- 1045 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
GECE HOCALARI;hadi onuncu köye
Nuray Hanım, adeta kendinden geçer bir halde sohbeti tamamladı. Nuray Hanımın ev sahibi ile yaptığı anlaşmasına göre, sohbet bitince, zikire kalmayıp gideceklerdi, ama Fatma Hanım kalmak için öyle ısrar etti ki, ev sahibi çaresiz kalmalarına müsaade etmek zorunda kaldı. Ama bir şartı vardı, ne olursa olsun zikirde gözlerini açıp feyizlerini bozmamalarını iyice tembih etti. Nuray Hanım ev sahibinin tavrından şüphelenmişti. Biraz da merak ettiği için susup oturdu.
Az sonra kadınlar, yere iç içe iki halka halinde oturdular. Önce Kur’aan okundu, arkasından ilahiler eşlik etti. Nuray Hanım ve Fatma Hanım gözlerini kapatmış, sessizce halkanın arka sırasında oturuyorlardı. O sırada kapı çalındı. Ev sahibi telaşlı bir hamle ile kalkıp kapıyı açmak için koştu. Nuray Hanım gelenin kim olduğunu anlamak amacı ile çaktırmadan kapıya doğru baktı. Kapı açılınca içeriye; üzerinde şalvar, pantolon, sırtında; uzun cübbesi ile elli yaşlarında, uzun boylu bir erkek girdi. Nuray Hanım şaşırmıştı, ama belli etmeden bakmaya devam etti. Ev sahibi kadın, içeri giren erkeğe büyük bir saygı ile yol göstererek, kadınlardan oluşan halkanın ortasına oturmasını sağladıktan sonra, elini öperek yerine oturdu. Nuray Hanım gördükleri karşısında şaşkına dönmüştü. Yanında oturan Fatma Hanımı dürttü. İrkilen Fatma Hanım, gözlerini hafif aralayarak Nuray Hanıma baktı. Nuray Hanım ortada oturan adamı işaret ederek, bu nedir anlamında, işaretle sordu. İşaret edilen yere doğru bakan Fatma Hanım, halkanın ortasında oturmuş, Kur’an okumaya başlayan erkeği görünce, birden ürperdi. Gözlerini kocaman kocaman açıp, ayağa kalkacak oldu, ama Nuray Hanım kolundan tutarak durdurdu. Susup, çaktırmadan seyretmesini fısıldadı. İkisi de artık olacakları sessizce seyretmeye başladılar. Adam Kur’an okumayı bitirince, ilahi okumaya başladı. Kadınlar ilahinin etkisi ile sağa sola sallanıp zikir çekmeye başladılar. Bu bir süre devam etti. Adam ise kadınlarla birlikte zikir çekiyor, sağa sola sallanıyordu. Sonra susarak önünde oturan kadının dizine eli ile dokundu. Dokunduğu kadın hafifçe öne doğru eğilip dilini dışarı çıkardı. Adam büyük bir ciddiyetle uzanıp kadının çıkan dilini ağzına alıp emmeye başladı. Nuray Hanımla, Fatma Hanımın gözleri koca koca olmuş bir halde seyrediyorlardı. Adam birkaç saniye emdikten sonra, yanındaki kadının dizine dokundu. O kadın da eğilip dilini dışarı sarkıttı. Adam ona da aynı şeyi yaptı. Nuray Hanımla Fatma Hanım adeta şok olmuşlardı. Adamın yaptığı şeye bir anlam veremeden seyrediyorlardı. İkisi de dayanamayıp ayağa kalktılar. Nuray Hanım kadınlara öfke ile bağırdı:
—Bu ne rezalet! Zina yapıyorsunuz! Haram! Günah işliyorsunuz!
Nuray Hanımın sesini duyan kadınlar susmuştu. Gözlerini açıp, kızgın kızgın bakıyorlardı. Acele ile yerinden kalkan ev sahibi, önce ortada oturan adamdan özür diledi. Sonra ayağa kalkmış olan Nuray Hanımla Fatma Hanımın kolundan tutup, kapıya doğru sürüklemeye başladı. Nuray Hanım, kadının kolundan tutan elini itip bağırdı:
—Kendinize gelin bacılarım! Kendinize gelin, haram, günah! Bu adam sizinle zina yapıyor!..
Ev sahibi kadın Nuray Hanıma, lafını bitiremeden şiddetli bir tokat vurdu. Nuray Hanım tokadın şiddeti ile yere savruldu. Ev sahibi kadın yere yuvarlanan Nuray Hanımın önünde ayakta durduğu halde bağırarak:
—Asıl sen kendine gel! O bizim Şeyhimiz. Dilimizi emerek günahlarımızı alıyor. Sana ne!..
