- 709 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
RUH, NEFİSLER VE CAN
RUH, NEFİSLER VE CAN
Halit Özdüzen*
Araştırmacı- Yazar
Semavi dinlerin düşünce literatüründe çoğu kez ruh ve nefis ,”can”la aynı kategoride değer-lendirilmiştir, bu tanımlamada İslam öncesi ilk çağ Yunan Okulu ve büyük ölçüde Eflatun’un ortaya attığı görüşlerin etkisi bulunmaktadır. İslam’ın (hicretin) ikinci yüzyılından itibaren bazı felsefeci ve kelam alimleri o ekolün etkisinde kalarak, İslam kültüründe “ruh eşittir can” görüşünün kökleşmesini sağlamışlardır. Klasik Yunan Okuluna dayanarak geliştirilen materyalist düşüncede ise : “Tanrı” kavramı, ruh ve can dolayısıyla ölüm sonrası yaşam reddedilmiştir.
Günümüz terminolojisinde ruh : ” Bir kimsenin zihinsel, ruhsal etkinliğinin ve bilinç hallerinin merkezi, o kimsenin gerçek benliğini oluşturan, zihinsel, ahlaksal ve duygusal yetilerin tümü” olarak tanımlanmaktadır.(1) Materyalist düşünceden esinlenerek geliştirilen bu betimleme ile, beyin ve onun bazı fonksiyon ve türevleri tanımlanmış olup, öğretinin semavi dinlerin ruh kavramı ile ilgisi yoktur.
Vücudu yöneten beynin işlevini devam ettirebilmesi için zengin mineral, protein gibi yüksek besin değerleri içeren bol oksijenli kan ve yaşam enerjisi olan “Can”a ihtiyaç vardır. Beyne yaşam sağlayan can, beynin ürettiği enerjiyle beslendiği gibi, ruhtan aldığı enerjiyi de beyne ileterek, zekâyı olgunlaştırıp insanı hayvandan ayıran fonksiyonel yapıya erişmesini sağlamaktadır. Ruh ve can, enerji boyutunda beyinle ilişki ve etkileşim içerisindedir; fakat ruh ve onun türevi olan nefis, can ve bedenden bağımsız bir fonksiyonel yapıya sahiptir.
İnsan madde ve mana sentezinden meydana gelmiş özgün bir varlık olarak, can, ruh/nefis, akıl ve sezgileri ile yaşamını sürdürmektedir. Akıl bir yandan dünyayı algılayıp, maddi çevreye uyum sağlamaya yönelik imkânları hazırlarken, diğer yandan, eşyanın asli cevherini ve Rabbinin varlıkları yaratış hikmetini düşünerek, O’na şükrünü sergilemeye çalışmaktadır! Sezgi, sevgi, merhamet gibi ulvi ve erdemli duygular ruhu güçlendirirken; kin-nefret, kıskançlık, haset, cimrilik gibi süfli (çirkin) arzular da, nefsanî yapıyı oluşturmaktadır. Ulvi duygularında insani yön ağır basarken, biyolojik fonksiyon ve süfli duygularda hayvani yapı hâkimdir. Bir başka deyişle, insan varlığının bir bölümü hayvani dürtüler, diğer bölümü insani değerlerle bezenmiştir. Ruh ve ondan etkilenen rahmani akıl, merhamet, özveri, cömertlik gibi ulvi ve erdemli duygulardan kaynaklanan eylemleriyle maveraya (uzaklara) yönelirken, nefis ve onu yansıtan akıl ise dünyevi kuşkularıyla, dünya ortamının şartlarına uyum sağlayacak şekilde pozisyon almaktadır. Kur’an’da nefis hakkında şöyle denilmektedir: “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene and olsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.” (Şems 91/7-10)
Can, varlıklara bilinç ve şuur vererek, onları yönlendiren çevre ortamına göre hayatta kalma ve nesillerini devam ettirme mekanizmaları geliştirerek, yaşamsal işlevlerini gerçekleştiren enerji ( nur) olarak tanımlanabilir. Can, beynin ölümü sonrasında bedenden ayrılarak, varlıklara hayat veren sonsuz Hay/Can Enerjisine katılmaktadır. Ruh ve nefis “can”dan çok daha özgün bir varlık olduğundan, etkisini enerji boyutunda beyin ve akıl yoluyla vücudun tamamında göstermekte ve bedene ihtiyaç duymadan bağımsız olarak da yaşamını sürdürebilmektedir. Derin uyku ve narkoz altındaki