Yaşar Usta... (Münir Özkul)
Öyle ya, nerden bilsin pazar günleri sinema bileti kuyruklarını...
Carpe Diem’i, Pier Lotti’yi, Caliante’yi... İstanbul’u seyrederek, filetto porcini, levrek fileto yemesini...
Omzunda ceketi, ağzında sigarası ay sonu nasıl gelir titremeleriyle ocakta pişen pırasa’nın kokusunu soluyarak geçirirdi pazar günlerini... Kalabalık ailesinin akşam sofralarında tabaklara dolan çorbalarına imrendik hep. Uykusuz gözlerle kazandığı parasıyla pişen çorba olsa gerek bizi bu kadar imrendiren!
Tekstil fabrikasında dokumacılık (amelelik) yaparak aldığı asgari ücrete yüreğindeki onuru da ekledi Yaşar usta. Bu fabrika amelelerinin hepside böyle onurlu mu oluyor ? Laf aramızda onun ismi Yaşar Usta ! Ezilenin, hakkı yenilenin, işcinin, emekçinin, HALKÇININ yanında oldu. Çocuklarını da ceketindeki ağırlıkla yetiştirdi... Onları pazar günleri belediye parkına götürdü ama tahtıravelliye bindirmedi; Parası olanın yanında takla atmasınlar diye...
Farkettiniz mi, çok sigara içiyordu Yaşar usta... O sigarayı çekişi amma da efkanlandırırdı bizi...
O Yaşar usta, sadece Saim bey’e değil, Sana, bana, ona, tüm Türkiye’ye iki çift laf söyledi...!
Koray Demirkılıç