Fatma Hanımla, Nuray Hanım bulundukları evden çıkmışlar, kendi evlerine doğru gidiyorlardı. Fatma Hanım şokta, Nuray Hanım ağzını mendili ile kapatmış, ağlıyordu. Evlerine yaklaştıkları sırada, sohbetten dönen Rabia Hoca ile karşılaştılar. Nuray Hanımın ağladığını gören Rabia Hoca meraklanıp, yanlarına gelerek neden ağladığını sordu. Fatma Hanım, Rabia Hocanın başka bir zikir meclisine gittiği için, kızacağını düşünerek söylemek istemedi. Rabia Hoca ısrar edince, söylemek zorunda kaldı. Ayaküstü yorum yapan Rabia Hoca, bu duruma çok üzülmüştü. Bu sırada Fatma Hanımların evinin yanına kadar gelmişlerdi. Fatma Hanım ısrar ederek Nuray Hanımla, Rabia Hocayı evine götürdü. Eve girdiklerinde Nuray Hanım kendini bıraktı. Somyanın üzerine oturup, yüksek sesle ağlamaya başladı. Zeliha şaşırmış, merak etmişti, ama sabahki tartışmalarından dolayı çekindiği için kaynanasına soramadı. Fatma Hanımla, Rabia Hoca bir süre sessiz kalıp konuşmayarak, Nuray Hanımın ağlamasının bitmesini beklediler. Bir süre sonra sakinleşen Nuray Hanım, sakin bir sesle anlatmaya başladı.
—Adi adam! Bir sahtekâr kendini şeyh ilan etmiş, millet de ona inanmış. O da onları bir güzel kullanıyor. Böyle bir şeyin dinle alakası yok. Peygamberimiz bile “Ey Ashabım! Ben içeriye girince, İran şahlarına yapılanlar gibi, yerlere eğilerek ayağa kalkmayın” diye buyurmuşken, bu adam kim oluyor da, kendini şeyh ilan edip, milletimin arasında, namuslarını bile feda edecek kadar itibar görüyor!..
Fatma Hanım hemen atılıp:
—Rabia Hocam iyi bilir. Valla bizim Şıhhımız, öyle dil mil emip, günah çıkarmaz!
Nuray Hanım konuşmaya devam etti:
—Hz. Mevlana, Hz. Yunus, Hz. Abdulkadir Geylani ve bu gibi büyük âlimler de, din ve fen ilimlerinde, mütehassıs olarak yetişmiş; bilgili bir rehber, yani şeyh, diğer adı ile öğretmendiler. Ama bu günkü sahtekâr şeyhler gibi, el etek öptürüp, insanları kullanmadılar. O âlimlerin tek yaptıkları ilim öğreterek talebe yetiştirmek, yetiştirdiği talebelerin çevreye dağılıp, tebliğ yapmalarını sağlamaktı.
Bu sefer de Rabia Hoca lafa karışıp:
—Valla bizim Şeyhimiz de; dini dersler verip, talebe yetiştirir. Elini eteğini öptürmez. Ama biz zorla eteğini öpmeye çalışırız. Hem geleneklerimizde vardır, büyüklerin eli saygıdan öpülmez mi? Bizim Şeyhimiz kadınlara elini öptürmez, sadece erkek talebeleri saygıdan ve duydukları muhabbetten dolayı elini öperler.
Nuray Hanım gözlerini silerken konuşmasına devam etti.
—Ben ortalıkta rahatça cirit atan sahtekârlardan bahsediyorum. O sahtekâr uyanıklar kendilerini halk arasında adeta Peygamber ilan ederek, biraz da Kur’an bilgisi ile ekmek elden su gölden yaşayıp gidiyorlar. Bu arada yedi silsilesine kalacak kadar da mal varlığı topluyorlar. Bu adamların öyle çok müritleri vardır ki, kolları yurt dışına kadar uzayıp gidiyor. Altlarında son model arabalarla özel şoförleri vardır. Evlerinde hizmetçiler, etraflarında özel korumalar! Nereden geldiği belli olmayan büyük bir para akımı! Üç beş tane de, taze hatun!
Fatma Hanım çekinerek:
—Valla bizim Şıhhımızın yaşlı bir karısı var. Öyle zengin falan da değil. Hizmetçisi neyim de yok! Evinde gelinleri var, işini onlar görür. Evim yakın olsa, ben de sevap kazanmak için işini yapardım. Zaten evinden hiç çıkmaz, herkes onu ziyaret eder.
