- 717 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKÇE TÜRKÇE TÜRKÇE
Her Türk Türkçe’yi seviyordur. Sevmek mecburiyetindedir.
Dünya’da iki yüz elli milyon Türk olduğuna göre bir o kadar da Türkçe sevdalısı vardır.
Ben, Sen, O.. hep o iki yüz elli milyonun içindeyiz.
Her dilin olduğu gibi, Türkçe’mizin de karşı karşıya olduğu bazı meseleleri vardır.
Bu meseleleri el ele, sırt sırta, kafa kafaya verip bizler çözeceğiz.
Mesela, bir önceki yazımda ifade etmeye çalıştığım ekler mevzuunu galiba iyi anlatamadım.
Bundan birkaç sene evvel de "kök" ve "ek" gerçeği vardı, amma ( -sal ) (-sel ) ekleri yoktu.
Fakat Türkçe, dimdik ayaktaydı. Söylediğim gibi, o zaman bu ekler yoktu.
"Fiziki", "kimyevi", "dini" deniliyordu; "tarihi", "ebedi", "edebi" diyorduk; "maddi", "manevi",
"şahsi", "ferdi", "içtimai" diyor ve yazıyorduk; herkes "milli", "ruhi", "ilmi".. kelimelerini
yazdığım gibi telaffuz ediliyordu.
Sonra, kim burnunu oynattı bilemiyorum, artık sadece uzun "i" harfiyle biten kelimelere
değil, sözünü ettiğim bu ekler hemen hemen her kelimenin sonuna eklenmeye başlandı.
Mesela "para" kelimesi, "parasal" oldu; "şiir" kelimesi, "şiirsel" oldu; "kız" kelimesi, "kızsal"
oldu; "yüzey" kelimesi,"yüzeysel" oldu;"bölge" kelimesi, "bölgesel" oldu; "yöre" kelimesi,"yöresel"oldu..
Oldu oğlu oldu..
Şimdi soruyorum: Latince olan bu malum ekleri, hangi edebiyatçımız kullanmıştır?
Yakup Kadri mi? Orhan Veli mi? Nazım Hikmet mi? Tarık Buğra mı? Ahmet Kabaklı mı?
Mustafa Necati Sepetçioğlu mu; Tevfik Fikret mi? ..
Bu ekleri, hangi yazarımız kullanmıştır?
Bir evvel ki, yazımda da "karpuz" misalini bu bakımdan vermiştim.
Elbette ki, Türkçe’mizde "karpuzi" diye saçma bir kelime yok. Amma nerdeyse bu da
olacak:"Karpuz" kelimesine, Latince olan bu eklerden bir tanesini eklediğimiz zaman
"karpuzsal" olacak. Türkçe’de "karpuzi" kelimesi olacak ki, "karpuzsal" kelimesi de olsun.
Bu bakımdan, "masa örtüsü" misalini vermiştim.
Bu Latince ekleri kullanmak o kadar ayağa düştü ki, nerede ise:
"Masa örtüsü" yerine, "masasal örtü" denilecek.
Her kelimeye bu eklerden birinin yamanması karşısında bir yazarımız demişti ki:
"TÜRKÇE’Yİ SAL’A KOYDULAR, SEL’E VERDİLER".
Sanki, vaziyet bu değil mi?
YORUMLAR
Vehbi Okur
Size hitâben yazdığımız birinci cevap yazısı, ne oldu bilemiyoruz,
birdenbire kayboluverdi..
Güzel düşünceleriniz için çok teşekkür ederiz.
Selâmlar.
Vehbi Okur
Evvelâ yazdıklarımıza karşı müsbet fikir taşıdığınız için çok teşekkür
ederim.
Gelelim diğer mevzuya:Bizce Türkçe sevdâlıları, yâni Türkler; Türkçe
düşmanlarına karşı mücâdeleyi kaybetmişlerdir. Çünkü hemen hemen
her tv, her gazete. her siyâsetç, her münevver uydurukça kelimeleri
kullanmaktadır. İnsanlar Türkçeyi çok sevdiklerini söylseler bile; kendileri
maalesef iyi mânâda Türkçe bilmiyorlar ki.. (Dilimizi çok iyi konuşan ve
yazanları tenzih ederiz).
Biz eskisi kadar sık değil amma yine de yazmaya çalışıyoruz.
Güzel görüşleriniz için teşekkürümüzü tekrarlarız.
