- 8697 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Münir Derman Hz. Anlatıyor: Selavatı Şerife Getirmek
Münir Derman Hz. Anlatıyor: Selavatı Şerife Getirmek
Ben ve melâikelerim nebiye selâvat getiriyoruz, siz de getirin” Âyet. Bu, makam-ı mahmud’un yaratılışını tesbih etmek demektir. Bu yaratılış da kendini durmadan tesbih etmekledir. Kâinatda sükûn yoktur. Yıldızlarıyla, madenleriyle, nebatlarıyla hayvanlarıyla, atomlarıyla bu tesbihat aklın ermediği hudutlara kadar devam etmektedir. Siz buna atom, elektron kaynaşması deyin, ne derseniz deyin, hepsi aynı kapıya gider.
“Bana selâvat getirmeden duanız makamına erişmez.” Hadis.
MAKAMI MAHMUD: Beşerin idraki için kudreti ilâhiyenin ilk tecelli yeri. Her şey ondan husule geldi. Buraya biz “Nur-u M”nin yaratılış ve zuhur yeri diyoruz. Bütün kâinat bu “nurdan” halkedilmiştir, ilk nüve atom budur. İsmine ne dersen söyle. İlmen de aynıdır, manen de aynıdır…
(Ben ve melâikelerim selavât getiriyoruz demesi, benim bütün kudret tecellilerim bu tesbihatın içindedir siz de buna bilmeyerek iştirak ediyorsunuz fakat bilerek iştirakinizi istiyorum. Kudret ve güçlerimi anlayın ve onları kullanın.)
Resulullah’ın, “Bana selâvat getirmeden duanız makamına erişmez” sözü nezaketen bu ilâhi tesbihata iştirak etmenizi arzuladığındandır…
Nefsin esaretine girmek. Nefsinin arzularına uymak.
Bu iki cümle, biri “nefsin” diğeri “nefsinin” tabiridir. Bunları düşün, ayır sonra okumaya devam et. Nefis vardır. Allah bunu halketmîştir ve serbest bırakmıştır. “Nefsin” iyi ve kötü ne ise, onun arasında dolaşan arzular, hareketlerdir… Menfaat hisleriyle insan bilmeden “nefsin” esareti altında kalır. “Nefsinin” demedik dikkat…
Herşeyi Hak’ka nefse bağlama. “Nefsine” bağla. Serbest bırakıldığın ve iradeye sahip olduğundan ötürü kabahati kendi üzerine al.
Âdem cennetden çıkarıldı. Bu Allah’ın muradı. Âdem onu “nefsine” bağladı. Sonra afvedildi.
Kaza ve kader kanununda yani levhi mahfuzda ilmi ilâhi ile yazılı her şeyin nasıl olacağını ve mevcudatda vukua gelen her şuunun Allah’ın külli hükmü olduğunu bilmektir.
Kaza, mukadderatın bilmediğimiz yokluktan fiil sahasına ve zuhura çıkması demektir, kaza. Burada nefsin bu mukadderata bağlı olduğunu unutmamalıdır. Onun için nefsinin hareketlerine dikkat etmek ve onda husule gelecek herhangi bir değişikliği kendi kusuru ve iyiliği olarak kabullenmesi lâzımdır. Burası çok mühimdir tekrar tekrar oku. Abdulkadir Geylani’ye sormuşlar: Veli zina eder mi? “Kaderinde varsa eder”… Veli ahlâkı ile imanı ile üstün insan demektir. Kendini masum bilen zaten veli olamaz. Burada nefsi inkâr vardır. Nefis, Allah’ın yarattığı bütün yaratıklara şamil, gizli bir kanun halinde câri serbest arzular. Duygular, hareketlerdir.
O halde kaza: Beş parmaklı bir şahısdır. Bir şeyden kâm almak isterse parmağının ikisi ile gözünü kapar, ikisi ile de kulaklarını tıkar. Bir parmağıyla da dudağı üzerine koyarak “Sus” der. Sezmek, seziş: Bir hakikatin mevcudiyetinin kat’i kavram vermezse de en büyük delilidir.