ameliyat sırasında ruh bedenden ayrılıp çıkarken, can yaşam görevini devam ettirmektedir. Genel anesteziyle ameliyat geçiren bir çok hasta operasyon sonrasında, doktoruna ve çevresine kendi ameliyatını seyrettiğini anlattığı bilinen ve yaşanan gerçeklerdendir. Kur’an’da “insanların ruhunun uykularında alındığı ölümlerine hükmedilenlerin alıkonularak diğerlerinin ecellerinin sonuna kadar bırakıldığı” bildirilmektedir. (Bk. Zümer 39/42) Hz. Muhammed(S.A.S.) bir Hadisi Şerifinde uyku sırasındaki yaşamı anlatırken şöyle buyurmaktadır: ”Ben Rabbimin katında gecelerim, O bana yedirir içirir.” (2)
Aslında tüm varlıklarda kendine özgün can/enerji bulunduğu günümüz bilim ve tekniğiyle anlaşılmış olmasına rağmen, öğretide varlıklar canlı ve cansız olarak iki bölüme ayrılarak incelenmektedir; klasik eğitimde bir varlığın canlı sayılabilmesi için doğum, gelişme ve ölümü ölçüt alınmaktadır. Bitki, hayvan ve onların yapı taşları olan hücrelerde can olduğu halde, ruh / nefis bulunmamaktadır. Ruh ve onun maddi aleme yakın olan boyutundaki nefis ,sadece insana özgüdür. Cenin ana rahminde teşekküle başladığından itibaren canlıdır; ancak ruh belirli bir süre sonunda Allah’ın izniyle ona iletilmektedir. Bu nedenle taşıdığı ulvi varlık sebebiyle hayvandan ayrılmaktadır. Eğer ruh iletilmemiş olsaydı o da hayvan olarak doğup-yaşayıp, ölecekti!….
Yaşam süresi dolan insanın canını ölüm meleği alıp ruhunu Rabbine yönlendirmektedir. De ki: “Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz” ( Secde 32/9) Böylece canı maddi alemin melekutundaki Yüce Allah’ın Hayy isminin mazharı olan can enerjisi ile birleşirken ,ruhu ya da nefsi, fizik ötesi yaşama doğru ilk adımlarını atmaktadır.(3)
RUHLARIN YARATILIŞI
İslami terminolojide ruh ve nefis kavramının Kur’anda ve Peygamber Efendimizin ha-dislerinde yer aldığı gibi, geçmiş peygamberlere inen semavi kitaplarda geçtiği de bilinmektedir. Kur’an-ı Kerim’de ruh hakkında ayrıntılı bilgi verilmemiş olduğundan, kelam alimleri ve felsefeciler mahiyeti konusunda akıl yürütürken, gönlü ilhama açık ve hikmet bilgisine sahip zatların bir kısmı bu konuyu sır olarak saklayıp, çok yakın gördükleri hikmet ehliyle paylaşmışlardır.
Kur’an’da ruh hakkında , “er-rûh”, “rûhî”, “rûhenâ”, “ruhun minh”, gibi tabirler kulla-nılmaktadır. Ruhun “er-ruhu min emrina” olarak geçtiği ayetin meali şöyledir: “Sana ruh hakkında sorarlar. De ki: ”Ruh, Rabbimin emrindendir. Size onun ilminden ancak az bir bilgi verilmiştir” (İsra 17/85) Ayet-i Kerimede geçen “er-ruhu min emrina” / “Ruh, Rabbimin emrindendir.” tanımlamasıyla onun emir alemine ait olduğu vurgulanmaktadır. Yine Kur’an’da yaratılış evrelerinin anlatıldığı (Araf 7/54 ) ayette ise “ Haberiniz olsun halk da emir de O’nundur. (Allah’ındır)” denilerek, Halk ve Emir Alemi ayrı ayrı zikredilmektedir. Halk Alemi kozmik varlıklar olarak cinler ve maddi bedenden meydana gelen insanlar ve onların yaşadığı alemler olup, emir alemi ise melek ve ruhların yaşadığı alemler olarak bilinmektedir. Kadir Gecesinin anlatıldığı ”( O gece ) Melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner.” (Kadir 97/4) ayetinde, melekler ve ruhun yaşadığı emir aleminden halk alemine –yeryüzüne- inişi anlatılmaktadır. Bazı alim ve yorumcular, ayette geçen “Ruh” sözcüğü ile Cebrail ( A.S.)’ın kastedildiğini belirtmektedir. Bir başka ayette ise Cebrail’in bin yıllık yoldan geldiği bildirilerek o mesafenin bize göre ne kadar uzakta olduğu vurgulanmıştır.
