- 497 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
EY AŞK NEREDESİN ? 29
Özlemişti evini. Odasını, kardeşini, annesini, babasını ve doğup büyüdüğü şehrini özlemişti. Ailesi de onu çok özlemiş ve gelişi ile sevinmişlerdi. Annesi gündüzleri işe gidiyor ve akşam mesai saatinin gelmesini bekliyordu.
İzin almak istemiş fakat işyerindeki yoğunluk nedeniyle alamamıştı. Babası, ondan önce eve geliyordu. Geldiğinde, evde kızını görmenin mutluluğunu yaşıyordu. Sanki aylardır evden uzakta değilmiş gibi hissediyorlardı.
Konuşmayı ve sohbet etmeyi özlemiş olan Nihal’ in çenesi açılmıştı sanki. Durmadan konuşuyor, iş yerindeki anılarını anlatıyordu. Evleri neşe içindeydi. Onlarla hasret giderirken de diğer yandan Tarık’ ı özlüyordu. Konuşmalıydı ailesi ile. Onlardan bugüne kadar hiçbir şeyi gizlememişti.
Bir akşam yemeğinden sonra kardeşinin odasına gitmesini bekledi özellikle. O gidince, anne ve babasına,
“ Anne, baba ! Sizinle, bir konuda konuşmak istediğim şeyler var.”
Annesi ile babası birbirleriniz yüzüne baktılar ve ikisi aynı anda
“ Tamam kızım. Seni dinliyoruz. “
“ Biliyorsunuz, bugüne kadar ben sizden hiçbir şeyi gizlemedim. Her şeyi açıkça konuştum. Bir işim var. Ayaklarımın üzerinde duruyorum. Sizlerden uzakta yaşıyorum. Ben, aşık oldum. “
Nihal’ in ağzından bu sözleri duyunca, birden yüzleri değişmişti. Kızlarının büyüdüğünün farkına varamamanın şaşkınlığı olmalıydı. Bir anlık şaşkınlıktan sonra özellikle babası soru yağmuruna tutmak için soruları kafasında biriktiriyordu adeta. Kız babalarının, sancılı durumlarından biriydi. Kızlarının başka bir erkekle ilgilenmesi fikrini kabul edemez ve psikolojik olarak da tepkilerini bu şekilde çıkarırlardı ortaya.
Bütün her şeyi anlattıktan sonra yüzüne baktılar bir süre ses çıkarmadan. Sonra da babası Mustafa Bey,
“ Kızım, öncelikle teşekkür ederim. Bizimle her şeyi paylaştığın için. Biz anne ve babayız. Senin için endişelenmemiz de o yüzden gayet normal. Bu durumu kabul edebilmemiz için önce onu görmemiz ve tanımamız gerekir. Ben öyle yasak koyan bir baba değilim. Sonuçta hayat senin hayatın. Gelecekte, aynı evi paylaşacağın bir insanı kendin seçmek senin hakkın. Yalnız, bazen insanlar kör, sağır olabilirler.Ama başka kimseler hataları daha rahat görür. Objektif bakar çünkü. Daha mantıklıdır. Sadece senden istediğim şey, duygularından emin olduğunda, beni onunla tanıştır. İyice tanıyalım.
Nasıl bir insan olduğunu anlamak isterim. Sen, artık yetişkin bir insansın. Hata yapacağını düşünmüyorum. Mutlaka sana layık birisidir. “
Annesi de konuşmaları esnasında babasının fikirlerine katılmıştı, katılmasına ama uzak bir yerde yaşamasının verdiği tedirginliği bir türlü atamıyordu üzerinden. Üniversite eğitimi esnasında alışmak zorunda kalmışlardı onun ayrılığına. Sonra da iş için ayrılınca, yaşadıkları şehre gelmesi mümkün olmamıştı.
En çok da anne yüreğini endişelendiren şey, onu hak etmeyecek birisi ile karşılaşıp, mutsuz olmasından korktuğu içindi bu endişeleri. Özellikle de etrafında son yıllarda duyduğu, aile içi şiddet ile ilgili örnekler korkutuyordu.
Onun, şimdi yaşadığı dönemleri kendisi de geçirmişti. Onun gençliğinde, insanlar daha yardım severdi. Dostluk, arkadaşlık değerleri çok üstün tutulurdu. Kocası ile evlendiğine hiç pişman olmamıştı bugüne kadar.
