- 769 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
205 - GÖZLERİN İÇİN
Onur BİLGE
Yazma konusunda dolu dolu yaşanan günün akşamında, dağda; ıssız bir gece yaşanmaktaydı. Anne babam çoktan uyumuştu. Çakal sesleri geliyordu, uzaklardan. En yakın köyden köpek havlamaları... Tertemizdi dağ havası. Biraz serindi. Sırtımda ceketim vardı. Üşütüyordu.
Nasıl da iştahım açılmıştı burada! Temiz hava, bol gıda... Günlerim sakin, sessiz geçiyordu. Yazmaya daha çok vakit bulabiliyordum. Virane’yi, arkadaşlarımı, İlhan’ı çok özledim. Şimdi çok uzaklarda kaldılar. Okulum, Kültür Park, Uludağ... Muradiye, Yeşil, Çekirge, Eyüp Sultan...
Bursa gecelerini özledim. Küçük odamın penceresini, sokak lambasının sarı ışığını... Burada yaşamak, gerçekten yaşamak ama yalnızlık, kimsesizlik gibi koyuyor insana.
En çok İlhan’ı özledim. Konuşmasak da can ciğer arkadaştık onunla. O benim hayatımın anlamıydı. Her gece, el ayak çekilince baş başa kalırdık. Gelmese de görmesem de orada, penceresinin arkasında o vardı, her an varlığını hissetmekte olduğum. Arkadaşımdı, yoldaşım, can yoldaşımdı.
Ne kadar doğanın bağrında olsam da uzun süre yaşayamam buralarda. Şehir hayatı çeker. Arkadaşlarım, çevrem, en çok, en çok da İlhan... Okullar açılmak üzere. Hem çalışacağım muhtelif okullarda hem okuyacağım... Dağılanlar toplanacak, bir sömestr daha başlayacak. Yaz boyu göremediğim arkadaşlarımı da göreceğim. Hareketli, hareketliden öteye koşuşturmalı, yorucu bir hayat bekliyor olsa da beni Bursa’da, aklım fikrim orada...
Karanlık yaz akşamlarında kaldı, sarhoş çiğ taneleri, ılık rüzgârların art arda gelen şiiri, öyküsü... Yıldızlara, aya şarkılar, doğaya aşkımın ifadesi yazılarım, tarifi imkânsız mutluluğum…
Bir gözlerini görebiliyordum, ara sıra... Gün ışığında ya da herhangi bir ışık altında, belli belirsiz... Nadiren göz göze gelebildiğimizde... Tüm dünya siliniyordu, o zamanlarda; gözlerimde gözlerin belirdiğinde... Yüzünü dahi hatırlayamıyorum, ne kadar çok görmek istesem de hayalimde. Beynimde o kadar gizli bir yerde, hayalin! Benden de gizli! Bir gözlerin kaldı hatırımda... Gözlerindi, birkaç saniyede mutluluk deryasında yüzdüren; kısacık zaman dilinde bin bir duyguyu yaşatan, duygu duygu dolaştıran...
Gözlerin karanlıktı; geceydi, gecenin ortasında. Sessizdi, masumdu, duygusal, çocuksu bazen... Kararlıydı, huzurlu, gizemli... Bilmem ki neler gizliyordu? Çekingendi, suçluydu, ürkek... Bir yasağı ihlal etmekte ve ettirmekteydi. Fakat yalansızdı, sıcaktı, zaman içinde...
Bir gözlerin kaldı hatırımda, her geceki saatlerce beraberliğimizdeki kısacık bakışmalarımızdan. Gözlerindi, bin bir duyguyu yaşadığı için anlamlaştıkça anlamlaşan; bin bir duyguyu yaşatan.
Gözlerin kararlıydı. Sessizdi, gözlerimle konuşurken. Huzur veriyordu, sıcaktı. Onlardı, hayal dünyasına götüren, onlardı tüm duyguları paylaştıran, duygu duygu dolaştıran, bin bir gece masallarını yaşatan. Bir gözlerin kaldı hatırımda, anlam yüklü... Gözlerindi, en güzel bin bir duyguyu yaşatan.
