- 686 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HERKES GİTTİ...HERKES GİTTİ
Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Ziyaretçiler gitmişti evlerine. Hüzünlerini, sevinçlerini, korkularını, gülüşlerini alıp götürmüşlerdi. Koyu bir sessizlik çökmüştü küçük odaya. Sen beyazlar içinde upuzun yatıyordun. Baş ucunda çiçekler, güller, karanfiller. Konuşamıyordun. Kesik kesik nefes alışını duyuyordum. Gözkapaklarını hafifçe araladığında bakışlarını tavana dikip öylece duruyordun. Dışarda yağmur yağıyordu, odada ağır bir ilaç kokusu...
Herkes gitti. Herkes gitti... Bozuk bir plak gibi aynı cümleyi tekrar ediyorum. Herkes gitti...Herkes gitti... Herkes gidecek...Herkes gidecek...Gidenlerin bıraktığı bir avuç kor yüreğimi tutuşturuyor. Her şey yanıyor, yollar, evler, binalar... Gecenin kanatları yanıyor. Ruhuma dokunuyor alevler. Ateş denizinin ortasında kalakalıyorum. Beynim zonkluyor, görüntüler silikleşiyor, dünya bütün ışıltısını yitiriyor. Bir şiire sığınıyorum:
“Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilenmeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En Sevgili
Ey Sevgili” (Sezai Karakoç)
Nöbetçi hemşirenin sesiyle irkiliyorum. Kontrol saatinin geldiğini söylüyor. Sen gözlerini hafifçe açıyorsun. Ateşini ölçüyor hemşire. Serum şiseni kontrol ediyor. Saat 02.00 olmuş. Yüzünde hiç görmediğim bir acı, tekrar gözlerin kapanıyor. Hastanenin 104 no’lu odasında bir süre pencereden dışarıya bakıyorum. Yollar ıpıssız. İki saat öncesinin koşturmacasından, trafiğinden eser yok. Gecenin huzur veren dinginliği kuşatmış her şeyi. Cama vuran aksini farkediyorum sonra. Bir mısra düşürüyorum içime: Camda yüzün, buğulu hüzün... Kalbimde, beynimde, tenimde varlığını duyuyorum. Bir tebessüm çiçekleniyor dudaklarımda. Şükür makamına geçiyorum.
Sigara içmek üzere dışarıya acil servisin önüne çıkıyorum. Yağmur dinmiş. Hallerinde refakatçi oldukları belli olan üç kişi bana eşlik ediyor.Tam sigarayı atıp içeri girmek üzereyken ambulans yanaşıyor ve genç bir kadın sedyeyle içeri alınıyor. Birden hareketleniyor hastanenin önü. Nöbetçi hemşireler, doktorlar, hasta yakınları koşturuyor. Nefes alamayan kadın gitmekle kalmak arası bir yerde duruyor. Ölümün sıcak nefesini bir kez daha duyuyorum. Kendi kendime mırıldanıyorum. Ölüm hayatın içinde, ölüm hayatın içinde...
Koridorda yürüyorum. Avuçlarında gözyaşları bir adam dua ediyor. Bir çocuk ağlıyor... Sandalyede oturan hemşire bulmaca çözüyor. Zar zor kendimi odaya atıyorum. Ayakta duracak halim yok. Sen uyuyorsun. Hemen koltuğa uzanıyorum. Gitmek, hüzün ölüm, nefes alamayan o kadın, gözyaşları içinde dua eden o adam, ağlayan çocuk ve sen ve yine sen. Göz kapaklarımın aralığından bana bakıyorsunuz. Ben HİÇ BİR şey yapamıyorum. HİÇ! Kelimeler birikiyor içimde...
Gözlerimde tutamıyorum, düşüp
Dağılıyor parmaklarımın arasında
Acı deniz, kum ve tuz
Dudaklarım kanıyor
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.