Ruhlar aleminde Ruhlar Yüce Allah (C.C.)’la kullar arasında geçen ve genel ismiyle “ Elestü biatı” olarak adlandırılan akit, Kur’an-ı Kerimde şöyle anlatılır : ”Hani (ezelde) Rabbin Adem oğullarının, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahitler tutarak sormuştu ‘ Rabbiniz değil miyim ?’ Onlar: Rabbimizsin buna tanıklık ederiz’ demişlerdi. Kıyamet günü biz bundan habersizdik dememeniz içindir.” (Â’raf 7/ 172) Bir diğer ayette de peygamberlerin ruhundan diğer peygamberler için alınan sözden bahsedilmektedir. “Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı. ‘Bakın size kitap ve hikmet verdim. İmdi yanınızda bulunanı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz demiştik. ‘Kabul ettik’ dediler. O halde şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım.’ dedi. Artık kim biatından sonra dönerse, onlar fasıklardır.” (Âl-i İmrân 3/ 8l, 82)
İnsanın yaradılışını Kur’an’da anlatılırken: “ Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir öz sudan, değersiz bir sudan yarattı. Sonra onu, düzeltip bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi” (Secde 32/7-8-9) Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım." "Onu tesviye edip, düzeltip de ona ruhumdan üfledim mi derhal ona secdeye kapanın." (Sad 38/71-72) Ayette geçen “ Ruhundan üfledi” sözüyle Rebbü’l Aleminin, Adem’e ve onun soyuna iletilen ruhun kendi ruhu olduğu belirtilmektedir.Nitekim melekler, kendisine iletilen ulvi ruhu taşıyan Adem’e tazim secdesi yaparak onun yüceliğini kabul etmişlerdir. Çünkü Adem’in Ruhu, Rebbü’l Aleminin zat ve sıfatlarının tümünden yaratılırken, melekler bir veya birkaç sıfatının nurundan yaratılmışlardır. Ademin soyundan gelenler Yüce Allah’ın Ruhunu taşımaktadır!... O nedenle Adem (A.S.) Rabbinin öğretisiyle isimlerinin tamamını sayabilmiştir. Yine insanın ana rahminde yaratılışının ayrıntılı olarak anlatıldığı Mümin’un Suresinin 14. Ayetinde biyolojik yaratışı takiben“ Sonra bir başka yaratılışla onu inşa ettik.” denilerek, insanın ruhi yaratılışına değinilmiştir.
Sır, işte bu noktada başlamaktadır: “ Allah’ın ruhu varsa, bedeninin de olacağı, böyle bir konuyu düşünmenin bile şirk olduğu” ortaya atılmıştır. Bu nedenle,” ayeti mecaz olarak ele almanın daha doğru olacağı” fikrini savunanlar olduğu gibi, batini yorumlar getirip yanlışa saparak,“ Hüvve ,Hüvve” (O, O’dur) diyecek kadar ileri gidenler de olmuştur!... İşin doğrusu yüce Kur’an’ın İhlas suresinde bildirilmektedir. “De ki : O, Allah (eşsiz) birdir. Allah, Samed’dir. ( her şey O’na muhtaç olduğu halde O hiç kimseye ve herhangi bir şeye ihtiyacı olmayandır.) O, doğurmamıştır ve doğrulmamıştır. Ve hiçbir şey O’nun dengi değildir.” ( 112/1-4)
Hz. Adem ( A.S.) ve O’nun soyundan gelenlerin Adem’liği hak edebilmeleri, nefislerden arınarak “Adem” gibi saflaşması sonrasında, ruhuna Yüce Allah’ın (C.C.) zati ve sıfatlarıyla tecelli etmesine bağlıdır!...
