Asım’ın Nesli
1873 yılında, Fatih Sarıgüzel’de, mütevazı bir evde dünyaya geldi. Fatih Rüştiyesi’nde, Mülkiye İdadisi’nde öğrenim gördü. On beş yaşlarındayken vefat eden babası Temiz Tahir Efendi’den Arapça öğrendi. Babasının vefatından kısa bir süre sonra Sarıgüzel’deki evleri yandı. O yıllarda başlayan maddi sıkıntılar, ömrünün sonuna kadar peşini bırakmadı. Öğrenimini güçlükle sürdürebildi. Veteriner müfettişi olarak Anadolu’da birçok ilimizde görev yaptı. Bir arkadaşına yapılan haksızlığa dayanamadı ve resmî görevinden istifa etti. Sebilürreşat dergisini çıkardı. İstanbul Üniversitesi (Darülfünun)’nde öğretim görevlisi olarak Edebiyat dersleri okuttu. Devlet göreviyle Almanya’ya, Arabistan’a gitti.
Akif, Batı’nın müspet bilimlerine vâkıf bir Doğuluydu. Arapça, Farsça ve Fransızca biliyordu. Millî Mücadele yıllarında, Atatürk tarafından Burdur ilimizi temsilen Birinci Büyük Millet Meclisine davet edildi. Milletvekili olarak üç yıl Ankara’da kaldı. 1925’ten itibaren 1936’ya kadar Mısır’da, Camiatül Mısrıyye adlı üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı dersleri okuttu. Ekonomik sıkıntılar, maddi imkânsızlıklarından dolayı hayatının son on yılını Mısır’da geçirmek zorunda kaldı. Hastalanınca vatan topraklarında ölebilmek için yurda döndü ve 27 Aralık 1936 günü aramızdan ayrıldı.
Zengin bir kültür birikimi olan Akif, bünye itibarıyla da çok kuvvetliydi. Mükemmel bir sportmendi. İyi güreşirdi. İyi yüzerdi. Boğaz’da, yüzerek karşıdan karşıya geçme yarışmalarında hep birinci olurdu. İyi ata binerdi. Yürümeyi severdi. Öğrencilik yıllarında Fatih’teki evinden Halkalı’ya yürüyerek gittiği rivayet edilir. Halkalı’da, eski adıyla Ziraat ve Baytar Mektebi’ni, 2006’da bilvesile ziyaret etme imkânımız olmuştu. Okul müdürü, bize okulu gezdirmişti. Önce öğrenci sonra öğretmen olarak bulunduğu bu okulda, Akif’in hatıraları hâlâ yaşatılıyor. Konferans Salonu’na şairin adı verilmiş. Duvarları Akif’in fotoğraflarıyla süslenen, âdeta müze hâline getirilen okulda, şairin hatıralarını yâd etmiştik.
Şair olduğu kadar bir bilim adamı da olan Akif, hurafelere daima cephe alan, gerçek Müslümanlığa ve yüksek ahlaka inanan bir düşünürdü. “Azimden Sonra Tevekkül” şiirinde, dini yanlış anlayanlara, tembellere, dünya ilerlerken yerinde sayanlara âdeta hücum etmiştir. Ondaki bayrak ve vatan sevgisi, İstiklal Marşı’mızda en anlamlı ifadesini bulmuştur. Son ocağı sönmeden işgal edilemeyecek bir Türk vatanına; son ferdi ölmeden bayrağı yırtılamayacak Türk milletine inanmıştı. Edebiyatımızın şaheserlerinden olan İstiklal Marşı’nı yazdığında kendisine verilen ödülü almadı. Hâlbuki ihtiyaç içindeydi. Yamalı elbiselerle geziyordu. Ankara’nın ayazında giyebileceği bir paltosu bile yoktu. Şiddetli soğuklarda, erken gelen arkadaşlarının gönderdiği emanet paltoyu giyerek Meclis’e gelirdi. O, milleti gibi yaşamayı ilke edinmişti. Vatan şairimiz Namık Kemal’in;
“Bais-i şekva bize hüzn-ü umumidir Kemal;
Kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdına.” dediği gibi kendi derdini aklına bile getirmedi. Milleti için yaşadı. Milletiyle âdeta bütünleşti.
Sanatını her şeyden üstün tuttu. Samimi haykırışını parayla değişmedi. Milletvekili olarak Tacettin Dergâhı’nda kaldığı günlerde dostları, dönemin aydınları, yöneticiler, Akif’in evinde bir araya geliyorlar, sabahlara kadar süren toplantılarda Millî Mücadele’yi konuşuyorlardı. Sohbet esnasında çaylar içiliyordu fakat kuru üzümle... Şeker yoktu. Bir dostu, çok sevdiği Akif’e, güçlükle temin ettiği bir miktar toz şeker göndermişti. “Bir millet ıstırap içinde inlerken onun evlatları rahat edemez!” ilkesini benimsemiş olan Akif, elini bile sürmeden bu paketi “Benim milletim şekerin bir tek kristaline hasretken çayımı şekerle içemem.” diyerek cephede savaşan askerlerimize gönderdi.
Akif, sen hayatında bir kere yalan söyledin.
“Rahmetle anılmak... Ebediyet budur ama
Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir?” dedin. Bu yalanı söyleten senin alçak gönüllülüğündü. Fakat yanılıyorsun. Sen sessiz yaşamadın. Çanakkale Savaşı’nı, Kurtuluş Savaşı’nı destanlaştırdın. Senin “Korkma!” diye başlayan o gür sedan, gök kubbemizde mütemadiyen yankılanıyor ve milletimiz var oldukça da yankılanacak. Milletimize hediye ettiğin Millî Marşımız ebediyete kadar söylenecek. “Asım’ın nesli” seni ve ideallerini asla unutmayacak. Müsterih ol Akif!
YORUMLAR
“Rahmetle anılmak... Ebediyet budur ama
Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir?”
Yine de daha farklı yönleri ile tanıtılmayı hak etmiyor mu sizce de ? Herkes sizin gibi üzerine düşeni , elinden geleni yapmalı . Emeğinize saygılar .
darbe tarafından 12/25/2009 7:31:34 PM zamanında düzenlenmiştir.