Bir de ellerin... Uzakta, karanlıkta tam seçemediğim, tam anlayamadığım bir şeyler söyleyen... Bir bütündü, gözlerinle, ulaşamadığım... Neler neler söylüyor, neler anlatıyorlardı? Ben, çok eski zamanların, âşıklar arasındaki duygu alıverişinde kullanılan işaret dilini bilmiyordum. O nedenle o işaretleri çözümleyip, demek istediğini anlamaya çalışıyor, aynı dille cevap veremediğim için aciz kalıyordum. Acaba nerede, nasıl, kimlerden öğrendin, o dili? Burdur’da halen kullanılmakta mıydı? Bana dilsiz oyunu gibi geliyordu.
Bir gözlerin kaldı hatırımda. Onların ne demek istediklerini anlayabilmek için tercümana ve kursuna gitmeye gerek yoktu. Gözlerin lisanını anlamayan, bilmeyen yoktu. O kadar tane tane, o kadar açık bir şekilde anlatıveriyorlardı ki olanı biteni; gizlenenleri bile söyleyiveriyorlardı! Gözlerindi, en güzel, en romantik, en seçkin bin bir duyguyu yaşatan.
Çılgın bir çocuktun, ağır görünümünün ardında, kimsenin göremediği… İlk aşkını yaşar gibi mutlu, heyecanlı, yaşama sevinci dolu, kabına sığmayan; koşmak, şarkı söylemek, gülmek, hayal kurmak isteyen, bir ağaç gölgesinde... Yaşamak istiyordun, hiç tatmadıklarını, hasretini çektiklerini, düşlediklerini, özgürce ve delice! İçin kaynıyordu! Aceleciydin, beklentilerinin gerçekleşmesi konusunda. Hissediyordum, anlıyordum hak veriyordum. Aynı şeyleri, belki senden de çok ben istiyordum.
Bir gözlerin kaldı hatırımda, o bakışların... Gözlerindi, o güzelim duyguları yaşatan, bin bir duyguda hızla dolaştıran.
Gözlerin masumdu, çocuksuydu. Düşündüklerini anlatıveriyordu! Işıltılar beliriyordu içlerinde. Gözlerinin içi, göz bebeklerin gülüyordu. Uyku gibi akıyordu sevgi gözlerinden. O simsiyah, kavisli, erkek kaşları, zaman zaman gözlerini gizlemek istiyordu. Gözlerin, küçük kız çocuğu gözleri gibi utanıyordu. Bir gözlerin kaldı hatırımda. Gözlerindi, aklımı başımdan alan! Bin bir gece masallarında bin bir duyguyu yaşatan.
Bazen çekingendi gözlerin. Bakışların, suçlu gibi ürkekti. Bakışların kaçıyordu gözlerimden, tutmaya çalışıyordum, bir türlü tutamıyordum! Bir şekilde kaçıyor, kaçırıyordum. Okumamı istemiyordun. “Aşk, Tanrı sanatıdır” diyor, Mevlana. Ne suçun vardı? Ne hata yapmıştın? Ne gizliyordun? Bir gözlerin kaldı hatırımda. O bakışlarını kaçırışların, ani yakalanışlarında kızarışların... Gözlerindi bin bir duyguyu yaşatan.
Gözlerin duygusaldı; yalansızdı, gözlerime daldığında. Ciddiydi, güven veriyordu:
“Seviyorum, çok seviyorum!” diyordu, “Unutamam!..”
Yeminler ediyor, inandırıyordu.
Bir gözlerin kaldı hatırımda, yalansız; kendim kadar inandığım. Bir gözlerin kaldı, anlatamadığım. O simsiyah, efsunlu, arı duru bakışların... Gözlerindi bin bir gündüzümde gecemde bin bir duyguyu yaşatan, duygu duygu dolaştıran...
Bir avuç topraktın, nihayetinde. İçindeki candı seni sen yapan, beni sana hayran ve âşık eden. O bedenden can çıktığında bir adet cenazeydin!.. Neydin? Neydin ki kendini bana o kadar çok beğendirdin, sevdirdin?
İnsan denilen neydi? Dayanıksız bir yaratık, nihayetinde... Et, kemik, deri, yağ, sinir, damar, kan... Şekil ve akıldan başka bir farkı olmayan, hayvandan... Bir tutam saç, sakal bıyık; kıl yerine... Çoğu zavallı, kendisinden başka dostu olmadığına inanan; kalabalıklar içinde bile yalnız, kimsesiz... Dağları devirecek güce sahip olduğu halde, gözle görünmez bir mikrop karşısında aciz; pehlivan görünen ama tek hücreli bir yaratıkla bile başa çıkamayan, yenik düşen, dayanıksız bir mahlûk... Demir değil, çelik değil, taş değil... Kayalar dibi durur karşımızda, arkamızda dağlar gibidir. Ne kadar da yüceltir gönlümüz onu, nasıl da güzelleştirir!
