İLÇEMDE GÜZELLİKLER
“Saman araçlarının durması yasaktır.” İbaresi ilçeye ve Karapınar’a bakacak şekilde yazılmış bir tabelaya… Ve dikilmiş DSİ binasının önünde yol kenarına… Önünde de iki kamyon ve hem de saman yüklü… Sahipleri aracın yanında yere oturup ateş yakmışlar ısınmaya çalışıyorlar. Şimdi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu… Espri istiyorsanız alın size espri, mizah istiyorsanız alın size mizah… Yasak olan her şeyi bu millet seviyor canım seviyor.
Bu neye benziyor biliyor musunuz? “Burada park etmek yasaktır” yazısının yanı başında park edenlere… “Burada piknik yapmak yasaktır” tabelasının altında piknik yapanlara… “Yere tükürmeyiniz” uyarısına inat yere tükürenlere…“Çimlere basmayınız”a inat ineklerini o çimlere salanlara… “Burada denize girilmez” ikazına aldırış etmeden denize girenlere… “Donla yüzülmez” denilen yerde donla yüzenlere… Hepside uyar bize… Bu elbise tam bize göre! Ne biçim bir toplumuz; o biçim değil mi? Karizmayız, biraz haytayız, biraz iticiyiz, biraz kırıcıyız, biraz anti yasakçıyız. Başka bir millete benzemeyiz.
Apartmanın beşinci katından çöp poşetini aşağıdaki konteynere nişan alarak atanlarda bu ilçede yaşıyor. Çekirge vatandaş bir sıçrar, iki sıçrar, üç sıçrar, dördüncüde artık tam konteynerin içine basketler ve bu çekirge vatandaş apartmanın beşinci katından atmış olduğu çöp poşetleri ile yeteneğine yetenek kattığından NBA’DA oynasa sayı rekoru kırar. Bir de alt yapımız yok diyoruz, ayıpsınız! Çöp atışında bile letafet, bir zarafet var ilçem halkında. Yakışır, devam edin lütfen! Bir günde kendilerini o çöpleri toplayan işçilerin yerine koysunlar bakalım. Atılan, saçılan, patlayan çöp poşetlerini temizlemek, ortadan kaldırmak kolay mı? Her gün kendimizi empati yoluyla birilerinin yerine koyarak hareket edersek eminim bir çok sorunun üstesinden geliriz.
Yangın çıkmıştı ufaktan hem de… Çocuklar apartmanın önünde oynarken çöp konteynerindeki çöpleri tutuştururlar. Bu arada çöpten sıçrayan ateş parçaları yan bahçedeki kuru otları tutuşturur. İtfaiye hemen olay yerine intikal eder ve tazyikli su hortumu ile ateşe müdahale etmeye başlar. Ama o tazyikli hortumu önce yangını seyre gelen; çekirdek çıtlatan, sakızla balon yapan ve yangın üzerine bir yığın yorumda bulunan güzelim insanlarımızın üzerinden bir nisan yağmuru gibi boca ettirir. Her olayda başa üşüşme, olayı yakında görme, maç seyreder gibi olayın içinde olma halkın başını yakacak ya neyse! Çatışma olur millet hurra çatışmanın ortasına, yangın olur millet hurra yangına, cinayet olur millet hurra cinayet mahalline… Sanırsınız ki olay yeri inceleme ekibi… Bu hurralar sonra çok can yaralar.
Yine ufak sayılabilecek bir yangın çıkar apartmanın karşı tarafında… Üst üste yığılmış kışlık odunlar tutuşur nasıl oluyorsa! İtfaiye ekibi hemen gelir yine… Saat mesai saatinin dışı… Yangının saati olur mu bilmem! Sayın yangın, sakın ola ki mesai saatleri dışında çıkma ortaya şeklinde… Bizim personel yangın ihbarını yapan şahsa sitemkâr bir şekilde seslenir. “Bu hafta oldu ikinci yangın burada… Hem de mesai saatinin dışında geliyoruz.” Aman yangın, canım yangın bir daha mesai saatinin dışında zuhur etme! Biz hepinizi seviyoruz hem mesai saatleri dışında da! Herkesi 24 saat seviyoruz ama kimse bunun farkında değil! İşte toplum sevgisiz olursa, iş ehlinde olmazsa halimiz budur derim.
Adam araba ile arkadan toslar öndeki araca… Hemen iner ve baskın bir şekilde bağırıverir: “Arkana baksana ulan!” diye… Bizimkisi mağdur mu suçlu mu anlayamaz ve bu durum karşısında gıkı çıkmaz. Halk dili ile tırsar.
Kim haklı sizce? Toplumda sesi her zaman gür çıkanlar mı haklı, yoksa başını uysal koyun gibi önüne eğip enseyi karartanlar mı? Birazda bu yüzden bu hale gelmedik mi? Birilerine yağ çekmekten kendi işlerimizi yapamıyoruz. Birilerine hoş görünmek için ilçedeki eksiklikleri dile getiremiyoruz. Bu mudur çağdaşlık, bu mudur mükemmelik, bu mudur idarecilik? Buysa ben almayayım üstü kalsın!