BÜYÜKLÜK ÜZERİNE
Çocukluğumuzda sık sık “sen büyüksün” sözünü duymuşuzdur. Bu sözün arkasından genellikle; oyuncağımızı bizden küçük olana vermemiz, hoşgörülü olmamız, affetmemiz, hâsılı fedakârlık etmemiz istenmiştir. Çoğu kez bu söz etkili de olmuştur. Gereğini yapmışız ya da mızıkçılık yaptıysak, kınanmışızdır. Hiç şüphesiz bu ve benzeri sözler bizlerin ve sonradan gelenlerin yetişmesinde de etkili olmuş ve olmaktadır.
Zaman yerinde durmadığı için “sen büyüksün” denilen çocuklar, gerçekten büyüdüler orta yaşlara geldiler. Bu sefer de onlara “sen küçüksün” dediler. Bu sözün arkasında da “ Haddini bil”, “Yerini bil”, “Sen konuşma”, “Sen sus” ve benzeri imalar vardı. Çocukluktaki “büyüklük” hep bizden istenenlere gerekçe yapılırken, büyüdüğümüzü zannettiğimiz zamanlarda da “küçüklük” yine aynı işlevi icra etmiştir. İnsan merak ediyor, niçin önce bizi büyük yapanlar sonra küçük sayıyorlar!.. Bizim de yerine göre küçük veya büyük olmamızda ne sakınca var?.. Bu duygularla yetişenler zamanla öğrendi ki, hep birileri bir şekilde korunmuş, kollanmıştır. Bu yüzden çocukken büyük sayılanlar büyüyünce de küçük sayılmışlardır. Bilinçaltındaki koruma ve kollama duygularının gereği bazen büyük sayılmışız, bazen de küçük.
Bütün bunları geride bırakarak gerçek büyük olmak nasıl bir durum ve duygu idi. Kimlere büyük demeli veya büyük gibi algılamalıydık. Büyüklük algılama mıdır, avutmadır, abartmadır? Büyüklük verilen bir paye midir, sermaye midir? Büyüklük bilginin doruklaştığı beyin mi, yoksa korkunun büyüttüğü dev mi? Tarihe geçmek, ülkeler fethetmek mi? Makam ve rütbe mi? Alkışlanmak mı, tanınmak mı? Büyüklük niçin yaratıldığını bilmek ve bu minval üzere hedefe yürümek mi, koşmak mı? Büyük davalara inanmak mı? Nefsini yenmek, hatta daha ileri gidip meşru zevkleri bile terk etmek mi? Darağacına, zindana kurşuna her türlü tehdit ve tehlikeye rağmen inandığı yolda yürümeye devam etmek mi? Büyüklük yanlıştan dönmek, gelişmeye açık olmak mı? Büyüklük kasım kasım kasılmak mı? Şehriyle, şeceresiyle, seciyesiyle övünmek mi? Büyüklük topluma tepeden bakmak mı, en pahalı takılar takmak mı? Büyüklük Tanrıya meydan okumak, peygamberlere kafa tutmak mı? Büyüklük şımarmak, ne oldum delisi olmak mı? Büyüklük bir parti genel başkanı olduğu halde misafiri oturmadığı için dakikalarca ayakta beklemek mi, yoksa sıradan bir makamı kırk hatırlıyla elde edip en yakınlarına bile farklı dünyalı gibi davranmak mı? Büyüklük her şey bana göre şekillensin bencilliğini savunmak mı, yoksa ben de bu değerli toplumun bir ferdiyim duygusunu taşımak mı? Büyüklük her ne pahasına olursa olsun doğrunun haklının yanında yer almak mı, yoksa zalime kol bacak olmak mı? Büyüklük devletin bir makamını adam gibi doldurmak mı, yoksa bir üst makama yaranmak adına silinip yok olmak mı? Daha onlarca soru sormak mümkün sevgili dostlar…
Ayrıca; “Sen kiminle muhatapsın?”, “Benim kim olduğumu biliyor musun?” gibi cümlelerle söze başlayanlar da toplumun büyükleri olduklarını ya da bir büyükle irtibatlı olduklarını ima etmek istiyorlar herhalde! Eh ne diyelim büyüğü çok olan toplum herhalde, bir çok konuda da dünyanın en iyileri arasındadır!..
Ama gerçekler bize birçok alanda daha çok yol almamız gerektiğini her fırsatta avazının çıktığı kadar haykırıyor. Bir yerlerde, bir şeylerde eksiklik olduğunu aslında hepimiz görüyoruz. Ne yazık ki çözümü doğru üretemiyoruz. Çünkü sonuç ortada. Aslında, büyüklük taslamak ve küçük sayılmak yerine; evren kendi ekseninde dönerken, insanın da, insan ve insanlık ekseninde dönmesine katkı sağlayabilsek ne güzel olur değil mi? Bence büyüklük; bütün küçüklüklerden sıyrılmasını bilmektir. Başkaları tarafından sevilmeyi hak etmektir. Hakk’a korkusuz, kaygısız dönebilmektir. Güle güle ölebilmektir.
Abdulkadir GÜLLÜ
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.