- 1033 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yemen gazisinden anılar.
Yemen gazisinin anılarından.
Kendisi bir yemen gazisi olan gazi İsmail dayım, biz orta okul çağındayken bizlere Yemen’deki askeri birliğine giderken çöl yolculuğunda başına gelenleri anlatmaya başladı ve anlattıklarından aklımda kaldığı kadarıyla bir bölümü şöyleydi.
Bölüm. 1
….Sana’ ya gidiyorduk, zorlu bir çöl yolculuğundan sonra,
Aden körfezine sonunda ulaşabilmiştik burada birkaç gün dinlenip sonra da oradan ayrılıp Sana ’ya gidecektik.
…Uzun ve yorucu vede kanlı olayların olduğu çöl yolculuğundan sonra, akşama doğru vardığımız yer olan Aden denizi bizlere o kadar güzel görünüyordu ki, o akşam batmakta olan güneşin sanki Aden körfezinin o masmavi sularında, elmastan pırıltılı ışıklar çıkardığını akşamın berraklığında masmavi gök kubbenin semaviliği altında hiç durmadan suların dans etiğini görüyorduk körfezde.
….Hint okyanusundan akıp Aden körfezine gelen, kızıl denizin o sıcak masmavi pırıl, pırıl suları ile, Akdeniz’in tuzlu mavi suları burada buluştuğunu söylüyorlardı.
….Bizlere orada dediklerine göre bu güzel körfezde bu iki ayrı denizin sularının birleşmesine rağmen, körfezde birbirlerinin içine hiç karışmadan, suların iç içe girmeden sanki birbirleriyle sırt, sırta verirmiş gibi birleşmiş olduğunu öğrendik orada iken bizler.
.....Bu iki ayrı güzel denizin, yani ak denizin ve Hint okyanusunun sularının gördüğümüz o Aden körfezin’ de buluşması ile orada oluşan renkler cümbüşü, olağan üstü güzellikteydi, ve görülmeye değer güzel bir körfezdi Aden körfezi denen deniz.
....Ama bir şey vardı ki o da,oralarda yaşayan insanlar çok mutlu olacağı yerde aksine çok tedirgindiler,ve mutsuzdular vede oradaki bizim oraları koruyan Osmanlı askerlerimiz de en az onlar kadar yani oranın yerli halkı kadar onlar da tedirgindiler.
…Bizim askerlerin başlarındaki bizlere komuta eden ve ve bizlerin oradan sonra gitmemiz gereken üç günlük yoldaki Yemen’in baş şehri olan Sana şehrine kadar götürecek olan komutanlar buradan sonra yollarda geçireceğimiz zorlu yolculuğu çok iyi bildiklerinden, biz askerlerin morallerini yüksek tutmaya çalışıyorlardı bir hafta süren çöl yolculuğundan sonra moralleri çok bozuk olan askerlerle ilgileniyorlar güzel yemekler çıkartıyorlar ve marşlarla bizlere devamlı moral veriyorlardı.
…..Üç gün orada kalmıştık ve iyice yeyip içip dinlenmiştik ve artık tekrar Sana’ya doğru yola çıkmak zamanının geldiğini söylediler bizlere.
…Yeni bir çöl yolculuğuna çıkacak bizim askerler için bütün hazırlıklar yapıldı bitti ve orada geçen dördüncü günün sabahı çok erkenden Sana’ya doğru yola çıkarıldık.
…Yine bizim askerler orada yeni bir çöl yolculuğuna başlamıştılar.
….Yine ortalığı kasıp kavuran kavurucu çöl sıcakları, yine yollarda oluşacak kum fırtınaları ve daha çölde bir sürü tehlikeler yolculukta bizleri bekliyordu.
….Artık yola çıkma zamanıydı ve bizim atlılar atlarına, develerle ile gidenler de geldikleri ve dinlendirdikleri develerine bindirilmişti, ve o gün sabahın en erken bir saatinde Aden ‘den çöllere doğru yeniden yola çıkmışlardı başımızdaki komutanlar bizim Sana ya giden askerlerimizi.
….Güneş artık oralarda masmavi görünen gök yüzünde yükselmeye başlamıştı, kızıl ve yoldukça yakıcı ışınlarını tüm çölün üzerlerine örtmüştü, çölü adeta kızıla boyanmıştı bir kızıl mavi çarşaf gibi dalga, dalga kapatmıştı,çölün yüzünü.
….Yollarda su yoktu ırmak yoktu dere yoktu,ve Aden de iken doldurduğumuz mataralardaki sular da artık yavaş, yavaş bitiyordu bir an evvel su bulunan bir yere varmak istiyorduk,yollarda çoğumuz hastalanmış kimimiz ölmüştü kimimiz de hasta halde yola devam ediyorduk ve akşama bir vahaya varmıştık o geceyi vahada geçirerek asker dinlendirildi ama yine suyu yoktu ve su olan kuyulardaki sular da zehirliydi onun için içemiyorduk.
….Ertesi gün olunca, tekrar yine tekrar yakıcı çöl güneşi kendini tepede göstermeden bütün askerleri yola çıkardılar.
…..Artık hastalanan olmamıştı ölen ölmüş kalan da yola devam ediyordu.
