...
______________________________________________
7. Ayran ve büyük boy vejeteryan pizza: M, geleneksel bir erkek. konuşmalarından ikisinin de cinsiyeti tam olarak çıkmıyor ama büyük ihtimalle bir erkek acıktım ben ne yiyorsun der, büyük boy pizza alır vs. italik yazının L'ye ait olduğu, L'nin de bir bayan olduğu anlaşılsaydı daha kolay olurdu belki erkek olanın M olduğunu sezmek...
____________________________________________
8.Şalgam suyu: yorumlarda arkadaşlarımız şalgamın çom değişik özelliklerinden bahsetmişler, hepsine teşekkrüler. hepsi de hikayemizle uyuyor aslında, ama benim şalgamı kullanma sebebim sadece kırmızıydı. bu L denen kadın vahşi bir insan yiyen, ve kanını içen insan kılığına girmiş bir şeytan olduğu için normal yemeklerden yemiyor. simgesel olarak insan kanına benzseyen şalgam suyu içiyor. eski sevgililerinin kısa ömürlü olmaları da evine neden bu kadar çok şalgam suuyu olduğunu açıkıyor. değil mi? belki de bozulmasın diye buzdolabında saklıyordur bu eski sevgililerinin kanlarını. M'nin ömrü de fazla olmayacak gibi...
_______________________________________________
9. İnsan eti yiyen bu vahşi L'nin dikkatini çeken şeylere bir bakın:
-- "Şişman. Yüzünde bir kırmızılık. Mutfak bölümünde de insanların yüzünde kırmızı, sıcaktan. Ter, yüzlerinin kızarması... Neredeyse pişecek."
Bence insanları yine de pişirerek yiyor Lucifer..
---"Baldırları da iri iri, kaç kilo gelir kim bilir..."
yemek yemek için bir lokantadan daha müsai bir yer olabilir mi? bakın bakalım Lucifer ne diyor: "Ortam müsait değil. Yani rahatsız oluyorum."
_______________________________________________________
yani işte böyle, bu bu yüzden bir vahşet öyküsüydü.
okuduğunuz için teşekkürler açıklamamı da, kusura bakmayın, galiba tam anlatamamışım ben, ama karışıktı, ortadaydı, o yüzden...yoruma açıktı, ben de kendi yorumumu getirdim işte, güzel mi...?? :)
TunçAY tarafından 1/4/2010 8:05:01 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sabiha KÜÇÜKTÜFEKÇİ
"
hamiş:
tekrar okundukça yazılarda şiirlerde vs.. farklı anlamlar yakalanır dikkat artıkça...zaman zaman dönüp tekrar okuyup incelediğimizde daha farklı anlamlar yükleriz okuduklarımıza...çünkü bizde sürekli gelişmekteyiz..geliştikçe bakış açılarımız daha farklı bakarız eserlere olaylara hayata ilişkilere ve hayat ötesine...tekrar okumaya davet bu anlamda da çok önemliydi...bu yönünü de değerlendirebilirsin sevgili yazar yazıları yeniden karşılaştırarak.."
demiştim yazımda ki bu bölüm her yazında geçerli olacak..
bak yeni bir bakış açısı daha kazandırdın sevgili TunçAY...
bu bir ödev çalışma yazısı olsun ozaman...:)) okulda bu tür çalışmalar yapıyor musunuz...?
çünkü bizler olayları alıştığımız tarzada okuyoruz..
senin açıklamaların ip uçlarından yola çıkarak öyküyü keşfetmek yorumlamak adına çok yararlı ..
bence bu konu yazıdan da önemli...ip uçlarını okumak yorumlamak...yazarın vermek istediklerini keşfetmek adına önem taşıyor...
sanırım daha kısa bir yazı olsa başlangıç için daha iyi olacak...
yazınızda farklı pek çok şeye vurgu vardı ...bu da dağıttı biz okuyucuları odağı bulmakta zorladı sanırım ..üzüerinde düşünmeyede fazla zaman ayrılmadı...
tekrar emeğine teşekkürler..kutlarım yürekten farklı çalışmalarını...
sevgim saygım her daim tebriklerimle ...
bu yazara dikkat...!.... takip edilmeli ...
aslında yazının kapsam alanı çok geniş ...bir çok açıdan bakılabilir...yazar daha ziyade basite indirgenmiş belden yukarı çıkamamış zihinlere içi boşaltılmış duygusuz duygulara robotlaşmış anlamsız alışkanlıklara devre dışı uslara vurgu yaparak toplumsal virütük illetlere çok farklı harika bir kurgu öyküyle dikkat çekerken sorgulatıyor...iyi ki yazıyorsunuz...
harikasın yazar..sevgim saygım her daim tebriklerimle....
hamiş:
tekrar okundukça yazılarda şiirlerde vs.. farklı anlamlar yakalanır dikkat artıkça...zaman zaman dönüp tekrar okuyup incelediğimizde daha farklı anlamlar yükleriz okuduklarımıza...çünkü bizde sürekli gelişmekteyiz..geliştikçe bakış açılarımız daha farklı bakarız eserlere olaylara hayata ilişkilere ve hayat ötesine...tekrar okumaya davet bu anlamda da çok önemliydi...bu yönünü de değerlendirebilirsin sevgili yazar yazıları yeniden karşılaştırarak..
bu arada değerli yazar sevgili TunçAY adanalı mısınız.....:))
şalgamın insan sağlığına faydaları pek çok ...meraklısına bilgi..
"İştahı açar,
Laktik asit içerir, sindirimi kolaylaştırır.
B grubu vitaminleri içerir, sinirleri yatıştırır.
Mide ve karaciğere faydalıdır,
Kalsiyum, potasyum ve demir içerir, kemik ve dişleri kuvvetlendirir.
