İNSAN HATASI
Sağanağın, şiddetiyle yolları, asfaltları, çatıları ve toprağı dövdüğü bir akşamüstü Oya Hanım, eczanesinde günün hesaplarını gözden geçiriyordu. Onun, eczanesinde bir an bile boş durduğu görülemezdi. Sevgi bağı ve yakınlık kurduğu, hayli uzaktan gelen müşterilerinden biri olan Nilüfer Hanım ve sevimli kızı Gülden, sırılsıklam bir vaziyette kapıda görününce Oya Hanım, masasından kalkarak onları karşıladı. Yaşının ileri olmasına rağmen o, herkese aynı ilgiyi gösterir; oturuyorsa ayaklanır, ayaktaysa da gelene nazik ve ince bir eda ile selamını verirdi. Büyüklü küçüklü her zaman her geleni ayakta karşıladığı için ona arkasından, eski bir İstanbul hanımefendisi derlerdi. İnsanlara sevgi dolu olduğu kadar da saygı beslerdi. Onun her haline yansıyan hayat görüşüydü bu: İnsanoğlu özünde iyiydi fakat bazı olumsuz koşullar yüzünden istemeden kötülüklere sevk edilebiliyordu. Kimisi, iradesi ve gücüyle, kimisi aldığı desteklerle bu şansızlıkların altından kalkabiliyor; kimisi de zayıflığının tutsağı oluyor, kendine ve içinde bulunduğu topluma zarar verebiliyordu. Keşke olumsuzluklar, daha en başlarda, insanları işleyip şekillendiremeden bu kişilere, yardım edilebilme olanağı yaratılabilseydi. Oya Hanım, kendi özgün duyguları ve zamanla geliştirdiği inancı içinde, öncelikle gençlere destek olmaya, onlara karınca kararınca yol göstermeye doğal yollarla çabalamaktaydı. Gençler de Oya Hanım’ı, sevdikleri ve saydıkları için ona, sağlık sorunlarını, psikolojik yakınmalarını, daima açarlardı. Örneğin üç paket sigara içmekte olan bir genç, zayıflıktan ve kilo alamamaktan; gücünü, enerjisini uzun süre ayakta tutamaktan ve uykusuzluktan şikâyet ettiğinde Oya Hanım:
—Sebebi alenen belli,
—çok istersen bunun önünü beraberce kesebiliriz.
Diye, sabır ve şefkatle durumu göz önüne koyar; kendi istek ve kararıyla tekrar gelene kadar da sorun sahibini, sebatla beklerdi. O kişi, arada başka bir nedenle eczaneye uğradığında Oya Hanım, konuyu hiç açmaz, hakkında tek bir soru dahi sormazdı. Kendi rızasıyla yardım umarak kapısını çalanlara ise, sancılı ve gayretli bir dönemin sonunda sigarayı bıraktırtmayı başarırdı. Sigaradan kurtulan gençler, rahatladıklarını, nefes alışlarının bile farklılaştığını, derinleşen uykularının tadının arttığını birbirlerine söyledikçe, sigarayı bırakma isteğiyle başvuranların sayısı, günden güne artardı.
Oya Hanım, karşısında duran anne kızın gözlerindeki yaşları, yağmurun ıslağına yorarak önce anlayamamıştı ama biraz yanlarına sokulunca, kızaran, kısılan gözlerdeki elemi, hemen okuyabildi. Ağrıyan belinin acısına aldırış etmeden o, önce Gülben’e doğru eğilerek:
—Sil, badem gibi güzel gözlerini, Gülbenciğim!
—Okulda mı bir şey oldu?
—Haydi, anlat bakalım bana.
Diye, Gülben’e doğru eğilerek elma gibi kızarmış ıslak yanaklarını okşadı. Annesi Nilüfer Hanım, kıpkırmızı gözlerini Oya Hanım’dan kaçırmaya çalışıyor, bir türlü ağlamasının önüne geçemiyor ve bundan utanıyordu. Oya Hanım, kötü bir şeylerin döndüğünden endişelenerek onları rahatça oturttu. Yardımcısına, misafirleri için sakinleştirici rezene bitki çayından hazırlamasını rica etti.
Çaresizliğe düşmüş gibi görünen annenin yüzü, allak bulaktı. Ortada hazin bir şeylerin döndüğü besbelliydi. Bu arada bitki çayı hazırlanarak önlerine getirilince Nilüfer Hanım, bir yudumunu gayretle içebilmişti. Oya Hanım:
—Haydi Gülbenciğim, sen de biraz içmeye çalış.