Selâmlar.
Vehbi Okur.
Evet, Türkçe sevdalılarından biri olarak beni de üzüyor Türkçemizin başına örülen çoraplar.
Ben edebiyatçı değilim.
Anlamam dilin köklerinden, eklerinden.
Ama bildiğim bir şey var ki Türk Edebiyatı'nın nerede ise yarısı sayılan ilk Türkçe yazılı eserlerden olan Dede Korkut Hikâyeleri 1400 senedir hala yaşıyor ve ebediyen de yaşayacağına inancım tamdır. Ve ben zorlanmadan bu eserleri anlayabiliyorum. Bu vesileyle Türkçe konusunda rahatım ve karamsar değilim.
Hatta sizlere güzel bir haber daha yazayım.
Vatikan ve Almanya'nın Dresden Kütüphanelerinde birer nüsha orijinali bulanan kitaplardan Dede Korkut’un şimdiye kadar 12 hikâyesi olduğunu biliyorduk.
Yakın zaman da Türkmenistan'da yaşayan halk arasında hala söylenerek bu günlere kadar gelen Dede Korkut'a ait 4 yeni rivayet daha derlenerek Türk Edebiyatı'mıza kazandırılmış ki bu beni çok sevindirdi, tahminim sizleri de sevindirecektir.
Bu rivayetleri yakın zamanda sayfamda sizlerle paylaşacağım. İsimlerini sunayım.
1.İğdir Boyu Rivayeti
2.Teke Muhammet Rivayeti
3.Salur Kazan İle İtemcek Rivayeti
4.Korkut'un Kabri Kazıldı Rivayeti.
Türkçe sevdalısı yüreğinizle yazmış olduğun bu yazı için teşekkürlerimi sunuyorum.
SAYGILARIMLA.
TÜRKÇENİN SORUNLARINA SADECE SEL-SAL EKİYLE BAKMAMAK LAZIM. BUNDANA DAHA ÖNEMLİSİ VAR. YANİ SEL-SAL EKİ EN AZINDAN EKLENDİĞİ SÖZCÜĞE SEL-SAL EKİ EKLENMEDEN ÖNCEKİ KULLANIMINI VERİYOR. ASIL ÖNEMLİ OLAN TÜMÜYLE YABANCI KELİMELERİ KULLANMAMIZDIR. BU YABANCI KELİME MERAKI DA TÜRKÇENİN ZENGİN BİR DİL OLMADIĞINDAN DEĞİL BU ZENGİNLİKLERİN KULLANILMADIĞINDAN İLERİ GELMEKTE VE YABANCI HAYRANLIĞINDAN KAYNAKLANMAKTADIR. YANİ SEL-SAL EKİ ANLAMI BOZMUYORSA BENCE ÇOK DA SORUN DEĞİL. BENCE BİZ EKTEN ÇOK KÖKTEN YOK OLACAĞIZ. MİLYONLARCA TÜRK VAR AMA BU MİLYONLARCA TÜRKTEN KAÇI ÖZ TÜRKÇE KONUŞUYOR BUNUN AYRIMINA VARMAK LAZIM. İYİ GÜNLER.
kesinlikle sayın Göktürkmen.
elbette size katılıyorum. keşke belirleyici olabilsek ve etkilenmek yerine tüm dünyayı etkileyebilsek...
benim yukarıdaki yazıyı yazmaktaki temel amacım, türkçenin yetersizliğini ifade edip, sürekli farklı dillerden kelime aldığını söyleyenlere yönelik bir izahtı. bir dilin başka bir dilden etkilenmesi kadar doğal ne olabilir?
ancak şu da var
başka bir dilden kelime almamız kesinlikle bizim dilimizin yetersiz olduğunu göstermez.
mesela damat kelimesi...
