onurumsun(Türkan DİNÇER): 'Şiir, makale ve öyküler benim sessiz çığlığımın sese dönüşmesidir.' ...Söyleyişi
Bu defa mikrofonlarımı(sorularımı)Sevgili Türkan DİNÇER Hanımefendiye uzattım. Koyu, soluksuz, huzur dolu bir sohbet yaptık. Paylaşmakla gurur duyuyorum...meselci
.......................................................
meselci: onurumsun, gerçek deyişle Türkan DİNÇER kimdir, O’nu tanıyabilir miyiz?
onurumsun:
--- Hani derler ya “anlatsam hayatım roman olur” diye. Evet, kişi yaşamını anlatmaya başladığında kocaman bir roman olur. Bende kendimi çok kısa cümlelerle anlatmaya çalışacağım.
Bin dokuz yüz atmış altı yılının Nisan ayında, (kaderi önceden çizilmiş)küçük bir köy evinin, gaz lambasının aydınlattığı karanlık bir odada, eşinin evinden çıkartılıp baba evine gönderilen gözü yaşlı bir annenin feryatları içinde dünya ya gelmişim.
Gelişime sevinen iki kişi var, biri annem, diğeri anneannem. Kız çocuğu olmam nedeniyle biraz buruklarmış ama yine de hiç düşünmeden beni bağırlarına basmışlar. Zamanla serpilip çok güzel bir bebek olmuşum.
Annemi “tarlaya geç geldin “ diye evden atan dedem, beni gördükten sonra tekrar, annemi ve beni alıp gitmiş ve esas çileli yaşamı başlamış annemin.
Ben kendimi bilmeye başladığımda, koyunların peşinde koşuyordum ve henüz 4 yaşımdaydım. Altı yaşımda tanıdım babamı ve hiçbir zaman babam olarak görmedim. Her zaman asi bir kız oldum babamın yanında.
Babam, önce annem ile kardeşimi, bir yıl sonra da beni aldı şehre. İlkokul üçüncü sınıfa Sinop’ta başladım. Köyden kurtulmanın mutluluğunu yaşarken, esas fırtınalara yakalanacağımı düşünmeden; babam, beni alıp okula götürdü kaydımı yaptırdı ve bir sınıfa bıraktı. Bayan öğretmeni gördüğümde çok mutlu olmuştum. Ama mutluluğum o kadar kısa sürdü ki, evden kaçmayı bile düşündüğüm günler gelecekti ardından. Köyde okula çok az gittiğim için, okuma yazmayı net öğrenememiştim. Heceleyerek okuyordum ve öğretmenim buna çok kızıyordu. Öğretmenimiz, ayrım yapıyordu zenginler ve fakirler diye. Fakir olan çocuklara, “geri zekâlılar, aptallar, salaklar, baş belaları” diye bağırırdı öğretmenimiz. Bunun nedeni okuyamadığımızdan değildi. Fakir oluşumuzdandı, bunu çok iyi biliyorduk hepimizde ama hiç kimseye bir şey söyleyemiyorduk.
Bu okuldan, bir yıl sonra, babamın tayini siyasi nedenlerden dolayı SAMSUN/HAVZA ya çıkmıştı. Havza’da, zekâ engelli bir çocuk olmadığımı anladım. Sevgili öğretmenim, Necati hocam öğretti bana bunu. Çok sevilen ve çok başarılı bir çocukmuşum ama ben bunu orada anladım. ( eğer sevgili öğretmenim yaşıyorsa onun o mübarek ellerinden öpüyorum. Bana hayatımı o geri verdi.) “Sen çok akıllı bir kızsın, kurtuluşun kendi elinde ve bu da okumaktan geçiyor, bunu sakın unutma kızım” demişti bana.
Sonra ortaokul ve yeniden kırık notlar karnede ve beni okuldan almak isteyen amcam çıkmıştı ortaya. Kırık notlarımın nedeni okumamamdan değildi ki, annem hastalanmış yatağa düşmüştü. İki kardeşime, babama ve amcama ben bakmak zorunda idim. Bazen okula gidemiyordum. Gittiğimde de hemen eve geliyor, yemek, temizlik, kardeşlerimin bakımı derken o küçücük bedenim bu kadar yorgunluğa dayanamıyor, gece işim bittiğinde oturduğum yerde sızıveriyordum ve ders çalışmak için zaman bile bulamıyordum. Birinci yarı bunları yaşarken ikinci yarı annem iyileşti ayağa kalktı ve ben derslerime daha sıkı sarılıp sınıfımı geçtim. Ortaokul yılları, siyasetin en yoğun yaşandığı yıllardı, ağabeyler, ablalar her gün sınıfları basarlar, bizlere bir şeyler verirler, dağıtmamızı isterlerdi. Bizde alır dağıtırdık hiç okumadan. Sonra içindekileri okumaya başladım. Okudukça bende yeni, yeni düşünceler oluşmaya başladı. Broşürlerde hiçte kötü şeyler yazmıyordu. “hakkımızı isteriz, faşizme ölüm, denizler ölmez, İMF ye hayır” v.s gibi sloganlar vardı. Bunların ne demek olduklarını araştırmaya başladım ve araştırdıkça, babamın ve amcamın verdiği kitapları okudukça her şeyi anlıyordum.