Nuray Hanım, Rabia Hocanın yüzüne bakarak:
— Hakla batılı iyi ayırt etmek lazım! Her şeyh oldum diyenin peşine düşmeyin. Çünkü o da insan, bilemezsin, beşer şaşar!
Rabia Hoca masumane bir tavırla boynunu büküp sustu. Nuray Hanım konuşmasına devam etti:
—En iyi yiyecekleri Şeyh yer. En rahat döşekte Şeyh yatar. Çevresindeki insanlar sefalet çekseler bile, son kuruşlarına kadar Şeyhe vermeye hazırdırlar. Öyle büyük bir teslimiyet içindeler ki, Şeyh ne derse kabul edip, şeksiz şüphesiz teslim olurlar. Yüce Allah Kur’an’ında: “Size şah damarınızdan daha yakınım” demiyor mu? Allah bize çok mu uzak? Ona ulaşamıyor muyuz? Ben anlayamıyorum! Neden yanlış insana, yanlış bir şekilde bağlanıp, Şeyh diye ilahlaştırıyorlar?
Cahil, bilgisiz insanlar, Şeyh denen bu gibi sahtekârların emri ile hareket edip, öl deyince ölüp, yık deyince dünyayı bile karşılarına alıp yıkarlar. İradesi yok olan bu insanlar, Şeyhin iradesi ile hareket ederek, farkında olmadan bir tür piyon, kukla haline geliyorlar. Sırf bu yüzden, bu tür uyanıklar, insanları kullanıp rahat bir hayat sürmek için, çeşitli isimlerde tarikatlar kurup, din adı altında uydurma ibadetlerle, insanların manevi, temiz duyguları ile oynuyorlar. Bu tür sahte şeyhler, cihat adı altında sanki savaş varmış da vatan kurtarıyormuşlar gibi, zayıf, saf insanlara cinayetler işlettirip, öldüğünde şehitlik vaadi ile kandırıyorlar. Şehitliği bile ayağa düşürdüler!
Nuray Hanım içini çekip sustu. Onun susmasını fırsat bilen Rabia Hoca heyecanla:
—Yok, anaaam, bizim Şeyhimiz sadece Kur’an’ın emirlerinden ve Peygamberimizin sünnetlerinden bahseder. Hem Şeyhimiz bize rehber oluyor...
Nuray Hanım, Rabia Hocanın yüzüne sorar gibi bakıp sakin sakin:
—Neden söylediğim her söze alınıyorsunuz? Şimdi bir şey daha söyleyeceğim, yine alınacaksınız! Şeyhiniz hakkında kötü bir şey söylemiyorum. Ama dikkat edin Allah’a ulaşmak o kadar zor değil! İlle de bir rehber isterseniz, çok dikkat edin! Rehber sizi Rahmana mı, yoksa şeytana mı götürüyor, araştırıp öğrenin! Yoksa ben Allah dostlarına son derece saygılıyımdır, onları bu anlattıklarımın dışında tutuyorum.
Nuray Hanım konuşmasına devam etti:
—Türkiye’de bir sürü uydurma tarikat çıkıp, birçok insanın buna tabi olduğu yetmiyormuş gibi, bir de yurt dışından ısmarlama tarikatlar geliyor.
Zeliha söze girip çekinerek:
—Nuray Teyze, ben televizyonda görmüştüm.
Fatma Hanım Zeliha’ya ters ters bakarak:
—Zaten ne çıkıyorsa şu televizyondan çıkıyor.
Nuray Hanım Fatma Hanıma bakarak, eli ile kızmaması için işaret ederek:
-Zeliha haklı. Amerikalı uyanık bir mütehayyit, kendisine ışık işçisi adını vererek bir tarikat icat etmiş. Güya, hâşâ Allah yokmuş, herkes Allah’mış. Solara isminde çatlak bir kadın da, aynı adla bir tarikat icat etmiş, o da kendisini Tanrı ilan ederek; “Ben tek Tanrıyım” diye ortaya çıkmış. Bir de Raelyanlar var, onların Tanrısının adı ise Elohim, uzaylı bir yaratık. Daha bilmediğimiz birçok sapık tarikat var. Hepsinin de ortak özelliği içlerine girerken yüklü, dolar bazında paralar verip, üye olmak, yani tarikat mensubu olmak. Girilince de, gördüğün tek şey, cinsellik ve sapıklıktan başka bir şeyi olmayan uçuk kaçık iğrençliklerle dolu bir cemaat. Yurt dışında binlerce müridi olan bu sapkınlar gurubu, Türkiye’nin birkaç şehrine gelip, bizim vatandaşlarımızı da kandırarak, iğrenç emellerine alet ediyorlar. Ne acıdır ki, bu uydurma tarikatların bile Türkiye’de birçok müridi var.