NEFSİN MAHİYETİ
Yüce Allah Kur’an’da (C.C.) “ Biz İnsanı en güzel biçimde yarattık. Sonra aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak iman edip iyi işler yapanlar bunun dışındadır.. Onlar için kesintisi olmayan bir ecir (mükafat)vardır.”( Tin 95/ 4-6) derken, İnsanı bütünleştiren fiziki ve ruhsal yaradılışından bahsetmektedir. İnsanın aşağılık duruma düşmemesi için kendini yaratan Rabbine inanması ve iyi işler (amel-i salihat) yaparak yaşaması gerekmektedir.
Nefis, insanın dünya şartlarına uyum sağlaması için, Allah ( C.C) tarafından ruha giydirilen koruyucu elbise,bir nevi zırhtır. Ruh nasıl can yoluyla beyinle irtibatlıysa, aynı şekilde nefis de can ve beyin yoluyla bedenle irtibatlıdır.”Nefis” kavramı Kur’an-ı Kerim’de, kişinin benliği ,özü, iç yapısı olarak yer almaktadır. Tasavvufi hikmet terminolojisinde,insanın beden ve dünya ile alakalı kötü arzularını, ve hayvani yönlerini ifade eder; ulvileşince, zırha ihtiyacı kalmadığından “Ruh” olarak adlandırılır. Bundan dolayı çoğu zaman ruh ve nefis karıştırılmıştır; tıpkı altınla ,bakırın; İnsanla, “İnsan-ı Hayvan” ın karıştırıldığı gibi !…
Ruhu 24 ayar altın, Nefsi Emmare 24 ayar bakır olarak düşünülürse, 24 ayar saf altın, kuyumculuk dilinde 999 milyem, , bakır ise, tamamen saf olduğunda 999 milyem bakır olarak adlandırılmaktadır. İnsan yeryüzü ruhani yaşamını 999 milyem Ruh altınıyla, 999 milyem nefis bakırının çeşitli terkiplerle birbirine karışımından meydana gelen bir alaşım olarak düşünülebilir. Altın oranı 916 milyem, bakır 0,83 olduğunda, alaşıma 22 ayar altın denilmektedir. Ancak alaşımda bakır 666, altın 333 milyeme düştüğü halde, ona 16 ayar bakır değil, yanlış tanımlamayla, 8 ayar altın denilmektedir ki, tıpkı insan-ı hayvana da ,toplumda “insan “ denildiği gibi !... Ruh- nefis dengesi kıyaslandığında,ulvi değerler çoğaldıkça has ruha yaklaşılmakta, süfli kirler arttıkça ruh-nefse, yani insan, “insan-ı hayvan”a dönüşmektedir.
Yirmi dört ayar altın gibi ulvi ruh taşıyarak yeryüzüne gelen bebeğin topluma intibak edebilmesi için, kalıtım yoluyla gelen genleri aile ve sosyal çevre tarafından uyarılır. Çocukluk ve gençlik yıllarından itibaren eğitim/öğretimle “sosyal kültür” aşılanıp ayarı düşürülerek, yaşadığı toplumun bireyi olarak yetiştirilir; bu olay hikmet terminolojisinde nefsin çeşitli gömleklerini giymek olarak adlandırılır. Bünyesine süfli/erdemsiz bilgi ve beceri yüklenerek, kötü alışkanlıklar, kazanırken, ulvi/erdemli bilgi ve beceriler yüklenerek iyi alışkanlıklar kazanır. Yüklenen ulvi duygular ruha destek sağlarken, süfli duygular nefsi güçlendirmektedir. O nedenle çocuğun yetiştiği sosyo-kültürel ve ekonomik çevre yanında aile de oldukça önemlidir. Bu nedenle ebeveynlere ve kamu otoritesine önemli yükümlülükler düştüğü gibi, öğretim ve eğitimle ilgili hizmetlerde çalışan görevlilere de özverili gayretler düşmektedir.