İnsandı, nihayetinde. Gökten inme melek değildi! Yerdi, içerdi, her insan gibi... Gel de anlat gönlüme! Var mı bir eşi daha? Bir benzeri? Paha biçilmez Hint kumaşı... Bursa ipeği... Şeftalisi, kestane şekeri, Uludağ ormanlarının her tondaki yeşili... İyiye, güzele, doğruya rehber; herkesin, her şeyin fevkinde, hayali bile ulaşamadığım bir yerde... Anlatılmaz güzellikte ve özellikte, içimde... Apayrı ve bambaşka bir biçimde...
Ey benim arsız, doyumsuz, her gördüğü iyiye, güzele tamah eden, ıslah olmaz nefsim!.. Önü toprak, sonu toprak olan varlığı güzelleştirdin de güzelleştirdin, büyüttün de büyüttün gözümde ve beni o bir avuç toprağa tamah ettirdin!.. Önü zamansızlık, sonu zamansızlık... Önü hiç sonu hiç... İki yokluk arasında varlık olarak görünmekte olan, zamansızlıktan gelen, zamansızlığa giden bir faniyi adeta İlahlaştırdın!
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE MASALLARI - 205
YORUMLAR
çok hoş dize ve mısralar geçti gözlerimin önünden
anlatım şahane kesinlikle kutluyoruz
a3 yazı grubu
Ne kadar doğanın bağrında olsam da uzun süre yaşayamam buralarda. Şehir hayatı çeker.
bende yasayamam uzun süre sehir disinda olan bir yerde dogayi sevdigim halde.
Kararlıydı, huzurlu, gizemli...bazen bir insanda ne cok seyi yasariz.
güzel bir duygu bu
“Aşk, Tanrı sanatıdır” diyor Mevlana
cok güzel bir söz.Ask ilahi bir duygu evet.
yüregine saglik okunasi güzel yazilar herzaman.sevgilerimle.
Ey benim arsız, doyumsuz, her gördüğü iyiye, güzele tamah eden, ıslah olmaz nefsim!.. Önü toprak, sonu toprak olan varlığı güzelleştirdin de güzelleştirdin, büyüttün de büyüttün gözümde ve beni o bir avuç toprağa tamah ettirdin!.. Önü zamansızlık, sonu zamansızlık... Önü hiç sonu hiç... İki yokluk arasında varlık olarak görünmekte olan, zamansızlıktan gelen, zamansızlığa giden bir faniyi adeta ilahlaştırdın!
Eh insan aşık olunca maalesef sevdiğini ilahlaştırıyor...
Sen de yanmışsın;benim gibi,bir zamanlar...
Yüreğine sağlık üstad,her kelimesi insanın içine işliyordu...
saygılar...
Birincisi gözler, ikincisi müzik notaları.................Her ikisinide okumak için herhangi bir millete ait olmak gerekmez,filanca dili blmen gerekmez,filanca dinden olmangerekmez veya şu ırk tan insanlar oku diye bi r kural da yoktur.
Müzik notası gibi, göz ü okumak için eğitim de almak gerekmez. Allah vergisi aşk olduktan sonra............sayfa sayfa açlan kitap tır göz....her görende ayrı, her görünen de ayrı......... Her duygu uyanışında ayrı sayfası açılır. Kimi hüzün, kimi neşeli, kimi taşlamalı, kimi işveli, kimi nazlı, kimi öfkeli...........göz işte dünyaya açılan pencere sanki..............Tebrikler onur bilge....sevgimle.
Bir gözlerin kaldı hatırımda. Onların ne demek istediklerini anlayabilmek için tercümana ve kursuna gitmeye gerek yoktu. Gözlerin lisanını anlamayan, bilmeyen yoktu. O kadar tane tane, o kadar açık bir şekilde anlatıveriyorlardı ki olanı biteni; gizlenenleri bile söyleyiveriyorlardı! Gözlerindi, en güzel, en romantik, en seçkin bin bir duyguyu yaşatan.
Yine güzel, çok güzel ifadeler...
İnsanın yalan söylemeyen tek uzvu gözleri güzel işlemissiniz...
Kutluyorum...
Selam ve sevgimle...