Ortaokulu bitirdik bu çalkantılar içinde ve lise yıllarımız başlıyordu. Ticaret lisesine sınav ile giriliyordu. Babam, Ticaret lisesine değil, genel liseye gitmemi istiyordu. Babamdan gizli sınava girdim ve kazandım. Babam kaydımı yaptırmadı, ondan gizli sınava girdiğim için. Ev sahibimiz, velim oldu kaydımı yaptırdı. Hiçbir şeyim alınmamıştı, formam bile, elimi kolumu sallaya sallaya okula gidiyordum ama yinede mutluydum, istediğim okulda okuyacaktım. Eksiklerimi nasıl olursa olsun tamamlardım. “Gerekirse çalışırım diyordum”. Bir hafta olmuştu okullar açılalı, 12 Eylül sabahı, demokrasinin kesintiye uğradığı haberleri ve TV de Kenan EVREN ihtilal olduğunu haykırıyordu. O an babamın yüzünü unutamam.
“ Olamaz, lanet olsun, yine mi?” diyordu. Büyük bir çabukluk ile salona geçtiğini hatırlıyorum babamın. Anneme “ çabuk bodrumdan çuvalları getir “ diyordu. Annem, elinde üç tane çuval ile geldi. Babamın tahtalardan yaptığı raflardan, kitapları büyük bir hızla çuvallara dolduruyor, bizlere de “ çabuk çocuklar, kitapları çuvala doldurun” diye bağırıyordu. Üç çuval kitap ama nereye bırakılacak, bodruma indik bütün odunları devirdik ve çuvalları odunların arkasına saklayıp, önüne yeniden odunları dizdik tek tek... Babam haklı çıkmıştı, evimiz aranmış ama hiçbir şey bulamamışlardı. Sonra kitapları oradan çıkartıp köye götürdük ama köyde araştırma yapılacak diye duyum alan babaannem ve dedem, korkudan kitapların hepsini ocağa atıp yakıyorlar. Anlayacağınız yine kitapları kurtaramamıştık.
Liseyi böyle bir dönemde bitirdik. Üniversiteye hazırlanırken başka bir darbe daha. Hiç yiyeceğim darbeler bitmeyecekti anlaşılan. Babam “ bak kızım” (ilk defa kızım diyordu) seni üniversiteye gönderirsem, kardeşini okutamam, seçimi sen yapacaksın.” Bu söz hayatım boyunca kulaklarımda çınlar durur. Kardeşim henüz ortaokul daydı ve çok başarılı bir çocuktu. Ben liseyi bitirmiştim ve sıra şimdi onundu. Onun hakkını gasp edemezdim. Hiç düşünmeden “ Tamam baba, ben okumayacağım, kardeşim okusun. “ dedim ve ayrıldım yanından. Üniversite hayallerim bitmişti. Şimdi yapmam gereken, iş bulup çalışmaktı. Bende öyle yaptım. On altı yaşımda bitirdim okulu, sonra bir cam dekor atölyesinde, asgari ücret ile işe başladım. İki yıl çalıştım orada. Ardından şimdi çalıştığım iş yerinin sınavlarına katıldım. 683 kişi sınava girdik ve ben kazanan şanslıların içindeydim. On sekiz yaşımda memuriyet hayatına atıldım. Çalışırken üniversite sınavlarına girdim, kazandım ama bu defa da ilimizde okulun olmayışı ve çocuğumu bırakamayışım nedeni ile gidemedim.
Eşim ile orada tanıştık ve bir yıllık bir arkadaşlıktan sonra evlendik. Bir yıl sonra hayatımı değiştirecek olan oğlum dünyaya geldi. Onunla birlikte ben de büyüdüm. Daha doğrusu ben onu büyütürken, o da beni büyütüyordu. Oğlumdan on yıl sonra, otuz bir yaşımda ikiz bebeklerimi kaybettim ve ondan iki yıl sonra kızım dünyaya geldi. Ekonomik yoksulluklar yine peşimizi bırakmadı, hayatımızın her kademesinde, acımasızca çıktı karşımıza ama biz hiç yılmadık, hep mücadele verdik ve şimdi buradayım. Hayatımdan memnunum. Mutlu bir yaşantım var. Gelmek istediğim yerdeyim aslında. Üniversiteye gidemedim ama kitap okumaktan ve yazmaktan asla vazgeçmedim.
Şu anda yalnız yazmıyorum. Demokratik kitle örgütlerinde mücadeleme devam ediyorum. On altı yıldır okul aile birliği yönetim kurulu başkanlığı, yine 1992 yılından bu yana Türk Spastik Çocuklar derneği yönetim kurulu genel sekreterliği, Sosyal hizmetler çocuk esirgeme kurumu koruma derneği üyeliği, SİNOP Nükleersiz Kent ve Yaşam Derneği yönetim kurulu üyeliklerim devam etmekte ve her türlü mücadelemi buralarda vermekteyim arkadaşlarım ile birlikte..
Kısa cümlelerle kendimi tanıtmaya çalıştım ama sanırım yine uzun bir tanıtma oldu.