Peygamberimizin zamanında tarikatlar yoktu. Birkaç yüzyıl sonra çıktı. Tarikat; yol, şeyh; öğretmen, mürit; öğrenci demektir! İşte bu gibi tehlikelerden sakınmak için dikkatli olmamız gerekiyor. Çünkü ahir zaman ümmetiyiz. İmanımız kor ateş oldu! Tâbi olduğun yol, seni hakka mı batıla mı götürüyor, bunu iyi araştırıp iyi bilmen gerekir.
Evin içinde bir sessizlik oldu. Hepsi yere bakıp düşünüyordu. Rabia Hoca sakin bir şekilde:
—Yok canım! Bizim tarikatımız, hakka götürüyor. Her tarikatın kendine göre kuralları vardır. Mesela Milli Eğitimin okullarını ele alırsak, her okulun kademelerine göre kuralları vardır. Mühendis olmak isteyen mühendislik okur ve onun dersleri ile okulunu geçer, mimar olan başka dersler görür! Sonunda hepsi de mezun olunca onlara üniversiteli diyoruz değil mi? İşte bunun gibi bizim de bazı kurallarımız vardır. Allah’a daha nasıl iyi kul oluruz, okulunu okuyoruz. Yani nefsimizi cehennemden kurtarmak için o kurallar üzerinden, farz olan ibadetlerle birlikte nafile ibadetlerle nefis terbiyesi yapıyoruz. Hak olan her tarikat, aynı şeyi yapar. Onun için tarikatlarda birbirine uymayan kurallar vardır. Ama hepsi de Allah’a iyi kulluk yapsınlar, insanlara faydalı olsunlar diye güzel ahlaklı insanlar yetiştirir. Bizim mezuniyetimiz son nefeste kelime-i şahadet, diplomamız amel defteri, iş alanımız cennettir.
Nuray Hanım Rabia Hocaya bakıp:
—Güzel bir amaç, keşke herkes nefsini terbiye edebilse... Bütün suçu bu sahtekârlara yüklemek doğru değil. Suç biraz da bizde değil mi? Uyanık olup, gözümüzü açsak böyle şeyler olmaz.
Fatma Hanım sinirli bir şekilde:
—Ben hep diyorum, biz eşek olduğumuz sürece sırtımıza binen çok oluuur! Kör mü, millet de gözünü açsın! Sen mi kurtaracan milleti?
Nuray Hanım acı acı gülümseyerek:
— Böyle, bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti ile bir şeyleri düzeltemeyiz. Ne yazık ki, dünyanın kanunları gereği, fazla akıllıysan, fazla dürüstsen, hep doğruları söyleyip, insanlara da yanlışları anlatmaya çalışıyorsan, her zaman için göze batar, dokuz köyden kovulursun. Bununla da yetinmeyip, birilerinin hesabını altüst ettiğin için öldürülürsün!
Fatma Hanımın bir anda öfkesi inmişti. Nuray Hanımın bu kinayeli sözüne karşılık, Fatma Hanım, uzanıp elini tutarak:
—Sana sözüm yok kızım! Öyle sert konuştun ki! Biz şeyhimizin hiçbir yanlışını görmedik. Ne yaparsa, Allah için yapar, bize de tavsiye eder. Yapmamızı istediği ibadetler, nefsimizi terbiye ederken, sevap kazanmamıza da sebep olur. Yaptırdığı her şey, Allah için ve cenneti kazanmamız içindir.
Rabia Hoca gülümseyip:
—Sen doğru bildiğin yoldan sapma! Keşke senin gibi ben de cesaretli olabilsem! Dokuz köyden kovarlarsa kovsunlar, sen de onuncu köye anlat. Hatta on birinci köye anlat! Dünyadan kovuluncaya kadar tebliğ yap!