Yetişme akil-baliğ(sorumlu) oluncaya kadar devam eder,”Akil Baliğ” olduktan itibaren, bireyde her türlü ilahi ve sosyal yükümlülük başlamaktadır. Bundan sonra edinilen süfli duygular ulviyete ,ya da kalan ulvi duygular süfliyete kendisi tarafından dönüştürülecektir. Altın örneğinde olduğu gibi ya altını bakıra, ya da bakırını altına dönüşecektir. İnsanın yeryüzündeki yaşam sınavı, bu alçalma ve yükselme gelgitlerden ibarettir. Ruh cevheriyle kanat açıp cennetlere uçmak isterken, nefsin emrine girerek “Esfele safilin”e( Cehenneme ) yönelebilmektedir!...
Bakır, bakırcılar çarşısında tozlu raflarda sergilenirken, altın kuyumcular çarşısındaki mücevherler arasında ışıltılı vitrinlerde sergilenmektedir… Bakır oksitlenip, çürüyerek yok olurken, altın her ortamda yapısını muhafaza edebilmektedir. Ne mutlu, nefis bakırını, ruh altınına dönüştürenlere…
NEFİSLERİN TASNİFİ
Kur’an-ı Kerim’de nefis anlatılırken” Nefis ve ona bir düzen içinde biçim verene andolsun.” (Şems 91/7) denilerek, nefsin yapısının bir sistem ve düzen içerisinde olduğu vurgulanmaktadır. İnsanda nefis: Kötü düşünceleri, kötü huyları,vehim, korku ve süfli arzuları da belirler.Maddi bedenimiz yerçekimi kurallarına bağlı olarak, sağa sola savrulmadan nasıl bizi yerde tutmaktaysa, ruhumuz kanat takıp uçmak isterken, giydirilen nefis gömleği de bizi “aşağılık işlere” yöneltme çabası içerisindedir…
Arifler nefsi,süfliden- ulviye doğru, etvar’ı seb’a- yedi tavır( yedi nefis) olarak tasnif etmiş-lerdir. “Hak Yolcusu’nun” kemale ermek için bu merhaleleri teker teker aşması gerekmektedir.
1- Nefs-i Emmare: Her türlü kötülüğü yapan ve bunlara gerektiğinde kılıf uydurarak kendisini savunan,her halukârda, kendi yapısı dışındakileri hor gören, onları kendince kaale almayan, çıkarı için tereddütsüz kan dökebilen,hak hukuk tanımayan, en yırtıcı hayvan, hatta ondan daha aşağıda olan nefistir ! Bu nefis Allah’a inkarcı olduğu gibi toplumsal örf ve hukuki kurallara da asidir; baskı,zorlama ve korku karşısında ortama göre pozisyon alıp,gerekirse münafık dahi olabilir.“…Onlar hayvan gibidirler,hatta yolca daha da sapıktırlar.”(Furkan 25/44)
Melekler Adem projesini Allah’tan dinleyip ”Yeryüzünde kan dökücü birini mi yara-tacaksın !” dediklerinde, bu nefsin konumundan bahsetmişlerdi! Emmare Nefis Kur’an’da Hz. Yusuf’un dilinden anlatılırken: “Ben nefsimi temize çıkaramamam, çünkü nefis kötülüğü şiddetle emreder(inne-nefse leemaretün bi’s-sûi) “(Yusuf 12/53)
Emmare nefsi taşıyan “insanın” iç yapısının kasveti yüzüne de yansımaktadır; bundan dolayı çevresinde bulunan, hatta yüzüne bakanların dahi içi kararır!…Allahtan ümit kesilmez ama bu nefsin kurtulma ihtimali azdır. Emmare nefis, renkle tarif edilirken, siyah ve tonları, uygun düşmektedir!
