BOL KEPÇELİ MİZAH DAĞIT BABAM DAĞIT
Belediye başkanlarımızdan biri uçak yolculuğundaymış. Hikâye bu ya; hangi belediye başkanı olduğunu vallahi söylemem. Ve nerenin belediye başkanı olduğunu da! (Zaman ve mekân belli değil ve kahramanın adı yok.) Hani ilk defa binen tipler var ya onlardanmış. Bir kurum, bir caka o kadar olur. Dersiniz ki ne büyük adam! Sanki bulutların mimarı o! Yap deseniz gökyüzüne kanalizasyon kurar, çöp dağları oluşturur, bol kepçeden atar tutar. Gökyüzünün tek hâkimi sanırsınız ki o! Uçağı olsa arkasına “DAYI YEĞEN” yazdıracak tarzda yahut uçağa tüp taktıracak formatta bir başkan hayal edin, öyle.
Derken uçak bir türbülansa -BİRDEN FAZLA TÜRBÜLANS DA OLABİLİR HANİ- girmiş ve bayağı sallanıp durmuş. Bizimkisi korkudan zangır zangır titrerken bir yandan da biraz hava, biraz civa ile hemen döküvermiş şu veciz ifadeyi: “Bir de bizim ilçenin yolları bozuk diyorlar.” Tabi canım ne münasebet, hava yolları yama yapmamış hiç, badal üstüne badal! Havadaki çukurlar o biçim, düşen düşene… Tekeri top atan kaçıncı uçak bu! Kaza geliyorum demez! Hem yolculuk esnasında bir de teker üstüne oturdun mu yandın valla! Ne taş kalır böbrekte, ne gaz kalır bağırsakta? Bağırmasak da olur gerçi (!) “En büyük başkan bizim başkan” diye tezahürat bizim başkanın hakkı değil de kimin hakkı allasen! Hostesi gök konuksal avrat diye bilen ve o şekilde çağıran başkan, “Ho(ö)st ulan!” lafını yiyince cuk diye oturuverir koltuğuna.
Yine aynı belediye başkanı yine aynı ilçedeki başıboş köpekleri tek tek yakalatıp çuvalların içine koyduktan sonra komşu ilçeye götürüp bıraktırırmış. Bu başıboş köpekler çoğalmış çevreye ve insanlara zarar vermeye başlamış. Ve iş çığrından çıkıvermiş. İki ilçe arasında ciddi gerginlik baş göstermiş. Konu dallanıp budaklanınca televizyonlar gelmiş haber için. Röportaj esnasında bizim belediye başkanı ekranın bir tarafında sorulan sorulara yanıt verirken bir yandan da başıboş bırakılan köpekler geliyormuş ekranın diğer tarafına… Ekranın üçe bölünmüş kısmının en sonunda ise karşı ilçenin belediye başkanı duruyormuş. “Siz bıraktınız” “Yok biz bırakmadık” lafları karşılıklı olarak dudaklardan savrulurken kulaklara, bizim başkan bir an durup ekrandaki köpekleri işaret ederek: “Bunlar bizim köpekler değil. Ben hepsini tanıyorum.” diye haykırıvermiş birden… Tabi ki bu lafın üstüne başka laf olmaz hani…
Cami kapısına yazılmış olan şu ifade dikkatimi çekti internette dolaşırken. Yurdum insanının en komik haberleri. “Hak ile irtibata geçince halk ile irtibatı kesin.” Halktan bu kadar kopuk yaşamak doğru olmasa gerek. Ev telefonu hattı, cep hattı, web hattı, elektrik hattı, sinir hattı vesaire tüm hatlar kopuk. Bir de hak ile hatları koparırsa bu insanlar hadsizlik olur. Halkı arkasına alarak hakka ulaşmak isteyen er kişiler niyetine: Haydi bre hak için, halk için. Halktan hakka yürüyüş var, yolculuk bedava… Çekilsin takiyeci herkes; “Bir toplum tu kaka hakka yürüyor.”
Bir de cep telefonu uyarısı olarak algılarsak çok komik durur.
İki katlı eski bir evin önü… Duvara sprey boyalarla yazılmış olan uyarcıya dikkat kesildim: “Lütfen park etmeyin vasıtanız hasar görür.” Vasıtamızın hasar görmesi mal canın yongasıdır kavlince ehemmiyetli ve bir o kadar da tehditkâr geldi. Ama bu tehditkâr ifadenin hümanist olan neticesi hemen bir alttaki cümle ile daha uysal ve daha yapıcı olarak karşımıza çıktı: “Kötü olmak istemiyoruz.” Erol TAŞ olmak istemiyoruz, biz barış istiyoruz, sizden de bu yönden bir açılım bekliyoruz. Vasıtanızı alın başınıza çalın! Tamam mı, buraya park etmek yasaktır!
Tır arkası bir yazı : “Maziye bakma mevzu derin.” Adamın ta içine işleyen bir mevzu ki bahis konusu olması dahi onu rencide ediyor. Ayrılık acısı, terk edilmişlik, itilmişlik, sövülmüşlük, kabadayılık vesaire… Binbir dert ile hemhal olan zatı muhterem ardına bakmadan edebiyat yapıyor. Ya da tırın bizatihi kendisi ile alakalı bir mevzu; belki de kamyonetmiş büyümüş de tır olmuş gibisinden hani! Yahut üç tekerlekli bisiklet…
Kamyonun arkasına yazılmış, sevgiliye hitaben kaleme alındığı hissi uyandıran ve iki kelime ile aşkın kitabını anlatan lafza bakın: “Narkoz gibisin.” Bu nasıl bir tesir ki kalp diyarını tepeden diyara ihata ediyor ve oradan aşığın hâkimiyetini kayıtsız şartsız ele geçiriyor. “Şoför kardeş dikkat et! Bu narkoz, mesleğinde dikkatsizliğe sebebiyet vermesin. Aşk kazasının tamiri mümkün olabilir çok ama can kaybının tamiri yoktur.”
Hediyelerimizde de hiç kimseyi unutmak istemeyiz. El işlemeli havluların üzerine yazılan şu güzelliklere bakın: “Canım eltime… Canım Halama… Canım Teyzeme vebenzeri…” Kalp deseni içinde iki aşığın ismi, çiçek deseni içinde annemizin adı işlemeli olarak kazınır havlulara… Bizlerde burada boş sayfalara canım okuyucu diye yazıyoruz ama para etmiyor.
İşte canım okuyucu bir yazı daha bitti.