Doğruluk, kâinat nizamına uyuş, adalet her şeyin bir ahlâk ve doğru olarak sapmadan işlemesine uyuş. İnsan hem maddesi, duyguları ve ruhi hamulesiyle kâinatın küçük bir modeli…
Maddesi vardır ışıklarıyla, atomlarıyla, molekülleriyle, elektriğiyle, proton ve nötronlarıyla, fizik ve kimyasıyla her şeyiyle… Manası, iç dünyası vardır. Süs. Şuur. Zekâ. Duyguları ve dehasıyla… Maddesi dışında, madde ötesi içinde ve güzelliklerinde her şeyi sevmesinde…
O halde cesedinle dünyada, gönlün ile sonsuzluğun maddenin ötesinde ol. “En güzel isimler O’nundur.” Ayet. Ne demektir. Onlarla dua edin. Âyet. Bu, onlarla daima kalın o isimlerin tecellileri vardır sizde. Onları Allah size beyhude vermedi. Hak’kın zatını idrake çalışmayın.
Cebrail nedir? Allah kelâmını insan tahammül hududuna indirir. Gayretullah’a dokundu demek: Allah’ın kanunlarına riayet hududunu aşma! demektir ki, o kanun kimya, fizik, ruhi ise onun tesirine maruz kalmaktır. Yani onun koyduğu kanunlara aykırılık… Dost ol o kanunlarla.
Dostluk bütün dünyadaki paralara bedeldir.
Evvelâ Allah’ın yarattıklarıyla her türlü maddi ve manevi kanunlarıyla dost ol. O nizama uy. Hazırla kendini. Ondan sonra bütün bunların sahibi ile dost olmaya başlarsın. Her türlü savaş, haksızlık ve adaletsizliğe karşıdır. Neticede biri hain olur. Diğeri kahraman. Kazanırsa ihtilâl olur, kaybederse isyan olur.
Binlerce selâvatı şerife mevcuttur. Bunların hepsi Peygamber Efendimizin kul olarak zatı muhteremlerine, bir kısmı “NEBΔ olarak VAHY’i tebliğ etmesi bakımından, bu necip vazifeyi yapması, bizi haberdar edip doğru yola önder olması ve öğretmesinden dolayı onun bu hakkını ödememiz için…
Diğer bir kısım selâvatı Şerifeler de onun ruhu muallalarını takdis ve tebcil içindir. Bir kısım selâvatı şerifeler de kendilerinin şefaatini esirgemeyecekleri kat’idir, çünkü “Rahmeten lil âlemindirler”.
Bir kısım selâvatı şerifeler vardır ki, müşkül zamanlarda Resul’den istimdat ve ruhu şeriflerinden yardım istemek içindir. Bir de Resülullah’ın sünneti seniyelerini bihakkın yerine getirip tebliğ ettikleri Allah’ın emirlerini mümkün olduğu kadar kusursuz yerine getirenlerin, onun manevi Ruhaniyeti ile temas temini için çare ve vasıtalardır. Binlerce selâvatı şerifelerin daha binlerce manevi ve ruhani fazilet ve kıymetleri vardır. Selâvatı şerifelerin “vird” edilmesi, bir derece, bir makam, temizlik ve kulluk rütbesine göre bir edep, manevi bir izin meselesidir.
Hakiki mürşitler, veliler; hakiki kulluk yolunda onlara ya cehren himmetlerini gösterirler, veyahut gizli olarak ilham ile onlara telkin ederler. Bütün bu selâvatı şerifelerin istenildiği zaman devamlı vird edilenleri olduğu gibi, muayyen zamanlarda vird edilenleri de mevcuttur.
Anlattığımız selâvatı şerifelerin cümlesini hâvi kitap ve evradları vardır. Bazıları da hiçbir kitapda yoktur. Bu selâvatı şerifeler kulaktan gizli telkin edilirler. Her velinin mürşidinden aldığı birçok gizli selâvatı şerife mevcuttur.
Tayyi mekân için, uzaktan konuşmak için, keramet denilen fevkalade işleri göstermek için lâzım olan selâvatı şerifeler bunlardır. Ricali gaybın, Hz. Hızır’ın, Üçlerin. Dörtlerin. Yedilerin. Kırkların. Üçyüzlerin. Üçbinlerin selâvatı şerifeleri vardır. Kutbu âzamların evradı olan büyük velilerin selâvatı şerifeleri vardır.
Bir de Resulü Ekrem’in bizzat kendi nurlarına karşı yaptıkları salavatı şerife vardır. Resul’ün kendileri bu selâvatı, daima vird ederlerdi. Son olarak da Allahu Kadiri Mutlak’ın, “Nebi-i Zişanıma meleklerimle selâvat getiriyoruz” mealindeki ayeti kerimede zikrolunan selâvatı şerife vardır.
