- 719 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ayrılığın kapıyı vurup kaçtığı an
Kapıyı çalıyoruz, açıyor bize kapıyı.
Nasıl bitkin, nasıl yorgun, masum, sessiz...
Sıkıntısı tüm bedenine yaymış bir kez mutsuzluğu.
İçeriye geçiyoruz, konuşamıyoruz önce...
Bakıyoruz; perdelere, sehpada duran nesnelere, kenarda duran oyuncak dolu sepete...
Koridora bakıyoruz biri çıkacakmış gibi...
Evde yaşananların yansıdığı duvarlarda arıyoruz cümleleri...
Hafif bir tebessüm ediyor nereden başlayabilirim anlatmaya dercesine.
Tek tek bakıyor yüzümüze.
Sonra destek isteyen ruhunu gözleriyle tutunduruyor üzerimize.
Başlıyor anlatmaya.
Bizim gördüğümüz mutluluğun aslında kendinde mutsuzluk olduğunu, yaşananların anlamsızlığını en önemlisi eşinin ne onunla nede onsuz yapabildiğini sakince anlatıyor.
‘İncir çekirdeğini doldurmuyor, ama işte.....’ diyerek anlatıyor sonunu getirmediği anlamsız boşluğu.
Konuştukça rahatlıyor.
‘Hata yaptım’ diyor. Kilitleniyorum bu söze ve arkasından dökülecek sözlere.
‘Şükrediyorum, sağlıklı, çok güzel bir bebeğim var.Ama ....’ , bu değil bence yüreğinin söylemek istediği diyorum içimden.
O devam ediyor, ben edemiyorum.
Dilim lal, gözlerim hüzün dolu ağlıyorum.
Bırakıp onları iç çeke çeke, içeride uyuyan o minicik bebeği seve seve dolu dolu nefes ala ala ağlıyorum.
Kaptırdım duygularımı o sözcüklere, çıkamıyorum, çıkaramıyorum gücümü içinden.
Mutfağa geçiyorum, soğuk su dolduruyorum hepimize.
Siliyorum gözlerim,i gidiyorum tekrar dinlemeye.
Bizlere ne kadar teşekkür , minnet dolu sözleri...
‘En mutlu günümde, en zor günümde yanımdasınız’ diyerek hatırlatıveriyor dostluğumuzu.
Yaşadıkların çok zor arkadaşım.
Bunca yıldan sonra aşkı nefrete dönüştürmeden, kelimelerle birbirinizi dövüştürmeden anlayışla karşılamak gerekir belki.
Dene...
Son bir kez daha dene.