Hayatı ve yaşamayı seviyorum ve hiç kimsenin yaşamdan vazgeçmemesini diliyorum.
meselci: Şiirle olan etkileşiminiz ne zamanlara dayanıyor? Sizi edebiyatın kucağına atan sebepler neydi? Neden sesinizi sözcüklerle duyuruyorsunuz?
onurumsun:
--- Aslında şiire küçük yaşlarda başlıyoruz ama o yaşlarda, yazdıklarımızın şiir olup olmadığını bilemiyoruz. Yalnızca o an içimizdeki duyguları bir takım anlamsız kelimelerle anlattığımızı düşünüp ( o anlamsız kelimelerin zamanla imgeler olduğunu anlıyoruz) kimseyle paylaşamıyoruz. “ya bize gülerlerse, aman be sende, bu ne, insan kuş olup uçar mı, kızım, in oradan aşağı yoksa düşeceksin, şair mi olacaksın, bu ne demek, teninde ıslanmak, dudakta gül olmak, insan pınar olup akar mı v.s? derlerse diye düşünüp, hiç kimseye yazdıklarımızı gösteremiyoruz. Alay edilmek, küçük düşmek ve gülecekler korkusunu yerleştiriveriyoruz içimize.
Lise birinci sınıfa giderken başladım yazmaya. Beni şiir yazmaya iten sebeplerin başında aşk geliyor. Genç kızlık yıllarınızda, platonik aşklar yaşıyorsunuz ve bu aşkın hissettirdiklerini bir başkası ile paylaşmaktansa, kelimelerle paylaşmayı yeğliyorsunuz. İkinci nedeni, Edebiyat öğretmenimin, edebiyata olan ilgimi anlamış olması. Bizlere öyküler, şiirler yazdırıyor ve onlardan notlar veriyordu. Bazen, yazdıklarımızı geri vermiyordu. Nedenlerini de hiç sormazdık, bilirdik ki, her zaman iyi bir şeyler için saklardı yazdıklarımızı. İlimizde açılan öykü ve şiir yarışmalarına, yazdıklarımızı bizden gizli gönderirmiş. Yazılan yazılardan, ödüller almaya başladığımda, güzel bir iş yaptığımı anlıyordum ve daha sıkı sarılıyordum şiir ve öyküler yazmaya.
Okul bittikten sonra hayata atılmam, evlilik, iş yaşamı, hayatın zorlu şartları, tamamen yazıdan uzaklaşmama neden oldu. Şiir defterlerimi, çok değerli bir hazine gibi saklıyordum. Fakat bu hazinemi, ev taşıma sırasında kaybettim. Onları kaybettiğime, o kadar çok üzüldüm ki, bu üzüntü ile bir daha yazmayacağım dedim.
Zamanla yazma isteği içimde o kadar büyüdü ki, yeniden kâğıt ve kalemi aldım elime, yani, otuz yaşımdan sonra tekrar yazmaya başladım ve gördüğünüz gibi hâlâ yazıyorum.
Şiir, makale ve öyküler benim sessiz çığlığımın sese dönüşmesidir. O nedenle yazıyorum ve hayatım boyunca yazmaya devam edeceğim.
meselci: Edebiyat temellerinizi hangi eserleri okuyarak, hangi şair ve yazarı takip ederek attınız ve geliştirdiniz?
onurumsun:
--- Bugün, en çok okunan ve girdiğimiz her toplulukta, en küçük sözü bile örnek alınarak, yaşamımıza uygulamaya çalıştığımız, ünlü şairlerden Nazım HİKMET, Ahmet ARİF, Atilla İLHAN, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Mevlana v.s gibi şairlerin eserlerini okudum ve başım sıkıştığında imdadıma yetişen, Nazım HİKMET’İN kitaplarıdır. Bütün kitapları baş ucumda durur.
Lise yıllarından bu yana dünya klasikleri ( özellikle de Rus Yazarların kitapları, Ana, Meyhane, Suç ve Ceza, Kanser koğuşu, Sefiller, baba ve oğulları v.s şimdi ismini sayamadığım) dili ve konusu bana hitap ettiği için çok fazla okuyorum. Yaşar KEMALİ, Ayşe KULİN, Adalet AĞAOĞLU vazgeçemeyeceğim yazarlardan. Son zamanlarda Canan TAN, Elif ŞAFAK ve Phlippa GREGORY’i okuyorum. Bu üç yazarın dili ve işledikleri konu çok fazla dikkatimi çekiyor.
meselci: Şiirlerinizde ve yazılarınızda duyarlılık ön plana çıkıyor... Nedir yüreğinizi hassas kılan kaynaklarınız?
onurumsun:
--- Bu duyarlılık mı bilmiyorum. Yalnızca içimi acıtan konuları işliyorum şiirlerimde ve yazılarımda. Farkındaysanız ATATÜRK, ANADOLU, ÇOCUKLAR, KADINLAR, BARIŞ ve KARDEŞLİK üstüne yazıyorum.