Onlar, aynı mahallenin çocuklarıydı. Aynı sokakta oyun oynamışlar, aynı okula gitmişlerdi. Mustafa, en güvendiği arkadaşlarından biriydi. Ona güvenirdi. Lisede ayrı okullarda okudular. Nilgün, meslek lisesine gitmişti. Mustafa ise öğretmen olmak istediği için öğretmen hazırlayan bir liseye gitmişti.
Ara sıra mahallede, çocukluk arkadaşları yaz tatillerinde toplanır ve gecenin geç saatlerine kadar oturur, sohbet ederlerdi. Eskisinden farkı, boylarının uzaması ve bedenlerinin yanında, ruhlarının da değişikliğe uğramasıydı. Küçük çocuklar gitmiş, yerlerine yeni insanlar gelmişti sanki. Değişmeyen ise gözlerindeki bakışlardı.
Çoğunun sevgilisi vardı.Kızlar, bir araya geldiklerinde, buluşmalarında neler konuştuklarına varıncaya kadar anlatırlardı. O zamanlar, sevgili ile ilgili konuşmak şöyle dursun, büyüklerin öğrenmemesi için ellerinden ne gelirse o yapılırdı.
Flört etmek ayıp sayılırdı. Eğer flört ediyorsa da sonu evlilikle bitmeliydi. O yüzden de genç kızlar, gizli saklı buluşurlar, her an biri tarafından görülme korkusu yaşarlardı. Ağabeyi olanlar için daha zordu bu durum.
Kendinden üç yaş büyük olan bir arkadaşı vardı. Adı Zeynep’ ti. Çok güzel bir kızdı. Uzun boylu, sarışın, upuzun ve düz saçları vardı. Gözlerinin mavisi, denizi hatırlatırdı ona. Bir çocukla çıkıyordu. Onun ailesi daha tutucuydu. Mahallenin dedikoduyu seven kadınlarından bir tanesi, pastaneden onları çıkarken görünce, ağabeyine söylemiş ve ağabeyi tarafından dayak atılmıştı. Evden çıkması yasaklanmıştı. O da, kızgınlıkla sevdiğine kaçmıştı.
Üniversiteyi okumayı çok istiyordu. Çok çalışkan bir öğrenciydi. Sevdiği genç ile okulunu bitirdikten sonra evlenmeyi planlıyordu. Eve kapatılması ve okuluna gönderilmemesi nedeniyle o hatayı yapmıştı. Evlendikten sonra sevdiği adamın okuması için onu desteklemiş ve üniversiteyi bitirmesini sağlamıştı. Bir araya geldiklerinde, içini çekerdi. O günler aklına gelir ve ,
“ Eline ne geçti o dedikoducu Hatice’ nin. Benim eğitim hayatımı elimden aldı. Oysa, okumak istemiştim. Serkan’ ı seviyor olmamın onlara ne zararı vardı. Ben, yanlış bir şey yapmamıştım ki. Sadece aşıktım, seviyordum. Sevdiğimle de pastanede bir meşrubat içiyorduk. Bizim aşkımız masumdu. Beni yanlış yapmaya itti. Ağabeyime söyledi. O da beni eve kilitledi. Okula göndermedi. Bana o hatayı yaptırdı. Şimdi, liseyi bile bitirememiş, sıradan bir ev hanımıyım. Mutluyum. Sevdiğim adamla beraberim. Onun için değer bu çektiklerim. Ama içimde bir sızı geçmiyor Nilgün. O kadını asla affetmiyorum. Cahilliğinin sonuçlarının farkında bile değildi zaten. Allah ona bir çene vermişti. Onu da dedikodu yaparak değerlendiriyordu. Benim de kızım olursa eğer, ben ona, bana davranıldığı gibi davranmayacağım. Onu dinleyeceğim. Onun fikirlerine önem vereceğim. “
Bu konuşmaların ardından da gözlerinden iki damla göz yaşı süzülürdü.
Mustafa, son zamanlarda ona çok farklı davranmaya başlamıştı. Bir araya geldiklerinde, yanından ayrılmıyordu. Onun konuştuklarını dikkatlice dinliyor ve gözlerini ondan ayıramıyordu. Nilgün de ona bakınca, gözlerini başka tarafa kaydırıyordu.
DEVAM EDECEK !