2-Nefs-i Levvame: Bu nefis de kötülük yapmaya meyillidir;ancak arada bir nefis muhasebesi yapıp,yaptığı hata ve kusurlardan dolayı üzülerek içinden kendine veya açıktan çevresine özeleştiride bulunabilmektedir .Ortam ve fırsat bulduğunda suç ve günaha meyilli olmakla beraber, günah işlediğinde pişmanlık duyabilmektedir. Bazen de günahkârlığını içinden kabul ederek, tövbeye de yönelmektedir. Genellikle dünya menfaati ve şahsi çıkarı ön plandadır. “O, işini bilir” sözcüğü bu nefsin yapısına uymaktadır. Levvame Nefis, renkle tarif edilecek olursa, siyahı fazla gri ton uygun düşmektedir.(4)
Yüce Allah Kur’an’da bir çok varlık üzerine yemin ettiği gibi, Levvame Nefis üzerine de yemin etmiştir; bu nefisin kurtuluş ümidi fazladır.”…Kendini kınayıp duran nefse de and ederim” (Kıyamet 75/2)
3- Nefs-i Mülhime: Bu nefis az da olsa, ruhi ilhama mahzar olabilmektedir. Vicdanının (kalbinin) sesi iyi ve kötüyü kendine haber vermektedir. Bazen iyiye çağıran sese uyduğu gibi, bazen de aldırış dahi etmemektedir. Beyninde iyilikle kötülük arasında fırtınalar esip durmakta ,hatalı iş yaptığında kendi bedenine ceza verdiği de olmaktadır; hatta bazen kötülükler yapmaktan da geri kalmamaktadır.
Kur’an-ı Kerimde bu nefis anlatılırken: “Nefse ve bir düzen içinde ona biçim verene,sonra ona fücurunu (günah ve kötülüğü) ve ondan sakınmayı ilham edene (and olsun) onu arındırıp temizleyen gerçekten felah bulmuştur ve onu( isyanla,günahla,bozgunculukla) örtüp saran elbette yıkıma uğramıştır.”(Şems 91/ 7-10) Bu Ayet-i Celile’ler yapılan her kötülüğün insan derisini kaplayan kir gibi nefsi örtüp sarmalamakta olduğunu haber vermektedir. İbadet ve yapılan iyilikler, kirleri temizlemektedir.Deride nasıl vücudun nefes almasını sağlayan gözenekler varsa, Mülhime Nefiste de ruhun nefes almasını sağlayan gözenekler bulunmaktadır. Mülhime Nefsin kurtuluş ümidi oldukça yüksektir. Rengi “Gri” olarak nitelenebilir.
4- Nefs-i Mutmainne: Tatmin olup,huzur bulmuş nefis,kötülüklerden uzaklaşıp iyiliklere yönelip, günah kirinden temizlenmiş;artık Hakkın hitabına muhatap olmaya liyakat kazanmıştır. “ Ey mutmain(tatmin) olmuş nefis,Rabbine hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına ve Cennete gir.”(Fecr 89/27-30) Bu nefse Peygamber Efendimizden şefaat müjdesi gelmektedir. “Benim şefaatim Ümmetimden büyük günah işlemiş olanlaradır.”(5)
Nefsi Mutmainne’ye Cennetten sürekli çağrı yapılmaktadır. Bu nefsin sahipleri nefs-i müdafaa ve kaza hali hariç, kimseye kötülük yapamayacakları gibi, kalplerinde sürekli kin ve düşmanlık da taşıyamazlar. Kalpleri ibadet, güzel ameller ve Allah’ı zikretmekle tatmin olmuştur. ”Onlar iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun kalpler yalnızca Allah’ın zikri ile mutmain olur.”(Rad 13/28) Nefs-i Mutmaine’nin rengi süt beyazıdır.
5- Nefs-i Raziye/ Radiye: Allah’ın iradesine teslim olmuş, Rabbinden ne gelirse gönül hoşluğu ile karşılayan ve ilahi her konuma boyun eğip, rıza gösteren nefistir.Artık onun için büyük günah işleme meyli geride kalmış, sürekli hayır yapmak için vesile aramaktadır. Kalbi ilahi tecelliye mahzar olmaya adaydır. “ Onlar Allah’ın ahdini yerine getirir ve verdikleri sözü bozmazlar ve onlar Allah’ın (kendisine) ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar, Rablerine karşı kalpleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar. Onlar Rablerinin yüzünü isteyerek, sabrederler…” (Rad 13/20-22) Bu nefsin rengi Adem’in rengi olan sarıyla temsil edilir, çünkü bu nefsi taşıyan kul, Hz. Adem (A.S.) gibi saf olmuştur.
