- 1926 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
Martı Serçe ve Bürokrat (6.hayal)
- Martıyı gören oldu mu?
- Martı yok bu akşam
- Kimse şarkı söylemeyecek mi bize ?
Kitabımdan çok yüreğimi okumasını istediğim okuyucu en renksiz sesiyle soruyor.
- Neden serçe? Son şiirinizde kırlangıç değil miydi bu?
- Kırlangıç genelde ötekini anlatırken kullanılır. Uzaktaki için hoş bir imgedir.Çünkü onlar genelde yüksekte uçar ve insanla yakınlaşmazlar. Oysa serçeleri herkes tanır. Herkes serçelerle göz göze gelmişlerdir. Adı geçer geçmez , fotografik hafızanız çalışmaya başlar. Hatta ciddi bir çoğunluk çocukluğunda serçelere sapanla taş atmışlardır. Bu anlamda serçe biraz da vicdandır.Ama serçe imgesinin en büyük özelliği, (yani bu imgeyi güçlü kılan şey) serçenin bu kadar yakınımızda olmasına, bizimle iç içe yaşamasına rağmen evcilleştirilemez, kafeste yaşayamaz oluşudur. Yani hem çok yakınınızdadır, hem de asla size ait olmaz.
Eğer bir yazar aynı varlık için önce kırlangıç imgesiyle betimleme yapıyor, bir süre sonra imgesini serçeyle değiştiriyorsa, buradan anlarız ki geçen zaman içinde yazar öteki olarak gördüğüyle ,artık yakın bir ilişki içerisindedir. Belki bu süre içinde dost olmuşlardır.Ama bu dostluğun kalıcılığı kuşkuludur.Bu yazarın kendinden değil serçe imgesinin özelliğindendir.
Okuyucu bu açıklamadan ne anladı bilmiyorum. Aslında bizim ne anlatmak istediğimizi değil kendilerinin ne anlamak istediklerini anlamaları daha iyi olur. Bu mantık zinciri bir üçüncü imgeye gider mi bilmiyorum. İmgenin bittiği yerde insan başlar ki, o salt gerçek yazarların çok işine gelmez. Gerçek biraz da matematiktir.Sayılabilen bir aşk yoktur.
Allah’ım seni çok ama çok seviyorum. Sana söyledikten birkaç dakika sonra iki gündür kaybettiğim serçe , bütün göklerin altını üstüne getirip de bulamadığım serçe yanımdaydı. Küçücük ve sıcak bedeni varlığıma, yüreğinin çıldırtan kıpırtısı yüreğime karıştığında “varlığında yok olmak” bu dedim. İnsanlık milyarlarca yıldır bunu anlatacak kelimeyi arıyor.
Allah’ım benim onca vefasızlığıma rağmen, ne istersem yaptın. Senin rahmetini tanıdıkça o büyük sırdan damlalar düşüyor ellerime.Sen kimseyi kolay kolay cehenneme sokamazsın..Çünkü her şeyi olduğu gibi aşkı da sen yarattın. Aşkı yaratanın, yaratanım olduğuna inanmak ne güzel…
Günlerdir rüyalarıma giren, uğruna varlığımdan vazgeçtiğim gözlerine baktım. fark etti ve yavaşça kirpiklerini kaldırdı .Gözlerinde küçük kristal bir gül vardı. Serçenin gözündeki kamaşmanın sırrına vakıf olmuştum artık. Ve serçenin benden neden kaçtığını biliyordum. Sustum. Çaresizliğim ateşi dünyanın kalbinden söküp yeryüzüne taşıyan, volkanların, bir derenin karşısındaki çaresizliğine benziyordu.
Bunu siz bilmezsiniz. Her şeyi eriterek kendi içine hapseden, yakarak ateşine katan volkanlar derelere gelince susar. Çünkü o küçücük dere onun karnına girmez. Buharlaşıp kaçar ve sonra yeniden döner yağmurlarla. Döndüğünde volkan sönmüş olur ve dere volkanın yaktığı toprağa can suyunu taşıyarak yeniden kurar yemyeşil gözlü bahçeleri… Bahçelerin sırrı da dallarında serçeler saklansın diye varolmalarıdır..
Aman ha..! ağlama serçecik, o gül oradan akarsa, bütün ömrüm bir damla suyun ardında geçer, aman ağlama.. felaketim olursun…
Canımdan yakın Allah’ım serçenin gözlerindeki kamaşmanın sırrına benim gözlerim nasıl dayanacak..Rabbim bu sırra hazır değilim..
……………………………….