Bunun nedeni ülkemde yaşanan akıl almaz olaylar ve bu akıl almaz olaylar karşısında, büyük çoğunluğun duyarsız davranıp, konuyu irdelememesi, her şeye yüzeysel bakışı, insanların kendinden başka hiçbir şeyi düşünmeden hareket ederek, var olan güzellikleri yok etmek için yarışa girişi, annem, eşim, yârim dediği kadınları düşürdükleri durum, okutulmadan, on, on beş yaşında zengin para babalarına satılan kızlarımıza yapılanların, çoğunluğun kabul edip sessizce izlemesi, geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızın sokaklarda yok oluşuna sessiz kalış, ATATÜRK Türkiye’sinde, ATATRÜK’E karşı binlerce düşüncenin oluşmasına zemin hazırlayanlara çanak tutulması, toplum olarak “ biz kardeşiz” diye bağırdığımız halde, birilerinin bu kardeşliğe gölge düşürüp terör yaratması. V.s gibi örnekler o kadar çok ki. Bunlara karşı duyarsız kalmak, insan olarak çok zor sevgili meselci.
meselci: Ve her sözcüğünüzde Anadolu’ya aşık bir kadın portresi görüyoruz, bu sevgi nereden geliyor? İyi bir anne, kelimelerle yoldaş bir yürek olmak için, ne yaptınız ki edebiyatla ömrünüzü güzelleştiriyorsunuz habire Sevgili DİNÇER?
onurumsun:
--- İki heceden oluşan ANA ve DOLU kelimesinin anlamını bir yana bırakın, aynı zamanda, karşılık beklemeden verilen sevgiyi ve o sevgiyi dolu dolu yaşamayı anlatıyor bana. ANADOLU’YA âşık olmamak mümkün mü, bu kadar özel anlamı içinde barındırırken? Lâkin âşık olduğumuz bu güzelliğin, pis, kirlenmiş, nefislerine yenik düşmüş, canavarlaşmış insan kılığına girmiş yaratıkların elinde, parsel parsel parçalanmaya ve yok edilmeye çalışıldığını görmek ise bir o kadar acı, benim ve benim gibi ANADOLU âşıkları için.
Ben bir anneyim. Anadolu’da yaşıyorum. Yaşadığım ve âşık olduğum ülkemde var olan olumsuzlukları sesim ile duyurmayı başaramadığım için kelimelerle ulaştırma isteği edebiyat ile iç içe yaşamamı sağlıyor ve sanırım o bağ hiçbir zaman kopmayacak, düşünüp, yazabildiğim sürece.
meselci: İlham perilerle aranız nasıl? Onlardan bıktığınız anlar oluyor mu?
onurumsun:
--- İlham perilerim ile son zamanlarda, özellikle, gece yatağıma yattığımda yüksek sesle kavga etmeye başladım. Bazen eşim “ kiminle konuşuyorsun?” diye soruyor. Geldiklerinde de hiç şikayetçi olmuyorum.. Keşke hep yanımda olsalar ve beni hiç terk etmeseler.
meselci: Hayata bakan gözleriniz başka ne gibi zenginlikler barındırıyor içinizde? Gerçek hayatınızda da dinamik, duyarlı, mutlu bir insan mısınız?
onurumsun:
--- Benim bir prensibim var. “ Ya yaptığın işi tam manası ile yapacaksın, ya da yarım bırakacağın hiçbir işe başlamayacaksın”. Yirmi beş yıl memuriyetten sonra emekli oldum. Kırk yaşıma geldiğimde ilk sorduğum soru “ kendin için ne yaptın?” oldu. Çok düşündüm bu soru üstüne ve kendim için hiçbir şey yapmamış olduğumu gördüğümde büyük bir acı hissettim içimde. Emekli oldum, şimdi kendim, çalışmaktan dolayı vakit ayıramadığım çocuklarım ve evim için zaman harcıyor, kitap okuyor, araştırıyor ve yazıyorum.
Gerçek hayatımda, aktif, dinamik ve mutlu bir insanım. Yalnız arkadaşlarımın değil, ailemin de, dert ortağı, yol göstericisi, bütünleştiricisiyim.
meselci: edebiyatdefteri. com’a nasıl dahil oldunuz? Konumunu nasıl buluyorsunuz? Gerçekten Kültür Ve Sanat Platformu özelliğini yerine getiriyor mu? Site hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?
onurumsun:
--- Edebiyat defterini tesadüfen keşfettim. Birçok platformda yazıyordum ama yazdığım yerler beni çok fazla mutlu etmiyordu. Bir gün google de gezerken tesadüfen gördüm, hemen üye oldum. Birkaç gün sonra da, bu sitenin tutkunları arasına girdim. Daha önce yazmış olduğum sitelere artık gitmiyorum. Yalnızca edebiyata defterinde yazıyorum. Burayı çok seviyorum. Kendimi olduğum gibi ifade edebildiğim bir platform. Bu siteyi gerçek anlamda bir edebiyat, kültür, sanat sitesi yapmak için çalışan tüm yöneticilere teşekkür ediyorum. Burası benim ailem. Ailemle birlikte olmaktan dolayı da mutluyum.
Çok fazla site gezen biri değilim. Aradığım bilgilere google den ulaşıyorum. Fazla yerlerde olmayı çok uygun görmüyorum. Sitelerin nasıl olması gerektiği hakkında yeterli bilgisi olmayan biri için, yani benim için edebiyat defteri her yönü ile üyelerine hitap edebilecek kadar özel. Her gün yapılan yenilikler buranın, alanında ilk sıralarda olacağının işaretini veriyor, değil mi sevgili Selim Bey?
meselci: Aşağıdaki kavramlar(önünde soru etiketi olanlar) sizde ne gibi tanımlara karşılık gelmekte-ler Sevgili DİNÇER?
onurumsun:
Hayat-memat mevzusu?
--- Yaşamak mı zor, ölmek mi?
Aşk’ın hangi haline tutunuyorsunuz daha çok?
--- Tutkulu oluşu.
Duymak istemediğiniz ses?