—Sen beni hiç bir zaman kıramazsın.
Dedi. Gülben, bütün aşılarını birçok arkadaşı gibi Oya Hanım’a yaptırtır,
—Oya Teyze vurmazsa kimseye olmam da olmam!
Diye tuttururdu. Yardımcısının da ilgilenmesiyle bir iki yudum çaydan içen Gülben’e, bir de yan bakkaldan çikolata alıp vermişlerdi.
Nilüfer Hanım çayını bitirdiğinde, biraz olsun ağlamasına hâkim olabilmişti. Oya Hanım, “doğru bir zaman” diye düşünerek sıcacık bir tonda:
—Ne oldu anlat bakalım Nilüfer?
Dedi. Nilüfer, içine derin bir nefes çekerek anlatmaya başladı:
—Gülben, dün okulda düşmüştü.
—Üstüne düştüğü ağrıyan bacağının filmini, doktorumuz isteyince hiç vakit kaybetmeden çektirdik.
—Bugün de almaya gittik.
—Doktorumuza on beş gün sonraya randevumuzu aldık.
—O güne kadar sabredemeden raporu, heyecanla açıp okuduğumuzda dünyamız yıkıldı başımıza!
—Bir de siz bakar mısınız ne olur Oya Hanım?
Dedi ve sesi boğularak yine tutamadığı yaşları, gözlerinden boşaldı. Nilüfer Hanım, zor çıkan boğuk sesiyle:
—Gülben’in bacağında, meğer kemik kanseri varmış,
—Bu filimle tesadüfen yakalamış olduk!
Diye, sözlerini, zar zor tamamlayınca, Oya Hanım, bir anda şok oldu. Sık sık, güle oynaya eczanesine gelen Gülben, görünüşü, rengi, duruşu ve enerjisiyle çok sağlıklı görünürdü.
Oya Hanım, Nilüfer’e dönerek:
—Şu röntgeni verir misin bir zahmet bana?
Diyerek, röntgeni aldı ve raporu dikkatlice okudu. Evet, rapor, kemik kanseri teşhisini açıkça ortaya koyuyordu. Oya Hanım’ın kafası hayli karışmıştı. O, çok sevdiği küçük Gülden’in durumuna, haddinden fazla üzülmüş, adeta biranda yıkılıvermişti. Ne acımasız bir dünyaydı bu! Daha yaşayacağı onca güzel şey varken küçük Gülben, durup dururken kemik kanserine mi yakalanmıştı? Oya Hanım, gayri ihtiyari röntgene de bakmaktan kendini alamadı. Evirip çevirdiğinde, bir de ne görsün? Baktığı kemik filmi, küçük bir çocuğun kemiği asla olamazdı! Bu düpedüz, bariz bir şekilde erişkin bir insan kemiğiydi. Oya Hanım, hemen saatine baktı. Nilüfer Hanım’a dönerek:
—Gülben burada kalsın.
—Sen hemen hastaneye koş; röntgen bölümü kapanmadan yetiş lütfen Nilüfer.
Dedi ve Devam ederek:
—Bu röntgeni, oradaki yetkiliye göster.
—Başka birininkiyle karıştırılmış olabileceğini düşünüyorum ben.
Dedi. Nilüfer Hanım, yerinden ok gibi fırlayarak, dünyasına beklemeden doğan bir umutla, kendisini, o esnada eczanenin önünden geçmekte olan bir taksinin içine attı.
Nilüfer Hanım, bir buçuk saat kadar sonra, alı alına, moru moruna eczanenin kapısından rüzgâr gibi içeri daldı ve Oya Hanım’ın boynuna
atıldı!
—Dediğiniz doğruymuş Oya Hanım!
—Meğer doğruymuş!
Diye, sevinçle ona sarılıyor ve tekrar tekrar teşekkür ediyordu. Gülben de:
—Anneciğim, ben artık hasta değil miyim yoksa?
Diye, annesinin eteğinden çekeliyordu. Röntgen Bölümü’ndeki görevli, isim benzerliğinden, seksen üç yaşındaki kanserli bir hastanın röntgenini, küçük Gülben’inkiyle karıştırmış, çok önemli bir hata yapmıştı…
Ayşe Yarman Öztekin
"Yaşamda Yolculuk" 2009