- 2726 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
240 - ANTALYA
Onur BİLGE
Başı karlı mor Beydağları... Baharda, Toroslar’ın yanaklarından akan gözyaşlarıyla sulanır, Antalya Ovası... Öyle içten ağlar ki güneşe sevdalı sıradağlar, yataklarında çağıl çağıl çağıldar sular, hatta bazen sel basar tarlaları, yolları! Öyle bir coşkuyla sunar ki göklerden aldığı rahmeti, bereketi iner ekilenlere dikilenlere, yürür ağaçlara dallara, çiçeklere yapraklara. Kayalardan kurtararak yakasını, pınar olur akar da akar kırk gözesinden yerin; derin bir göl haline gelir, Kırkgöz’de. Önce gölleşir, bekleşir biraz; sonra kol kol ayrılır, dört bir yana dağılır, gürül gürül akar, çay çay, arık arık... Düden’de çavlan halini alır. O kadar güzel akar ki çağlayarak, görenler hayran olur, bakakalır! Yedi Arıklar olur, Meydan tarafında. Ürüne verimdir, meyvelere tat... Kat kat hâsılat, kasalara; kasa kasa lezzet, keselere bereket...
Aşağılara koymamış Yaratan! Kırk metre yukarıda yaratmış. Dünyanın en güzel falezlerinin üstüne yerleştirmiş. Oyuk oyuk işletmiş. Deniz, yüzyıllar boyu dalgalarla döve döve oymuş. Yeryüzünde rastlanmaz bir eşine! Şimdi seyretmekte, şaheserini ve rötuşlarla devam etmekte işine... Bir sanatkârın, eser vermekten ve geçip karşısına kıvançla seyretmekten başka işi ne?
Kayaları delerek, yedi mahalleyi, köyü geçerek, yedi nefis sınavından da geçerek, Varsak’ta benliğinden soyulup, arınıp her türlüsünden kirliliğin, yedi kola ayrılarak tekrar yola koyulup, abdalca gezerek kapı kapı her yeri, bir derviş edasıyla zikrederek, ağlayarak, çağlayarak, cezbede titreyerek, nihayet falezlerde sevgilisine kavuşup, kıyıda sarışan, karışan, ancak o zaman durulan, suyla yıkanan su olan; peri padişahının kızının düğünü gibi kırk gün kırk gece değil, asırlarca ve kesintisiz süren Şeb-i Arus ile vuslata kanan, kandıkça yanan Düden Şelalesi; Antalya’nın, köpük köpük bembeyaz o nefis gelinliğini hiç mi hiç çıkarmayan en güzel gelini.
Konyaaltı, Arapsuyu, Lara ve Mermerli gibi plajlarda, soyunup kumsala yatmakta, güneşe vermekte bedenini, yanmakta, ılık sularında yunmakta, Manavgat’ta, Kurşunlu ve Düden’de, şelale halinde dalgalanarak omuzlarından aşağıya dökülen dalga dalga saçlarını taramakta, Feslikan Yaylası’da, bembeyaz gelinliğiyle, masmavi aynasına bakarak, kuşbakışı seyretmekte, efsunlu güzelliğinin aksini; zirveden, hayran hayran.
Ey, Toroslar’ın asil yörük kızı! Ey,sıradağların sırma saçlı gelini! Saklıkent’te oturan, elleri kınalı, yazması oyalı, gözleri sürmeyle boyalı güzeller güzeli! Yeşilinle alınla, çiçeğinle dalınla, neşe veren hazınla; yağmurunla, melteminle, çekilmeyen nazınla; dile gelen sazınla, göz alıcı güneşin, kavurucu yazınla, için için yanar mısın, benim gibi? Çıralı’da alev alev dışa vurur mu ateşin? Acaba, ayağımda demir çarık, elimde çelik asayla dolaşsam dünyayı, arasam benzerini, bulunur mu bir eşin?