--- Kaba konuşan insan sesi.( Doğada ki tüm sesleri severim ama ağız dolusu bağıran insan sesine tahammül edemem.)
Rumuzunuz neden onurumsun’dur?
--- Onurumsun ismini bana çok sevdiğim ve her zaman hayatımda yer alacak olan değerli bir dostum, arkadaşım, kardeşim dediğim, sevgili kılavuz verdi yedi yıl önce. Bu ismi yedi yıldır büyük bir gururla taşıyorum ve taşımaya da devam edeceğim var olduğum sürece.
Korkmadan, isteyerek yaslandığınız dört yamaç nedir desem?
a- Dostlarım.
b- Çocuklarım.
c- Ailem.
d- Kitaplarım.
En sevdiğiniz mevsim ismi ve nedeni alsam?
--- Yaz mevsimi. Yaz mevsiminde kendimi her zamankinden çok daha özgür hissediyorum. Sıcak insanlar gibi, yaz aylarında da insanların bir birine daha yakın olduğunu, çok sevdiğim deniz ve kumsala inip martılarla sohbet edebiliyor, güneşin, tüm ışınlarını insanların yüreklerine ışınlayıp, daha aydınlık ve pozitif düşünceleri çoğalttığını düşünüyor, evsizlerin, sokak çocuklarının üşümeyeceklerini bilmenin huzurunu yaşıyorum.
Yaşadığınız şehir(Sinop)?
--- Sinop’un, Tarihteki ismi, SİNOPE’DİR. Sinop bir amazon kentidir ve tarihi geçmişini günümüze taşımış ender illerimizdendir. Karadeniz’in Paris’i, kadınların her zaman söz hakkı olan, üç tarafı denizle çevrili, yeşili ve maviyi bağrında birleştiren, Türkiye’nin en kuzeyinde bulunan (ince burun), girişi olup çıkışı olmayan, muhteşem bir şehirdir. Sinop’ta yaşamak ve Sinoplu olmak ayrıcalık diye düşünüyorum.
Ve edebiyatdefteri.com’daki edindiğiniz dostluklar, dostlar için neler söylemek istersiniz?
Edebiyat defterindeki tüm dostlarımı çok ama çok seviyorum. Her biri, benim için çok özel. Hiçbir dostumu, bir diğerinden ayırt edemiyorum. Hatta zaman zaman tartışmalara girdiğim ( yorumlarla) dostlarım bile öyle çok değerler katmışlardır ki bana, her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum, yanımda oldukları için.
Ayrıca, sevgili Habib Bey’e teşekkür etmek istiyorum. Bazen fevri çıkışlarım olmasına rağmen anlayışla karşılayıp, sorduğum sorulara ayrıntıları ile cevap verdiği ve sabırlı olduğu için.
meselci: Sevgili Türkan Dostum sizinle sohbet etmek çok keyifliydi. Beni kırmayarak, değerli anlarınızı bana ayırdığınız ve gönlünüzün çeşitli pencerelerini bizimle paylaştığınız için sonsuz teşekkürlerimle diyorum...
onurumsun:
--- Sevgili Selim Bey, çok teşekkür ediyorum verdiğiniz fırsat için. Çok kısa bir yazı olmasını istediğim halde yine çok uzun oldu. Onun için de özür dilerim.
Ama dostlarım alışkındır. Ben hiç kısa yazı ve şiir yazmayı başaramadım. Umarım sizi ve sevgili dostları çok fazla sıkmamışımdır. Sabrınız için ayrıca teşekkür eder, başarı, sevgi ve umut dolu yarınlar dilerim.
29.12.2009
.........................................BİTTİ........................................
YORUMLAR
Sevgili Türkan hocamın yaşamına dair anlattıkları benim kendi yaşamımla neredeyse birebir örtüşüyor. Okurken kendi yaşantımda geriye doğru bir gezinti yaptım. Kendi çocukluğum ve gençlik yıllarım gözlernimin önünden anbe an gelip geçti. Türkan hocamı yazılarından ve şiirlerinden -yanılmıyorsam beş yıldır- tanıyorum. Ama kendi yaşantımla örtüşen ayrıntıları yeni öğrenmiş bulunuyorum. İyi ki bu söyleşiyi bizimle paylaştınız. İyi ki Onurumsun Türkan Dinçer gibi şiir yürekli bir dostum var. Söyleşiyi hazırlayan Selim Bey'e de teşekkür ediyorum. Ana-Dolu'nun has anasına saygılarımla...
Sayın Kehya, sevgili koloni, Sayın Salih bey, ve sayın Haney düşünceleriniz ve yorumlarınız için çok ama çok teşekkür ederim.
Sayın Haney, Babam ile ilişkilerimin soğuk olmasının nedeni, onunla anlaşamadığımdan değildi. Babam karşı asi oluşumun tek nedeni beni altı yaşıma kadar hiç arayıp sormayışı, altı yaşında bulmasın rağmen, beni yeniden bir başkasının eline bırakıp, yaşnız annemi ve kardeşimi alarak şehre gelmesi idi.
Size burada babamın ve annemin yokluğunda yaşamış olduğum hayatı anlatmadım. Ama bir gün onu yazacağım. Şu kadarını söyleyeyim. Hiç bir çocuk annesiz ve babasız kalmasın. Babasının olmasıdı sekiz yıl boyunca,İki öğün yemek yiyip, beş öğün dayak yiyen küçük bir çocuk, babası ile birlikte olduğunda, onunla ne kadar barışık olabilir bilmiyorum.