….Yolda zaman,zaman çıkan kum fırtınaları bizleri perişan ediyordu,ve kimimiz çıkan o kum fırtınasının içinde kayboluyor, kimimiz kendimizi korumaya çalışıyorduk.
….İki günlük bir çöl yolculuğundan sonra nihayet dağlar görünmeye başlamıştı.
….Bizim askerler yine çöllerde bir çok şehit verdikten sonra bu uzun öldürücü kavurucu sıcakların altındaki o çöl yolculuğunun arkasından görünen dağlara en sonunda varabilmişlerdi ama, karşımızdaki görünen dağlar oldukça yüksekti ve oldukçada yalçındı.
….Yine de bizim askerler, o gördüğümüz yüksek yalçın dağların arasındaki, derin ve dar vadilere doğru gittikçe,o derin geçilmesi zor olan vadilerin arasında mutlaka akan derelerin, ırmakların ve oralarda da mutlaka içilebilecek suların olabileceğini hayal ediyor hep şırıl, şırıl akan pınarların bulabileceğimizi düşünüyorduk.
…İkinci gecenin sonrasında sabah erkenden devam eden yolculuğumuz o günün tam ortasına doğru askerlerin susuzluğa artık tahammülü kalmadığı bir saatte kaktüslerin olduğu bir çöle varmıştık.
….Ben yani Yemen gazisi İsmail dayınız, daha fazla susuzluğa dayanamadım, ve orada belimden kasaturamı çıkararak kaktüs bitkilerin bulundukları yere gittim, ve oradaki kaktüs bitkilerinden birinin kabuğunu soydum.
….Sonra da bu kaktüs bitkinin kabuklarının iç kısmındaki ıslak yumuşak kısımlarını bir güzel kemirerek yedim ve, onunla susuzluğunu az da olsa gidermeye çalıştım.
….Ağacın geri kalan işe yaramaz posasını da kendi atıma yedirerek, hem onu beslemiş hem de kendi atımın da susuzluğunu gidermiş oldum orada.
….Benim orada böyle yaptığımı gören, diğer askerler de, aynı şeyleri yapmaya başlamışlardı ki, birdenbire içerinden birinden çığlık çığlığa bir ses geldi.
….Sesi ilk duyan ben olmuştum,ve hemen sesin olduğu tarafa doğru hızla koşarak, oradaki bağıran askerin yanına vardım.
…..Gördüğüm manzara oldukça ilginçti. Asker arkadaşımı koca bir kobra yılanı ısırmıştı, asker arkadaşım Mehmet’in ayaklarını sımsıkı sarmıştı, ve onu yere devirmeye sıkarak öldürmeye çalışıyordu.
….Hiç düşünmeden elimdeki kasaturayı,o yılanın boynuna sapladım. Yılan biraz gevşemişti ama, hala arkadaşımın bacağında sarılıydı.
…..Sonra onu birkaç yerinden daha elimdeki kasaturamla bıçaklayarak, o koca kobra yılanını öldürdüm ve arkadaşımı kurtarmıştım.
….Yolda bir gün daha konakladıktan sonra nihayet o uzaktan gördüğümüz dağlık vadilerin olduğu yere su olacağını umduğumuz yere varmıştık.
.....Etrafı yüksek yalçın dağlarla çevrili olan, derin ve dar vadinin tam ortasından küçük bir dereden berrak şırıl, şırıl bir su akıyordu,
….Bizim askerlere orada mola verdirdiler ve bizler o dereden hem su içiyorduk,hem de elimizi yüzümüzü yıkıyor hem de serinliyorduk, bir taraftan da en az bizler kadar yorgun olan atlarımız sulanmaya başlamıştı hepimiz sevinçliydik artık çölün yakıcı sıcağından kurtulduğumuzu düşünüyorduk ama sonuç hiç de öyle olmadı.
….Bize başından geçenleri anlatan Yemen gazisi dayım birden durakladı. ve bir mendil çıkararak gözlerinden akan yaşları silmeye başladı birden.
….-Onu oradan sonra çok üzen bir olayın olduğunu anlamıştık ama, o devam etti ve orada olan başından geçen olayları anlattı.
....Ve şöyle dedi Yemen gazisi İsmail dayım.
….İşte ne olduysa bizlere hep ondan sonra oldu ve içtiğimiz sular adeta boğazımıza takıldı.
…dedi.
….Birdenbire, su içtiğimiz dar ve kayalık olan o vadinin çevresindeki yalçın kayalıklardan, üzerlerimize yağmur gibi mermiler yağmaya başlamıştı.
Su içen insana ,
yılan bile, dokunmaz derler,
İnanmaz oldum artık,
bu gibi ata sözlerine.
Araplar Osmanlının Türk’ün,
dostudur, derler,
yalan,
İnanmam, onların dostluğuna,
kardeşliğine, birliğine.
Su içerken, üzerlerimize,
mermiler yağdırdılar,
kstırılmıştık,pusuya dümüştük,
susuzluktan,su içerken
İçtiğimizi bir kaç damla suyu çok gördüler,
kana boyadılar,
hepimizi, vurdular ,
bizler onları gavurdan, korumaya giderken,
yolda.
Gazi İsmail dayımın anlattığı bu olayın devamı var,
okumanızı tavsiye ederim.
….Devamı var…..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.