- 1423 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Yeşil yol anıları - l l -
Yaklaşık bir senelik itirazlarıma rağmen, babama ve anneme olan özlemin ağırlığına eklenen, adı memleket denilen topraklara olan merakıma yenik, babamın isteği ile yollara düşüyorum.
Bir gece vakti başlayan, güneşin doğumuna yolculuğum...
Karanlık zamanın bir bölümünü, rahatsız lakin karşı konulamaz uyku nöbetimle ardımda bırakıyorum. Tabii çok görmek istediğim Bolu Tünelini de...
İlk molamız...
Ve arabadan çıkmamla, kahve satan dükkanın önünde kendimi bulmam bir oluyor.
‘’Sade ve sert bir kahve lütfen...’’
İşte hayat budur; Nescafenin® şımartan o muhteşem aromalı kokusunu içime çektiğim an!...
Evet Dünya, ben geri geldim, hazırım yolculuğa...
Gün ışımaya, gece ölmeye başlıyor; geçtiğimiz şehirlerin yollarında. Pirinç tarlalarını, sağımıza solumuza dizili, belli belirsiz simaların yanından geçiyoruz; radar hız sınırının belirlemiş olduğu süratle...
Sabahın beş buçuğunda, karşımıza çıkmış bize sırıtan güneşin arsız yüzünden korunmak için takıyoruz güneş gözlüklerimizi.
Gereksiz bilgi çöplüğümde bulunan bir bilgi dökülüyor hemen dilimden; güneş ışığının ilk huzmesinin kudreti karşısında bakan göz, kör olurmuş...
Ve not defterime, kurşun kalemle, geçtiğimiz virajların ve yapılan sollamaların sarsıntısı ile kargacık burgacığa dönen yazımla, ufak bir karalama ...
‘’Ardımda bırakıp tüm şehri
ve dünü
bir gece vakti
güneşe kaçıyorum
ıslak
tuzlu kanadım...
babam beni bekliyor...’’
Karadeniz sahil yolunun çağımıza uygun, rahat seyahat edebilmemize imkan verdiği yollarla, memlekete(!) an ve an yaklaşıyoruz. Tabii köprü başı ve sonunda bulunan, anlamsız olduğunu düşündüğümüz, mantığa sığdıramadığımız tümseklerin azizliğine uğrayarak.
Sol taraftaki Karadeniz’in masum mavi yüzünün bitimi ile sınırlanan asfalt zeminin rahatlığının yanı sıra, hizmete sunulmuş olan muhteşem tünellerden söz edemeden geçemeyeceğim. Ve söylememe bile gerek olmayan, bilindik, ilerledikçe çoğalan, görkemli yeşil doğa...
Sanki, İstanbul, Anadolu yakası sahil şeridinde gidiyoruz. Yol ve görüntü olarak diyorum tabii.
İçimde bir telaş, bilinmeze karşı...
Güneş devrildikçe ardımıza, artan heyecanım...
Yorgun çehresini akşamın kızıl koynuna yatırmaya hazırlanan bu küçük şehre ait tabela, yolculuğuma dair son dakikaların heyecan durağı idi.
Az daha sabretmem gerektiği düşüncesi içinde ısırdığım dudaklarımın yara olabilme ihtimalini ve ya morarırsa kaygısını taşırken, köyün yoluna doğru sahil kesiminden uzaklaşmamız ile bakir yeşilliğe bürünen manzaraya karşı hayranlığımı, derin bir sessizlik içinde, dijital fotoğraf makinesinin haznesine akıtarak belgeliyordum.
Sessizliğim; isyanım...
Geçmişe dair anlatılan acı hikayelerin gölgesinde büyümüş şehir züppeliğim, şımarıklığım altında ezmeye çalıştığım aslımın geldiği, baba tarafıma ait köklerinin bulunduğu topraklara...
9/8/7