Babamı çok ama çok seviyorum. Bani yanına aldıktan sonra öyle büyük değerler verdi ki, bunu on sekiz yaşıma geldiğimde, ama en çok da oğlum dünyaya geldiğinde anladım.
Teşekkür ederim sorduğunuz soru için. Saygılar yüreğinize.
onurumsun tarafından 1/1/2010 11:26:59 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bizim de ONURUMUZ olmayı haketmişsin,sevgili Türkan...
12 eylül'ün gadrine uğramış babanızla olan ilişkinizdeki soğukluğu anlayamadım....
Halbuki babanızdan etkilenerek hayata başlamanızın izlerini yazı ve şiirlerinizde görmemize rağmen,babanızla ilişkinizin önemini hiç vurgulamamışsınız.
Siz babanızın da onurusunuz..
Size sevgilerimi sunarken,babanıza ve annenize de sizin gibi bir çocuk yetiştirdiği için saygılar sunuyorum.Bir de
Necati hocaya saygılar .....
Meselci senin de eline sağlık..Çok önemli işler yapıyorsun,bilesin...
onurumsun
Size burada babamın ve annemin yokluğunda yaşamış olduğum hayatı anlatmadım. Ama yakın zamanda onu da paylaşacağım. Şu kadarını söyleyeyim. Hiç bir çocuk annesiz ve babasız kalmasın. Babasının olmadığı sekiz yıl boyunca,İki öğün yemek yiyip, beş öğün dayak yiyen küçük bir çocuk, babası ile birlikte olduğunda, onunla ne kadar barışık olabilir bilmiyorum.
Babamı çok ama çok seviyorum. Bani yanına aldıktan sonra öyle büyük değerler verdi ki, bunu on sekiz yaşıma geldiğimde, ama en çok da oğlum dünyaya geldiğinde anladım.
Teşekkür ederim sorduğunuz soru için. Saygılar yüreğinize.
onurumsun
Size burada babamın ve annemin yokluğunda yaşamış olduğum hayatı anlatmadım. Ama en kısa zamanda onu da paylaşacağım. Şu kadarını söyleyeyim. Hiç bir çocuk annesiz ve babasız kalmasın. Babasının olmadığı sekiz yıl boyunca, İki öğün yemek yiyip, beş öğün dayak yiyen küçük bir çocuk, babası ile birlikte olduğunda, onunla ne kadar barışık olabilir bilmiyorum.
Babamı çok ama çok seviyorum. Bani yanına aldıktan sonra öyle büyük değerler verdi ki, bunu on sekiz yaşıma geldiğimde, ama en çok da oğlum dünyaya geldiğinde anladım.
Teşekkür ederim sorduğunuz soru için. Saygılar yüreğinize.
Bu söyleşiler ile sadece isimleri ile tanıdığımız değerli şair ( Dostları yakından daha iyi tanımış oluyoruz.(Ben de Türkân Hanım gibi dost diyeyim)
Türkân Hanım'ın 12 Eylül'den bahsedişi, yüreğimdeki yarayı iki kez daha kanattı.12 eylülden önce bir 12 Eylül'den sonra da ikinci Üniversiteyi kaybedişim yüreğimi hâlâ sızlatır.Ülkeyi bu hale getirenlere dualarım :( devam ediyor.
Yazınız hiç de uzun değil Türkân Hanım.Bilakis o kadar güzel anlatmışsınız ki sorular çok mu az oldu diye,kendime sormadım da değil.
Yeni yılda bütün güzellikler,mutluluklar,sıhhat dolu yıllar hepimizin olsun İnşaAllah.
Sayın meseleci'yi ve sizi yürekten tebrik ediyorum.
Selam ve saygılar sunuyorum.
Öncelikle Selim beye çok teşekkür ederim, sitede beğeni ile takip ettiğim bir kalemin bilinmeyenlerini öğrenmek, iç dünyasına yolculuk etmek büyük bir keyifti.
Hayatın hiçbir şekilde tesadüfi olarak gelişmediğini düşünürdüm, ve bu söyleşinin ilk sorusuna Türkan hanımın verdiği cevabı okuyunca bu hissiyat bende daha bir perçinlendi açıkçası. O sunulan eserlerin bizde neden böylesine bir etki yarattığı sanırım yaşanmışlıkla ilgili ve neden bize bu kadar samimi geldiğide eserlerinin sadece gözlemlerden ibaret olmadığına bağlı.
Çok klişe bir ifade olacak ama bazı insanlarla çok kısa bir geçmişiniz olduğu halde O' nu sanki çok uzun yıllardır tanıyor hissine kapılırsınız, yaklaşık 5 ay önce bu siteye üye olmama rağmen Türkan hanım; eserleri ve kafamda oluşmuş kişiliğiyle özel yere sahiptir keza bu söyleşiyi okuduktan sonra bu durum daha bir arttı.
Şair sıfatının içini çok iyi doldurduğunu düşündüğüm;
ki ''ATATÜRK, ANADOLU, ÇOCUKLAR, KADINLAR, BARIŞ ve KARDEŞLİK üstüne yazıyorum.'' bu cümle bunu doğrulamakta, bu kadar geniş aralıklarda şiirler yazabiliyorsa kalem, amiyane tabirle sonuna kadar şairdir.
