- 1943 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MERHABA ,NASILSINIZ :)
MERHABA ,NASILSINIZ :)
Selam, selam verdi selama bu gün ..Kalem düşündü, eli yanağında iken. Bir yüz insanlara baktı, en derin uçurumların sokağında..
Her insan, dünyaya geldiğinde bir heyecan başlar onu seven yüreklerde. Anne, baba selam verir yeni doğan çocuğa, ümit ekerler geçmişten, geleceğe.. Birbirimize verdiğimiz ilk selam ile haber alırız bizden, ondan, şundan, bundan. Selam hayatımızın kapılarını açar. Evleniriz, iş kurarız. Yaşam savaşında yol alırız.
Selam vermenin hayatımızdaki önemini hiç düşündük mü acaba? Unutup es geçebileceğimiz kadar basit midir selamlaşmak? Ses duymak, algılamak, bakmak, göz göze gelmek ve beynimizde oluşan akıma dur diyememek.. Ve sonra akıp giden kelimeler vardır dilimizden kulağımıza..
Selamun aleykum, merhaba, selam, iyi günler, iyi akşamlar, günaydın, tünaydın vesaire .. Belki de çok önemsemeyiz kelimenin şeklini. Ses tonumuzla yansıttığımız bizi vurgulamak isteriz karşı tarafa. Merhaba derken, nazik olabiliriz ya da hafif kırgınlığımızı, sitemimizi serperiz içine. Acıyan yanımızı anlatırız sözün ilk halinde. İlk bakışta, ilk kelimede aslında tüm hayatımız, dostluğumuz, düşmanlığımız gizlidir. Ya ardından kelimeler hançer olur, acıtır tüm benliğimizi ya da duruluruz, güç alır, bir o kadar büyürüz.
Selam vermenin bize neler kazandırdığını hiç irdeledik mi? Koşarken zamana insanlarla yaşadığımız bu hayatın çoğul halinde, tek kalan bize, kimler selam vermiş ve biz kimlere niçin selam vermişiz? Verdiğimiz selam ile dostumuzu düşmanımızı tanırız. Selam çok basit bir adap kuralı olmasa gerek. Bir anahtar, bir yol ışığı, beklide bir fenerdir bize sunulmuş olan!
Merhaba derken karşı tarafın sorunlarına eğilip, ona zarar vermeyeceğimizi, bize güvene bileceğini kelime kâsesinde suna biliriz. Onun sırlarını çalıp, yoldan geçen herkese satabiliriz de. Ya da bize dokunan selamlara aynı muhabbetle bizlerde karşılık veririz. Geçmiş zaman içine baktığımızda selamlaşmanın ne kadar önemli olduğunu görürüz.. Toplum yapısında selam vererek gönüller feth edilmiş, gönüller kırılmıştır. Ülkeler kurulmuş, savaşlar sona erdirilmiştir.
Oysa takvim yaprakları iki bin dokuz ‘ u gösterdiği bu kış gününde selam vermekten nasıl uzaklaştığımız bir vakıadır. Neden kaçma ihtiyacı hissederiz insanlardan? Hatta onu görmemek için yolumuzu değiştiririz. Evde, “yok oluruz” zilimiz çaldığında. Bilgisayarımızda “çevrim dışı” dururuz. Yabancılaşırız birbirimize her geçen gün. Birbirimizi tanımamak için kendimizi ve karşımızdakini görünmez kılarız. Bencilleşen bu dünyada kaybettiğimiz “en önemli önemsemediğimiz değerimiz” galiba selam vermek ve selam almak..
Adabı muaşeret diye çöpe atıp güvensiz kaldığımız birçok ahlaki yapımız arasında, ağlama sesini işittiğimiz selamlaşmalarımız tarihe gömülürken, umarsız olmanın bize hiçbir şey kazandırmadığını acı bir şekilde öğrendiğimiz bu günlerde her insanı iter olduk. Apartmandaki hiç kimseyi tanımayan, sokağındaki komşulardan bihaber, okulunun müdürünü bilmeyen, muhtarının ismini duymamış insanlar olduk. Teknolojinin olmadığı zamanları ilkel deyip kendimize yakıştırmadığımız o tarihlerde insanlar birbirlerine selam verip, hal hatır sorup, derdi ile dertleşen ve “iyi geçinmek için, iyi geçinen” insanlardı. Yaşam tarzımızın çok kolaylaştığı bu yüz yılda, korkunç bir şekilde bir birimizden koptuğumuz ve asla birbirimizi sevmediğimiz güneş gibi bir hakikattir. Kazancımız insan olarak neler diye düşünmek için umarım çok geç kalmamışızdır. Yolda giden herkese kötü bakan veya hiçbir şekilde bir olaya şahit olmak istemeyen bir yapımız oldu ne yazık ki. Kimsenin kimseye güvenmediği ve bu güvensizliği de ortadan kaldırmak için hiç bir çabada harcanmadığı gün gibi ortadadır. Askere, memura, öğretmene, imama, hâkime, avukata, öğrenciye, erkeğe, kadına, çocuğa, sokaktaki sana, bana tipimizden, duruşumuzdan, giyinişimizden dolayı ne kadar birbirimize uzak olduğumuzu kimse inkâr edemez. Sadece insan olduğumuz şeklimizden belli. İnsan olmak, kemiğin etle bürünmesi midir?
Oysa selam, kapıları açan anahtar gibidir. Kalbimize açtığı muhabbet, bir mucize misali yüz yıllarca yaşanmıştır. Binlerce yılın ispatı olan çoğul içinde asla tek yaşayamayacağımızın kanıtıdır aslında, selamlaşmak. İnsanlar iyiliklerini çok hızlı bir şekilde kaybediyor ve güvensizlik yüz hatlarımızda derin çizgiler oluşturuyor. Ne botoks ne de estetik ameliyatları bize güvenli bir dünyayı sunmayacaktır. Kaybettiğimiz değerleri, iyilikleri tekrar bulabilir miyiz yoksa toplu halde uçurumlardan aşağı atar mıyız kendimizi?
Yine de insanlar, bencillikleri uğruna katlettikleri yürekleri, sevgileri, gelenekleri, iyilikleri arar oldu. Ve televizyonda, gazetede okuduğumuz “Neler oluyor bizlere” sorusuna inatla sevdiklerimize selam verelim. Yüreğimize sevgi ağacı ekelim selam ile. İnsanlara merhaba diyelim. El ele tutuşmayı öğrenelim yeniden. Hayatımıza imece usulü devam edelim. Ve son söz, yüksek sesle, gözlerimiz ışıldayarak:
“MERHABA NASILSINIZ?” DİYELİM.
“MERHABA NASILSINIZ?…”