Sevdaya İçimden Çığlıklar
“Ey sevdiğim, ben senin yokluğundaki sana aşığım…”
Kurak çöllerde simsiyah taşlar arasında büyüttüğüm hayat ağacımın kabuk rengi almış ürkek tomurcukları gibi hayata doğmuşum önce. Bulanık gözlerimden dışarı süzülen gri ışıkların sisli aydınlığında aradığım sevdamın güneş kızılı renginde boğuluyorum ilkin.
Mutluluğun büyülü ikliminden billur sevdalara dalıyorum ve hülyalarımda büyüttüğüm gönül dünyamda sana ulaşmak için altından raylar döşeyip kristal köprüler kuruyorum. Gökyüzünü pembeye, yeryüzünü yeşile boyuyorum ve siyah renge sonsuzluğun zindanında prangalar takıyorum.
Sensizliğin gergefinde sabırla dokunmuş sevda kanaviçesinin kıvrımlarına saklanmış ılık nefesine hasret kalmış dermansız gönlüm; sevdiğine kavuşmanın ümidiyle hayat bulmakta ve başı dumanlı bir dağ misali masmavi göklere yelken açmakta... Vuslatın, gönlümü acıtan bir volkan, beynime saplanmış vazgeçilmez bir düşünce.
Yokluğunsa sevda ağacımı besleyen bir nehir,
İçimde volkan gibi kabaran bir sevda yangını…
Güneşe dokunmak hayalini besleyen insanların alev gözlerinde tanıdım sevdayı ben. Oysa ben bin güneş büyütüyorum gönlümde. Ben güneşe değil, güneş bana dokunacak biliyorum… yüreğim…
İçine sevgi tohumları ektiğim vefalı toprağın bağrında binlerce rüşeymler yeşerir bahar yağmurlarıyla…
Sen içime bir papatya kokusu edasıyla akarken, hislerimde harmanlanan düş bahçelerinde çocuklaşan titrek bedenim yeni yarınlara gebe sevda yamaçlarında sevdanın türküsünü besteler.
Sen sahte gülücükler dağıtırken çevrene; ben kara bulutları üzerime yorgan yapar, içimde büyüttüğüm engin sevdamın gözünden süzülen ıslak sızısını, pamuk rengi bulutlara silerim.
Titreyen dudakların ağlamaklı nefesi, bir fırtına koparır ve yabani bir talan başlar gönül bahçemde. Bütün arzular bu yabani talanın acımasızlığı altında ezilir. Baykuşların hüküm sürdüğü ortaçağ karanlığı yaşar gönlüm…
Sonsuz bir acının cehennem kucağında gözlerimi açıyorum ve acının ayinlerine kurban diyorum kendimi…
İçten bir yakarış için ellerimi açıyorum semaya... Sonra hiç gerçekleşmeyecek dualarıma âmin diyorum bir çocuk saflığıyla…
Korkulu bir gecenin zifiri karanlığında ortaya çıkan kâbuslarımdan saklanıyorum önce… Kapıları sürgülüyorum bütün adanmışlıklara…
Biliyorsun;
Köhnemiş gönlüme bir gamzen yeter…
Ettiğin cefalar başım üstüne; lakin…
Mor akşamlarımızda ağlamasın gözlerin ve küfre dönüşmesin sözlerin ne olur.
Umursamazlığın yetmez mi sanırsın?..