Tabiki söyleşinin bazı yerlerinde duygulanmamak mümkün değil, kardeşi için kendi eğitiminden vazgeçecek kadar vefa gösteren bir insan, çocuk denebilecek bir yaşta birçok kişinin bakımını üstlenen belki de koca bir çınar, ve hayatın serdiği tüm çetrefilli yollara rağmen kendine yer edinebilmiş bir kadın gördüm.
Ve hayat felsefeniz çok hoşuma gitti “ Ya yaptığın işi tam manası ile yapacaksın, ya da yarım bırakacağın hiçbir işe başlamayacaksın”. ayırt etmeden keşke hayatın her alanında bunu uygulayabilsek.
Kopuk kopuk oldu yorumum ama sizi tanımak güzeldi.
Eşiniz ve çocuklarınızla nice mutlu seneler dilerim Türkan hanım.
Her iki kalemede saygılarımla.
koloni tarafından 12/31/2009 8:04:12 PM zamanında düzenlenmiştir.
"yakında senle de söyleyişi yapacağım.
kendiniz hazırla derim sana, şaka şaka korkma sorular kolay olacak.
zaten
üniversiteye hazırlanmaktan, sorular çözmekten bezmişsin, biliyorum."
Yıkılmadım ayaktayım sloganıyla tekrar geri döndüm Selim =)) Her türlü sorularına karşı da ayakta kalabilirim :))
Hayhay her zaman kapım sorularına açık :))
Gerçekten hiçte uzun gelmedi ve tam aksine şiirlerinde de olduğu gibi ülkemin karmaşasını, eziyetlerini yaşayarak ve yeniden yaşatarak sundu o günlerin zalimliğini. Genç kadınlarımızın örnek alması gereken bir öz geçmiş. Daha fazla uzatmadan kendimi çok içinde buldum bu yazının. köyüyle kentiyle. Her iki dostu canı gönülden kutluyor. Yürekten tebrik ediyorum.
Sevgiler, saygılar başarılarınızın devamını diliyorum.
Yeni yılınızı kutlar. Sağlıklı, mutlu ve huzurlu geçirmenizi dilerim.
Sevgili Seap hanım, sevgili delikızım, sevgili be, kissable, Sevgili Emine hanım, sevgili bezm-i cihan , Sevgili üzümkarası ve sevgili su_misali düşünceleriniz ve yorumlarınız için teşekkür ediyorum.
Umarım sizleri bu uzun yaz ile çok fazla sıkmamaışımdır. Yeni yılın sevgi, umut, barıi ve kardeşliği getirmesini diliyor, dilediğiniz tüm güzleliklere ulaşmanızı temenni ediyorum.
Sevgiler yüreğinize
güzel yazıları ve şiirleri ile tanıdığımız sayın Türkan Dinçer hanımı biraz daha yakından tanımak sevindirdi beni
Selim ilgi ile takip ediyorum yazı dizini, sayende defterde tanışmadığımız arkadaşımız kalmayacak
yürekten kutluyorum her iki dost kalemide
selam ve sevgilerimle
Çok doyurucuydu, baştan sona keyifle ve merakla okudum. Tebrik ederim Selim...
sevgili tuğba,
beğendiğine çok sevindim.
yakında senle de söyleyişi yapacağım.
kendiniz hazırla derim sana, şaka şaka korkma sorular kolay olacak.
zaten
üniversiteye hazırlanmaktan, sorular çözmekten bezmişsin, biliyorum.
sevgilerimle.
Sevgili davidoff, sevgili İlknur ve sevgili Tuğba düşünceleriniz için yorumlarınız için teşekkür ederim.
Sevgili Tuğba, Ayancık ile hiç bir ilgim yok ama Sinop merkeze en yakın ilçelerimizden biridir. Yaşam tarzı da Sinop Merkez gibidir.
Ben Sinop'un Erflek ilçesinin Aydınlar köyünde dünyaya geldim. Sekiz yaşımda Sinop Merkeze taşındık, o zamandan bu zamana buradayım.
Sizleri tanımak beni mutlu etti. Sevgiler
Çok doyurucuydu, baştan sona keyifle ve merakla okudum. Tebrik ederim Selim...
Sizi de Türkan abla.. Çok güzel cevaplardı..
Babam da 12 Eylül darbesini yemiş Sinopta..
Okumak istemiş Kastamonuda bir yer kazanmış ama 12 Eylül olaylarından dolayı amcası gönderttirmemiş. Hala kızgın amcasına babam..
Ayrıca merak ettim Sinop'un neresinden?
Ayancık kökenine dayanıyoruz :P
Merhaba sevgili dostlar. ( Umarım sevgili melis hanımı bu seslenişim kızdırmaz) Ben kendi adıma, karşımdaki kişilere hep dost olarak bakmışımdır. O nedenle genellikler sevgili şairm, sevgli dost, sevgili arkadaşım hanım, bey gibi kelimeleri çok fazla kullanırım. Ve sanrım sevgili Selim bey de, aynı düşüncede olduğu için dostum kelimesi kullanıyor.
Sevgili Selim beye bana böylesi bir fırsatı verdiği için teşekkür ediyorum. Hazırlamış olduğu sorular yerinde ve kendimi tam anlamı ile izah edebileceğim sorulardı. Bir kez de, onun için teşekkür ediyorum.