Her adımda, yeni sulanmış toprak kokan, çiçek kokan yemyeşil seraların, bahçelerin, bağların… İskelede:
“Ya Allah, Bismillah!” ile çekilirken ağların, çırpınarak can verirken, kaynaşırken binlercesi balıkların, için parçalanır mı? Tekrar salmak ister misin denize? Kanar mısın içten içe, sevdiğim?
Bir İmparatoriçe edasıyla, Hadriyanus Kapı’sından girerek, o muhteşem yapının gizemine ererek, Hıdırlık’ta Afrodit gibi durarak, yüzyıllar öncesinden asrımıza bir selam gönderip, kınar mısın günümüzü, ey tarih bakışlı yâr?
Canlar feda Kemer’ine, Alanya’na, Kaş’ına; bin bir renkli ela gözün ince çatık kaşına! Bir ak güvercin olup avuçlarımda, açık mavi göklerde süzülerek uçar mısın? Çıkar mısın, betonlaşan metropolün dışına? Yorulunca, Aspendos’un otantik bir taşına konar mısın kumrularla, sevgilim?
Yörüklerin, su sızdırmaz kıl çadırın hayranı... Doğal yaşantılarının sürmekte olduğu köylerine, turistlerin merakı ve seyranı... Nerde olsa arar bulur, hayranı. Katmeriyle gözlemesi ve buz gibi ayranı… Banar mısın höşmerime, höşmerim renginde yanık tenli sevgili?
Yıldızlı bir yaz gecesinde, herhangi bir evin önünden akan suyun üstüne yapılmış ahşap çardaktaki, rengârenk desenli, güllü basma yüzlü yer minderlerine oturup, bağdaş kurup, dolunayda yudumlarken çayını ve seyrederken Yedi Arık Çayı’nı, bütün dünya aleyhinde olsa, umursar mısın? Tınar mısın sekiz kat cenneti, ey güzeller güzeli, dolunay simalı peri?
Tarlalarda pamukların aklaşır, portakalın limonuna yaklaşır, mandalinan, muzun, elman koklaşır; al nar mısın gülümseyen, sevgili?
Hani uzak yakın illerden, ilçelerden köylerden işsiz aşsız kalan, gözlerinde tomur tomur yaşları, ekmek parası için bir iş kapısı aramaya, bir umutla sana gelen göçmen kuşları barındıran, ana gibi sevecen, heybetli mi heybetli asırlık bir çınar mısın, servi boylu yâr?
Ellerinde bavulları, Terminal’de otobüslerinin kalkmasını bekleyenlere yaklaşır mısın usulca, fırsatını kollayıp? İstemeye istemeye vedalaşıp, alınların öper misin? Çubuk Beli’nde dağları sollayıp, daha uzaklaşmadan, yüreğinden çıkarak gözlerinden akan hasreti virajlara dolayan hayranlarının ardından el sallar mısın?
Acımadan gurbet ele yollayıp sınar mısın ara sıra, halkını? Parklarında dolaşırken özleyip, Kepez’inde yollarını gözleyip, Çıralı’da yüreğini közleyip, anar mısın Semiray’ı, sevgili?
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 240
YORUMLAR
Seraların, bahçelerin, bağların…
Saklıkent’te gelinisin dağların
İskelede çekilirken ağların
Kanar mısın içten içe, sevgili?
^
cok güzel siirinle yazin ile Antalyayi dahada güzellestiriyorsun.
bizde burdayiz Türkiyeden uzakta ama ruhumuz dolasti oralari sayende.
güzel yüregine saglik.
sevgim sonsuz
AÇ KUCAĞINI GÜZEL ANTALYA, SANA GELİYORUM DOLU-DİZGİN. İLİKLERİNE İŞLEYECEĞİM, İLİKLERİMDE SÜRECEĞİM SEFANI. GÖNLÜMÜ SERECEĞİM TAŞINA TOPRAĞINA. BEKLE BENİ EŞSİZ ANTALYA. BİRBİRİNDEN HARİKA BETİMLEMELERLE ANTALYA'YI ANLATAN YAZARIMIZI YÜREKTEN KUTLAR, BAŞARILARININ SÜREKLİLİĞİNİ DİLERİM. SAYGILARIMLA.