Nuray Hanım, Fatma Hanımın elinden elini çekip kırgın bir şekilde:
—Fatma Abla, bu yaşıma kadar hep batıla itiraz ettim. Yanlış yapan insanlarla, hep aramda bir düşmanlık oldu. Yaptıkları işin doğru olduğuna öyle inanıyorlar ki! Ne yazık ki, yanlışlarını çok geç olunca anlıyorlar. Sadece tarikatlarda yoktur böyle insanlar. Her toplumda, hatta yaşadığın çevrede bile vardır, böyle megolomanlar. Bu tür insanlar, hele yönetici durumunda iseler, çevrelerinde onlarca gönüllü neferleri vardır. Elini öpüp sonsuz bir saygı ile önünden dahi geçmezler. İradesi kaybolmuş zayıf insanlar topluluğu, yüceltip şımarttığı insanın, bulunduğu güç elinden gittiğinde, ne acıdır ki, arayıp sormayarak, bir anda yerin dibine batırırlar. O, elini öptürüp saygı ile anılan insan, bir anda yok olup gider. Bu duruma düşmüş birçok insan bilirim. Psikolojileri bozulmuş, suçunu kabul etmeyip çevresindeki insanların vefasızlığına üzülen, düştüğü durumu hazmedemeyen, içindeki fırtınayı kimseye de anlatamayıp içine bastıranları gördüm. Böyle insanları görmeyi artık içim kaldırmıyor, acıyorum üzülüyorum. Vebal var, nasıl hesap verecekler? Zor! Çok zor...
Rabia Hoca endişeli bir sesle:
—Yönetici olmak zor! Vebali çok büyük, inşallah yanlış yapmıyorumdur! İçime kurt düştü, yanlış yaptığımı nasıl anlayacağım?
Nuray Hanım Rabia Hocaya bakıp gülümsedi. Ayrıca hoşuna gitmişti Rabia Hocanın kendi nefsini sorguya çekmesi...
—Önce yaptığın iş konusunda çok bilgili olman, hatta bir yandan da kendini yetiştirip, o işin ilmini alman gerekiyor. Ben bilirim deyip, kibirli olma! Biliyorsun, Allah kibirlenenleri sevmez. Ayrıca yaptığın işi doğru yaptığını anlayabilmek için insanların kalplerine bak!
Rabia Hoca merakla kaşlarını kaldırdı.
—Nasıl yani?
—Bir kişi bile seni kötü zan ile anıyorsa araştır. Kendini sorgula. Seni sevenin de, sevmeyenin de, kalbine bak, orada görürsün yanlışını doğrunu! Bir şey daha var. Bir işi yaparken Allah rızası için yaptığını söylüyorsan, o zaman da kendi kalbine bak. O yaptığın işi gerçekten Allah için mi, kul için mi veya nefsin için mi yapıyorsun, kendini kontrol et! Allah için yapılan her işte kalbin son derece rahattır. Yok, eğer yaptığın işi Allah için yapıyorum deyip de kalbin bozulmuşsa, içinde huzursuzluk olur. Uyanık olup kendini tanımalısın, yoksa her yatağa yatışında vicdanın seni rahatsız eder.
YORUMLAR
yorum ve dualarınız için tşkler:)bu gerçekleri bugünün türkiyesinde malesef yaşıyoruz!!her köşede medyum,falcı,derin hoca,adı altında çalışarak hatta bu işi resmiyete dökerek devlete vergi ödeyenler bile var.hatta ileri gidecem devlet büyüklerinin bu şarlatanlara gidip okunduklarını (özellikle seçimlerde)özel yaşamlarına kolaylık getirsin diye muskalar yaptırdıklarını,tv lerde medyanın bazan akıl hocası haline getirildiği şeyh hoca adı altında okadar çok sahtekarlar varki bunları herkes biliyor..cahil halkın hem parasını hem namusunu alan sahtekarlarda cabası..elimden bişey gelmiyor üzülüyorum ve acizane bu şekilde deşifre etmeye insanları uyarmaya çalışıyorum daha anlatacak çok şey var ama yazamıyorum malesef:)
şeyh hocaların içlerinde gerçekten temiz insanlar olabilir onları tenzih ederim..
ablacığım çok iyi bir konuya ışık tutmuşsun bugün.
benim anlamadığım;
insanlar bu kadar saf mı olur.
eşine dahi yapmadığı hareketi,
şeyh dediği adama yapar...
çocuk bile tereddüt eder,yapmaz bu hareketi...
o kadınlar allaha değilde,
sahte şeyhe teslim olmuşlar..
ya başka şeyde isterse yapacaklarmı..
varmı böyle bir saçmalık,günahı dilini emerek almak...
peygamberimizin hayatını hiçmi okumamışlar..
bunlarınki ucuza kapatmak dini...
kısayoldan,zahmetsizce (gerçi böyle bir yol,günahtan arınma yok ama)kurtuluşa ermek...
ebu cehil bile böyle yapmazdı vesselam..
Allah sahte şeyhleri kahretsin...
eline sağlık.