Yazının uzunluğu içinse hepinizden özür diliyorum. Fikret bey, sevgili Engin bey, sevgili Melis hanım, sevgili Ebruli şiir, sevgi,li Ahmet bey, sevgili kardeşim Serap , sevgil Eser hanım paylaştığınız düşünceleriniz için çok teşekkür ediyorum.
Yeni yılın sevgi, umut, başarı, kardeşilk ve barış getirmesini diyorum.
Saygı ve sevgiler yüreğinize
onurumsun tarafından 12/29/2009 2:36:30 PM zamanında düzenlenmiştir.
Türkan Hanım'ın kalemini çok sıkı takip eden biri olarak bu söyleşiyi okuduğumda çok mutlu oldum.
Meselci, bize Türkan Hanım'ı daha yakından tanımamızı sağlayan bu söyleyişin için öncelikle size sonra da Türkan Hanım'a teşekkür ederim...
.............................
Sevgili ebruli şiir,
biz tşk ederiz.
kal sağlıcakla.
Yazılarımıza, şiirlerimize , ne kadar, yansısa da iç dünyamız, yine de birer isim olmaktan çıkartamıyor, bizleri. Sohbetleriniz, beden kazandırıyor, isimlere. Teşekkür ederim.
Türkan Hanım, takdirle takip ettiğim bir kalem. Yazılarını, şiirlerini beğeniyle okurken bir yandan da tanımaya çalışıyordum, kendisini. Görüyorum ki, " Onurumsun " kendisine çok yakışan bir isim olmuş.
Saygılar.
narmer tarafından 12/29/2009 2:01:37 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bu sitede yazılan tüm yazıları takip ediyorum ve tabii ki sizin yazılarınız da dahil.
Öncelikle bu içten ve harika söyleşi için onurumsun'u kutluyorum. Şimdiye kadar yapılan en güzel ve samimi söyleşi olmuş.
Yazıyı çok beğenirsem veya bir hata görürsem yorum yazarım ancak; yoksa şiir ve yazıları okur geçerim.
Sayın meselci söyleşi ve yorumlarınızda dikkat ettiğim bir konu var;
her kime hitap ederseniz edin sürekli dostum kelimesini kullanıyorsunuz ve bu gerçekten rahatsız edici bir durum. Tamam belki gerçekten sevdiğiniz ve samimi olduğunuz için fakat....
Dostum kelimesinin gerçek anlamını düşünür müsünüz lütfen?
Zamanımızda seni seviyorum gibi anlamlı bir kelime alaşağı edilmişken ve bir tek dostum kelimesi içinde gerçek kimliğini barındırıyorken siz de o kadar gelişi güzel kullanarak bu güzel kelimeyi kirletmeyin lütfen. Samimiyetinizi ifade etmek için bile olsa yanlış. Şimdi bir çok kişi bana kızacak sana ne diye ama düşünsün o kızacak olanlar dostluk o kadar kolay mıdır ve kolay mı bulunur? Bu kadar basit midir?
.........................
merhabalar sevgili melis.
şimdi sevgili kullandığım için kızacaksınız bana.
kendime yakın gördüğüm arkadaşlara dostum derim, dostum kelimesini kirletmek değil amacım.
eleştirinizi dikkate alacağım ve saygıyla karşıladım dediklerinizi.
ama
koca söyleyişiye yorumun farklı olmalıydı.
hitap etme şeklim, bana özeldir.
dostum, kelimesi sizi neden rahatsız ettiğini iyice kavramadım ama size hayatta dostum demem, o noktaya getirmek istiyorsunuz Melis Hanım. şimdi size hanım dediğim için de kızsanız, şaşırmam.
hitap etme biçimi, kişiden kişiye değişir derim.
ama dediğim gibi, eleştirinizi gözden geçireceğim.
saygımla.
meselci tarafından 12/29/2009 12:17:00 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bu sitede yazılan tüm yazıları takip ediyorum ve tabii ki sizin yazılarınız da dahil.
Öncelikle bu içten ve harika söyleşi için onurumsun'u kutluyorum. Şimdiye kadar yapılan en güzel ve samimi söyleşi olmuş.
Yazıyı çok beğenirsem veya bir hata görürsem yorum yazarım ancak; yoksa şiir ve yazıları okur geçerim.
Sayın meselci söyleşi ve yorumlarınızda dikkat ettiğim bir konu var;
her kime hitap ederseniz edin sürekli dostum kelimesini kullanıyorsunuz ve bu gerçekten rahatsız edici bir durum. Tamam belki gerçekten sevdiğiniz ve samimi olduğunuz için fakat....
Dostum kelimesinin gerçek anlamını düşünür müsünüz lütfen?
Zamanımızda seni seviyorum gibi anlamlı bir kelime alaşağı edilmişken ve bir tek dostum kelimesi içinde gerçek kimliğini barındırıyorken siz de o kadar gelişi güzel kullanarak bu güzel kelimeyi kirletmeyin lütfen. Samimiyetinizi ifade etmek için bile olsa yanlış. Şimdi bir çok kişi bana kızacak sana ne diye ama düşünsün o kızacak olanlar dostluk o kadar kolay mıdır ve kolay mı bulunur? Bu kadar basit midir?
Arkadaşım deyin ya da başka bir hitap şekli ama dostum ağzınızda yapmacık duruyor.
"onurumsun" sözüm kesinlikle size değil.