çıkardığımızda geriye öz be öz türkçe olan güvey kelimesi kalır ki bu da bizim dilimizin zenginliğini ifade etmek açısından bence son derece güzel bir örnektir.
dil konusunda son derece cahil ve umursamaz bir milletiz. kendi dilimizin ne derece güzel ve soylu bir dil olduğunu unutup, sürekli başka dillerden kelime almak derdinde değil miyiz?
bu tarihin pek çok döneminde böyle olmuştur.
türkçe çoğu türk devletinde sadece sarayda ve orduda kullanılan basit bir dil olarak kalmış, arapça ve farsça daima bilim ve edebiyat dili olarakk kullanılmıştır.
hatta tam ismini anımsamıyorum ama bir osmanlı şairi üzülerek der ki " keşke benim dilim de güzel olsaydı da eserlerimi türkçe söyleyebilseydim"...
aydını dahi bu şekilde konuşan bir milletin dil gelişimi sizce ne derece başarılı olacaktır?
başka dillerden kelimeler aldığımız gbi kendi kelimelerimizi de başka dillere mal etmeye eğimli olduğumuz da açıktır.
bu bağlamda da "köşk" kelimesini örnek göstereceğim. yıllarca farsçaya mal edilen bu kelime aslında öz be öz türkçedir ve " köşüg" kelmesidir.
türkçe de manası " apalı, serinlik veren, insanda huzur ve dinginlik uyandıran büyükçe yapı"
demek istediğim umarım anlaşılmıştır.
kaldı ki inanç bahsi olsa bile dini inanışlarda bile "allah" kelimesi yerine "tanrı" kelimesinin kullanılmasını uygun görenlerdenim. sonuçta öz dilimizin bir kelimesidir lakin bazı dar fikirli ve at özlüklü çevrece dinsizlik olarak algılanan bir kelimedir.
allah akıl fikir versin diyorum.
saygılarla
Yetersizlik, arayış içinde olmamaya gerekçe olmamalıdır.
Belirleyen olmak anlamında, başta Türkçe olmak üzere, nerede Türk vardır ki? Belirlenmiyor olabilsin?!
Türk, ne de var sahi? Belirleyen olmak anlamında dejenere olmamış Türkçe olsun, değerli Ayşegül Güncan?
Bu asal çelişki belirlemesiyle, söylediklerinize katılmamak
mümkün değil elbette !
Esenlik...
Göktürkmen tarafından 11/14/2009 1:58:56 PM zamanında düzenlenmiştir.
dil tıpkı bir insan gibidir.
canlıdır. doğar, büyür, gelişir, değişir ve de ölebilir. böyle pek çok örnek sayabiliriz.
sal-sel eki henüz tam olarak dilimizde karşılığını bulamamıştır. yapım eki olduğu kesin ama türü net değil.
isimden isim yapım eki olarak kullanıyoruz
örn: bölge-sel / din/ sel vs.
ancak siya-sal karşımıza çıkan bambaşka bir örnek oluveriyor.
toplum tarafından kabul görüyorsa yeni kelimelere de yeni eklere de karşı dğeilim çoğunlukla.
mesela cif kelimesi bir marka ismiykenşimdi bir kök olarak karşımıza çıkıyor
cif-le-mek: bir yüzeyi ovmak manasında
aynı durum jilet keliesi için de geçerli
dilimizi fazla dejenere etmeden de geliştirebileceğimizi düşünüyorum
saygılar
Size iş çıkaracağım ama; yapım eki, çekim eki derken, şükür kök, köken önemsemeyi size hatırlatabildik.
Ama, bakın şimdi değerli Vehbi Okur bey, durum eki diye bir kavram daha var Türkçemizde... Bununla yazdıklarınızı bir düşünün sonra? "Masasal örtü" olmaz, doğru zincir "masa örtüsel" olabilir, olur...
Niye hep uçlarda takılıyorsunuz, hem bunu da anlamakta güçlük çekiyorum.
Sonra, bunca çok Türkçe demeyin, dilin iktisadi (parasal/akçasal) anlam gelişmelerine bakarsak; çok olan yok olana doğru bir, değersizleşmeye gider !
Gelelim iki yüz elli milyon meselesi ya da sorunsalına; size yorum desteği veren "Meselci" dostumuz gibi arkadaşlar, bu iki yüze elli milyon içindeyse, "yandı gülüm keten helva " valla...
Bu bir atıf ya da göndermedir !
Son olarak, hostes gibi yaban köken bir sözcüğe "gök götürü konuksal avrat" karşılığı bulanlarda başarısız oldular.
Buna ne diyeceksiniz karşılık olarak, Arabi-Farsi sentez Osmani yoğun Türkçe ile peki?
Saçmalamak ve zırvalamak özTürkçecilikte de var yani, oluyor, işte?
Katkı yapmaktan çok mutlu oluyorum. Saygılar...
Göktürkmen tarafından 11/14/2009 2:05:33 PM zamanında düzenlenmiştir.