Afrodizyak özelliği vardır.
100 gramında 20 kalori olan şalgam, A–B–C vitamini içerir.Kalp, damar ve göz sağlığı için faydalıdır.
Şalgam yapımında şalgam, kırmızı havuç, bulgur unu, tuz, maya ve su kullanılır. Şalgam suyunun fermantasyonu iki aşamada gerçekleşir.
Birinci aşama; ekşi maya, tuz ve su ile karıştırılarak bulgurun hamur haline getirilmesidir.
İkinci aşama; bulgurun su ile ekstaraksiyonu sonucu elde edilen sıvının dilimlenmiş şalgam ve kırmızı havuç ile fermantasyonudur..
Şalgam Turpgiller (Brassicaceae) familyasına ait bir bitki olan Şalgam bitkisinden (Brassica rape) yapılan Çukurova'ya özgü bir içecektir. Kırmızı renkli, bulanık görünüşlü ve ekşimsidir. Acılı ve acısız çeşitleri mevcuttur.
Şalgama acı olarak genellikle acı süs biberi turşusunun suyu kullanılır. Damak tadına göre 1/3 ila 1/6 oranında şalgama katılabilir. Ancak şalgam acısıyla karıştırıldıktan sonra fazla bekletilmemelidir, şalgam bozulabilir. O yüzden acıyı şalgamı içmeden önce katmak daha iyi olur. Şalgamla beraber siyah havuç ikram edilir. Mayalanma sürecine de dahil olmuş bu siyah havuçlar, şalgam suyunun içinde dururlar. Bunlara tane denir, yöre aksanı sebebiyle dene dendiği bilinmektedir.
Şalgam suyu Adana'da sadece şalgam diye ifade edilir. Şalgam genellikle kebap çeşitleri ile birlikte tüketilir.
Şalgamın anavatanı Adana olarak bilinir ve en çok orada tüketilir. Araplar tarafından ilk olarak yapıldığı söylenir. Plastik şişede tadının bozulması daha kolay olduğu için genelde cam şişelerde tercih edilir."..alıntı...
Sevgili Tunçay,
Araştırdım şalgamsuyu; stres giderici, boğaz iltihabı sökücü, bağırsakları çalıştırıcı, kabızlığı önleyici, sindirimi kolaylaştırıcı, mide ağrıları için yararlı, bağışıklık güçlendirici fakat, heyhat ki "afrodizyak" etkisi yokmuş. Bence (L) zarf atıyor :)
Selamlar
TunçAY
bence şalgam suyu tam da L'nin ihtiyacı ollan şey... afrodizyağa ihtiyacı olan biri varsa o da M. ama onda da neredeyse bütün erkeklerde olduğu gibi doğuştan var sanki...
;)
İsimler rumuzlarda gizlenmiş, karakterler flu.
(M) her ne kadar "vejeteryan pizza" isteyip vajeteryan ayaklarına yattıysa da, gerçekten olup olmadığını anlamak için sabahı beklemek gerekecek galiba. Zira (L)nin "anladın sen" diyerek ima ettiği gece menüsünün "fırında mercimek" hariç geri kalanı hep "etçil" yemekler. "Kadınbudu köfte", "kol böreği", "dilber dudağı", "hanım göbeği", "oturtma", "şakşuka".
Oldumu sevgili Tunçay öyle yerinde kestin ki hikayeyi, çatlıyacağım meraktan. Yok, yok değildir be, vajeteryan değildir (M).
Değişik bir yazı idi, ilgiyle okudum, tebrikler, selamlar
TunçAY
çok değişik bir tarz ve okuması zevkli bir yazıydı,
bu kalemi okumak her zaman çok güzel...
tebrikler dost.
TunçAY
teşekkürler efendim,
edebiyatla kalın...
"Modern bir şehir. Doğal hayattan iz yok. Yapma her şey, medeniyet diyorlar. Ortalıkta canlı yok neredeyse hiç. Kediler neden yok buralarda? Kanatlarını genişçe açıp korku filmlerinden çıkma kocaman kuşlar uçmuyor ortalıkta. Sadece arabalar var etrafta, demirden yapılmış, tekerlekli, sıradan insana son derece basit, sıradan gelen bir hayat düzeni. Düzen mi bu ya da? Maddi boyutu bu dünyanın yani. Ama görünmeyeler görünmez...Duygular, düşünceler, ruhlar...
Örümcek ağları...
Binalar, pencereler, ışıklar, sesler, insanlar var bol bol Kiyra’nın en kalabalık caddesinde, Çarklyn caddesinde. Kitapçılar var, bir de yerde kitap satanlar; ellerinde güller, sevgililerine almaları için bilhassa erkeklere zorlama, dayatma, toplumsal baskı belki. Hiç bir zaman içten olamayacak, doğal olamayacak, maddede kalacak, basit kalacak, kolaya kaçacak güller. Bazı yerlerde polisler, kurallara uymayanları pataklamak üzere. Ya yakalayamadıkları...? Akşam... Kiyra’da klasik bir akşam işte! "
hayatı yanlış düşünce biçimimizle nasıl yavanlaştırmışız ..yazar gözümüze gözümüze çarpıyor ..
bu yazara dikkat...!
harikasın sevgili TunçAY..iyiki yazıyorsun bizde keyifle okuyoruz...
sevgim saygım her daim...tebriklerimle...
TunçAY
teşekkürler efendim,
edebiyatla kalın...
Çok değişik bir tarz üstadım... Ve çok haz verici bir akıcılık. Konuşmalarla süslenmiş, aralıklardaysa düşünce verilmiş..
Tebrik ediyorum...
Selamlarımla...
TunçAY
yorumunuz için teşekkür ederim,
edebiyatla kalın değerli yazar...