6-Nefs-i Marziye/Merdiye: Allah’ın kendisinden razı olduğu nefis, “ Allah Onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı kalmışlardır.İşte bu Rablerinden içi titreyerek korku duyan(sakınan) kimse içindir.” (Beyine 98/8) ve“ Onlar Adn Cennetlerine girerler…” (Rad 13/23) Bir başka ayette, “ İman edip salih amellerde bulunanlara ne mutlu onlara, varılacak yerin en güzeli onlarındır.”( Rad 13/29) Temsili rengi ,açık yeşildir.
7-Nefs-i Kâmile:Bu nefse,Nefs-i Safiye, Nefs-i Zekiye, Nefs-i Natıka ve Şah Nefis de denir. Saf tertemiz süzülmüş ruhtur, zaten Mutmainne’den sonra kirlerden arınarak, ruhlaşıp nefis elbisesi yerine takva elbisesi giymiştir. ”Allah Takva sahibi olanlarla beraberdir.”(Nahl 16/128)
O artık kemâle ermiş, 24 ayar ruhi altına tekrar kavuşarak olgun/erdemli insan olmuştur; kalbi saf, duru ve berraktır. ”Haberiniz olsun Allah’ın velileri, onlar için korku yoktur. Mahzun da olmazlar” (Yunus10/62) Bu nefis Muhammed’i renge büründüğünden, yeşille temsil edilir.
Onlar itaat ve ibadetleri sonucunda, Hz. Peygamberin ahlâkıyla ahlâklanmış, Yüce Allah’ın Veli isminin tecellisine mazhar olarak, yeryüzünde barış ve esenliğin temsilcisi olmuşlardır. İşlerini müminlerin “veli” si olan Rabbül Alemin idare etmektedir. “ Salih kullarının işlerini O, deruhte eder”( Araf 7/196) Allah onların koruyucusudur ve her işleri O’nunladır.(6) ** Ne mutlu onlara…
* Özdüzen’in çalışmalarından Aşk Yolcusu, Tasavvuf Yolcusu ( Ötüken Yayınları/İst.) ve Esmaü’l Hüsna ( Beyaz Kule Yayınları/Ank.) yayımlanmıştır. Ayrıca çok sayıda şiir, makale ve denemesi gazete, dergi ve Internet sitelerinde yayımlanmaktadır. Şiirlerinden bir bölümü çeşitli formlarda bestelenmiş olan yazarın, araştırmalarında kitaplaşanlardan bir kaçı yayımlanmak için yayınevinde sıra beklemektedir.
REFERANS ve DİPNOTLAR
1- Büyük Larousse .C. 19 , Ruh Maddesi
2- el Hayy, (hayatın kaynağı, canlılara hayat veren , ezeli ve ebedi ölümsüz diri olarak) birçok ayette geçmektedir.“O hiç ölmeyecek diriye, O Hay olana dayanıp güven, O’nu överek tespih et.”( Furkan 25/58)
3-Buhari ,Savm 20, Müslüm, Siyam 57,Malik, Siyam58 ,Ahmed bin Hanbel, Müsned,III S.8
4 - Ebu Davut, Sünen 21
5- Nefsin renkleri konusunda, eldeki çeviri kaynaklarda değişik yorumlar bulunmaktadır. Bu kaynakların orijinalerine ulaşmak mümkün olmadığı için başvuru ve alıntı yapılmamıştır. Nefsin hayvani simgeler ve renklerle gösterilmesi anlatım ve anlaşılabilme kolaylığı için kullanılmaktadır.
6—Nefislerin tasnifi bölümü için Bkz. Hayrani Altıntaş,TASAVVUF TARİHİ S.76, Akçağ Yay. tarihsiz K. Yardımcı VARLIK S.68-72 Bilmen Basımevi 1974., MEZHEPLER VE TARİKATLAR ANS. Nefis mad S.158 ( M.Kara), Ş. Gündüz DİN VE İNANÇ SÖZLÜĞÜ S.281
** Ruh ve nefisler konusunda daha ayrıntılı bilgi, yayına hazırlamakta olduğumuz “ İNSAN-I KAMİL” isimli çalışmamızda yer alacaktır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.