İzmir’e yağmur yağıyor. İzmir benim ellerime yapışıyor. Yağmuru kulaklarıma damıtıp; Kaçma diyor, kaybetme onu ve pat diye konuş. Dillerin dolaşmadan ve yüreğinle konuş…
Küçük ışıklar su damlarında kırılıp gözlerimle oynuyorlar. Köşedeki kör numarası yapan dilenci, önemli adamın makam şoförü, ıslanan simitlerini saklayan çocuk, sevgilisini bekleyen şu uzun boylu köşedeki kız, babası dün ölen oğlan, akşamın bütün seslerini kasketinde taşıyan oyuncakçı, trafik polisi, zabıtadan kaçan seyyar satıcı, prenses, yüreği arabesk kokan taksici, eski hırkasına saklanan ihtiyar şarapçı , hepsi bana hadi yine iyisin der gibisinden gülümsüyor..Siz görmüyorsunuz, o gülümseyişlerin arkasına gizlenen hüzünlü kelebekleri. Akşam kelebeklerin ölüm zamanıdır..
Hüzünlerinin arkasında bu şehrin en kocaman yürekli şairinin ellerini kaybedişleri de saklıdır .Siz onu da göremezsiniz. Birinin bulduğu diğerinin kaybettiğidir..
Sen yanımdasın.Yağmur kadar güzelsin. Ya da yağmur çok yakıştı sana, dökümlü durdu üzerinde ..Ayrıntılar önemlidir. Şairler bütün ayrıntıları görür.Ayrıntılarda gizlidir aşk ve ayrıntılar günün birinde şairleri öldürür. Ayrıntı mı? Kaşlarından gözüne süzülen damla oradan da dudaklarına erişince yağmuru bile biraz kıskanıyorum. Ayrıntı böyle bir şey işte, o damlayı görebilmekte gizli şiirin bütün gücü….
…………………………..
Sonra oturuyoruz karşılıklı.Gözlerine bakmamalıyım.Gözlerine bakınca yüzüm hırpalanıyor. Gözlerine bakınca söyleyeceğim bütün kelimeler anlamlarını taşıyamaz hale geliyor.Dillerim dolaşıyor. Oradan buradan saçmalıyorum işte…hiçbir şey söylememiş oluyorum.
Sen söyleyince anlıyorum kaçıncı kez aynı şeyi tekrar ettiğimizi, ve benim ısrarla sorup, sen söyleyince tamam dediğimi..
- sahi neydi o ?
- yarın yine sorarım
- kızmak da sana yakışıyor..
Serserim benim, küpeştelerden uyanan korsanım, ağzında asılı kalan küfrü hissedip bir yerde susuyorum..sende anla beni…..O şarkıda ki gibi geç bulduğumu, çabuk kaybetmekten korkuyorum…belki
……………………………….
Şehir eksik olanın farkına vardı. Yağmurun dolaştığı bütün çatılarda sinsi bir inilti hakim.
-Martıyı gören oldu mu?
- Martı yok bu akşam
- Kimse şarkı söylemeyecek mi bize ?
- Birinin bulduğu,diğerinin kaybettiğidir.. Martı birini buldu ya da biri martıyı…
YAĞMURU KOYUN BU AKŞAM MARTI YERİNE,ÇİSİL ÇİSİL AĞLASIN SİZE
YORUMLAR
Günlerdir rüyalarıma giren, uğruna varlığımdan vazgeçtiğim gözlerine baktım. fark etti ve yavaşça kirpiklerini kaldırdı .Gözlerinde küçük kristal bir gül vardı. Serçenin gözündeki kamaşmanın sırrına vakıf olmuştum artık. Ve serçenin benden neden kaçtığını biliyordum. Sustum. Çaresizliğim ateşi dünyanın kalbinden söküp yeryüzüne taşıyan, volkanların, bir derenin karşısındaki çaresizliğine benziyordu.
......bir kaç tadı aynı anda hissettim yazınızda tebrik ediyorum.
şahan çoker
saygılarımla
"Günlerdir rüyalarıma giren, uğruna varlığımdan vazgeçtiğim gözlerine baktım. fark etti ve yavaşça kirpiklerini kaldırdı .Gözlerinde küçük kristal bir gül vardı."
Karabasana teslim olmus ruhuma bir su damlasiydi sanki bu satir okudukca ki su bölüm "Gözlerinde küçük kristal bir gül vardı."
Halen icim ferahliyor anlamina indikce ellerimde ki yüregimle.
Anlatim..
Bitim..
Baslangic.
Son..
ya ara da olan biten..
Kimler nelerin farkinda, kimler daha uyanik (pardon uyanik kelimesi abese kacti aliyorum bu cümelemi geri), kimler daha akilli!
Degerli ustam,
siirlerdeki hakimiyetinizin yazinizda da ayni gücte ve anlasilir olmasindan yola cikarak yaziyorum ki;
Siirlerinizi olsun, yazilarinizi olsun, sizi okumasi ve okudukca cok sey ögrenmesi gereken (ben de dahil) coook kisi var..
Allah eksik etmesin sizi Edebiyattan.
"Edebiyat insanin yüregidir" dedigim ve anladigim yazar-sairsiniz.
saygimla.
şahan çoker
saygılarımla