Bu selâvatı şerifelerin vakitleri, zamanları olduğu gibi her zaman vird edilenleri de vardır. Gece ve gündüz vakitlerinde vird edilecekleri vardır. Sünneti seniyei Resulullah’ı bihakkın yapabilmek, potai Resulde erimek, havzına girmek büyük bir manevi âlemdir. Hak cümleye nasip eylesin.
Resullüğüne, Nebiliğine, Allah’ın habibi, Habibullah olmasına. Peygamber olmasına ve nihayet mübarek ruhuna getirilecek ayrı ayrı selâvatı şcrifeler vardır. Bunlardan haberimiz olmadığı halde, haberimizin olmadığının da farkında değiliz. Basit gibi görünen bildiğimiz selâvatı şerifeyi bile devamlı vird etmekte tembellik eder gaflet içinde yüzüp dururuz.
Gözlerinizi açın, kulaklarınızı temizleyin, aklınızı başınıza alın zaman geçiyor, demiyeceğim. Çünkü zaman geçmez yerinde durur. Biz geçiyoruz da geçmek işini, zamanın üzerine yükleme gafletinden kurtulamadığımız gibi, aklımızı da ters tarafa idrak için zorlayıp duruyoruz. Dünya âlimleri Einstein’in izafiyet teorisini haykırdığı zaman kendisine güldüler. Anlayamadılar.
Einstein; Zaman ve mekân yoktur, demişti. Evet Öyledir. Bunların hesapları ile insanoğlu atomu buldu. Ay’a bu hesapla gitti. Televizyonu, radyoyu buldu. Birçok ilâhi kudretlerin varlığını inkârdan, fiilen olsun kurtulma yolunda bu keşifleri bulan insan kafası, bugün milyonlarca kilometre uzaklarla konuşuyor, yek diğerini görüyor. Bunlar insanların icadı, insan kafası da Allah’ın icadıdır. O halde falan veli bir anda filân yere gitti, filân yerde konuştu dedikleri zaman neden gafletden kurtulup da Allah’ın icadını idrak edemiyorsun. Şüphe ve gafleti içinden at. O zat ile o zaman görüşüp konuşur, sohbet edersin.
Bu kubbenin altında Allah’ın sevgili kulları eksik değildir. Kıyamete kadar da eksik olmayacaktır. “Evliyai tahtı gurabi lâ yüfkem” hadisi kutside; Allah’ın öyle velileri vardır ki onları Allah’dan başka kimse bilmez, buyrulmuştur. Bir kısım da, Allah’ın ilham ve ilim verdiği âlimler vardır. Resulü Ekrem bunlar hakkında şu hadîsleri buyurmuştur: “Âlime hürmet eden Allah’a hürmet etmiş olur.” Âlimlere hürmet ediniz. Çünkü onlar Allah nazarında yer yüzünün büyükleridir. Ümmetimin âlimlerine hürmetedin, çünkü onlar yeryüzünün yıldızlarıdır. “Ümmetimin âlimleri Beni İsrail peygamberleri ayarındadır.” Âlimler yeryüzünde Allah’ın mutemedidir. Âlimler peygamberlerin varisleridir. Âlim, yeryüzünde kudreti ilâhiyenin mümessilidir. Bir Âlimin ölümü, bütün bir milletin ölümünden daha büyük bir kayıptır. Cahiller içinde bir âlim, ölüler içinde bir diri demektir. İlminden istifade edilen bir âlim bin zahitden evlâdır. İlim rütbesi en büyük rütbedir. Âlimlerden yüksek hiçbir şey yoktur. Zira hükümdarlar alelade faniler hakkında hüküm verirler. Âlimler ise, hükümdarları da muhakeme ederler. Âlimin uykusu cahilin ibadetinden evlâdır. Âlimlerin mürekkebi ile şehidlerin kanı tartıldı. Birincisi ikincisinden ağır geldi. Âlimleri sık sık ziyaret etmek, ibadet yerine geçer.
Sözü burada kesiyorum. Su kadar aziz olunuz. (26.10.1986 Pazar)
NOT: Yukarıdaki Yazı M. Derman Hazretlerinin: “YAZILMAMIŞ SIRLARIN İLKİ YAZILACAK SIRLARIN SONU, 5. CİLT” isimli eserinden alınmıştır.
Kaynak: netpano.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.