İKİ T’Lİ BİR DÜNYA SANATKÂRLIĞI
1-T; TISLAMA SANATI
Hemen her yerde, kıymet hükümlerini çok iyi bildiği hâlde aşağılık nefsine mağlup olan insan tipleriyle karşılaşmamız mümkün..
O insanlar ki egoist arzularının telâşını, ciddi meselelerin lâkaytlığına taşırlar. Hep menfaat reyonunda, herkesten birkaç adım öndeyken, hayır ve hasenad işlerinde cemiyetin arasından toz olurlar.
Bu manâsız, bu anlaşılması güç ahlâk fiyaskosu adeta milli servetleri nisbetinde seyreder ha.. seyreder. Onun için; ciddiyet alaya, ciddiyetsizlik alkışa tâbi tutulur. Bunun ızdırabını içinizde hissedeceğinizi zannettiğiniz anda, bir bakarsınız ki aşağılık nefs, ya Bosna’da, ya Azerbaycan’da, ya da Filistin gibi mazlum ülkelerde nüksetmiş..
Hiç böylesine milli ve manevi bir duygu olur mu? Safsata..
Onun tabiatından bu.. Nereden bilelim diyemeyiz. O Kaplumbağa ki, Dünya kadar büyük gördüğü sırtındaki kabuğundan başını çıkarıp çıkarıp tısss! diyor ve sonra da inzivaya çekiliyor. Niçin tıslıyor, hangi maksatla kabuğuna gizleniyor.? Dedik ya, tabiatından..
Bu türlü Kaplumbağa’ların tıslaması ve inzivaya çekilişleri ahlâki benzeyişten ziyade, tarihi alışkanlıktan gelen bir vakıadır. Onların apayrı bir dünyaları vardır. Kendi nesillerinin çok basit bir şekilde elde edebildikleri ve öteki nesillerin elde etmekte tereddüt edip geç kaldıkları tekniğe; hariçtekilerin bilgisayarları da, uyduları da; kısacası teknik harikaları kâfi gelmez.
Bu sebebten, geri kalmış insanlığın ananesini, hayat tarzını ve hakkını alaya alan o aşağılık nefs, o esrarengiz tabiatlı Kaplumbağa misali, faziletin Tevhid mücadelesi içinde, bin yılda fethettiği Arafat namlı Dağı, bir gün gibi kısa bir zamanda fetheder.. Ki şayet o başı kabuk bağlamış dışın sağırlığına sıkışık hayvanî müsvedde, Mü’min Âlemi’ni eze eze hedefine aldığı menziline varmışsa, bunda bir tutam ot için aşılan bir Bozkır ve Çöl sonrası varılacak bir Dağ hayâli vardır da, Hakk’ın Rızası yoktur. Amma, buna rağmen, o aşağılık nefs sahibleri, hep faziletin düşmanı olup mazlumları yerden yere çalarken üstün gelmeyi başarırlar. Niçin? Çünkü tekniğin her türlü nimetlerinden istifade edenler onlardır..
Başta ne demiştik; “kıymet hükümlerini çok iyi bildikleri hâlde aşağılık nefslerine mağlup olan insan tipleriyle her yerde karşılaşmamız mümkündür.”
Peki, Eza ve Cefa Hükümleri”ni çok iyi bildikleri hâlde, halâ zalimin zulmü karşısında ağlaşanlarla her yerde karşılaşmıyor muyuz? Karşılaşıyoruz.. Hem de çok fazlasıyla.. Ağlaşmak ve kendine ses veren ve kendinden ötede sağırlaşan bir Dünya’da inlemek neyin kârı? Niçin senin de Batı gibi, yahut da bir asırdır tekamülünü seyre durduğun Siyonist âlem kadar bir tekniğin ve ilmi davranışın yok.. Ki sen, yüz-yüzelli yılda ancak sapantaşından tüfek tetiğine terfi ederken, o zulümkârların yarım asırlık bir zaman içinde en asri kıyım makinelerine sahiblendiğini nasıl göremezsin?
Geçmiş hiçbir kıymet hükmü, gelen çağların ızdırabına çare olamaz.. Ve bu Dünya insanlığı artık ne Kılıç’ı, ne de Sapantaş’nı tanımıyor.. Tanıyanları da ezip geçiyor..
Bu itibarla Tıslama Sanatı’nın devri çoktan geçti.. Mazlumların, kendilerinin hayrına olacak şehadette mübadele ve Şeriat’ta mücadeleden kaçan kardeş İslâm Devletleri’ni göz önüne alıp, akıllarını başlarına devşirmeleri ve tekniğin her türlü imkânına kavuşmaları icab etmektedir. Yoksa Batı’nın zulüm tufanı hep, zavallılıklarından aldığı güçle başlarında esmeyi sürdürüp duracak.. İslâm Âlemi de, bir asır değil birkaç asır dahi geçse de kendisine değmeyen Sapantaşı’ndaki mazlumiyeti anlayamayacak..
2-T; TEVHİD BİRLİĞİ
Asrımızın sinesi, havada uçarak keramet göstermek isteyenlerin meçhul gölgeleriyle haşır-neşir.. Kim gerçeğin kendisi, kim gerçeği sinsi emellerine vasıta kılan mülteci sahtekâr, anlamak güç..
Anlamak için kerametçilerin ayakları yere basmalı..
İnsan; ihlâsı, sadakati, samimiyeti ve asaletiyle insanlığını tayin ederken, nedense,ekseri yanlışa elpençe duruyor. Niçin? O insan ki mefkûre üstü zannedip, bu üç meziyeti cesaretiyle yoğuramadığı için ekseri yanlışa elpençe duruyor..
Bu elpençe bize Söğüd’ü unutturdu. Söğüd’ü unutmanın bedelini de unutmuşken, hatırlamamakta ısrar ettik. Israrlar bedelleri besledi, büyüttü.. Bu ısrar ve unutkanlıklar bir zamanlar bizim (!) insanımızı tevhid ve tevellüt inkârcılığına kadar alçaltmıştı. O bizim (!) insanımız ki bir de profesördü. Onlar ve kendilerine benzetmek için avladıkları, peşine düşülen aksiyonun bir gün kendini kendinde bitireceğini dahi hesaplayamadı..
Halâ.. halâ o hesapsızlığın “sağlama”sına yorulanlar var. Şayet bu hesaptaki mizanı “teke sakal ile takoz pipo” sağlamış olsaydı, bugün tekniğine ve taktiğine hayranlık duyulan Batı, altı asır değil, altı ay bile Osmanlı’nın tahakkümünde kalmazdı. Her ne kadar Osmanlı’nın gücü Kılıç zannedilse de, her ne kadar İslâmiyet “Kılıç Dini” olarak telâkki edilse de zaferler Tevhid Bayrağı altında, “Allah! Allah!” sedalarıyla kazanıldı.
Yani; teke sakalı ve takoz piposuyla, havada uçarak keramet göstermek uğruna, mensubiyet ihtişamını unutanlar; ecdadın ruh manzarasını seyredemedikten sonra, ha profesör olmuş, ha Echel-ü Cühela, ne fark eder. Bir neslin, eşek yükü kitaptan aldığı ilim, Fatih’in Pontus Seferi adına Trabzon Dağları’nda attığı bir adıma bile denk gelmez.. Ama, insan olan insan, fikriyle ve zikriyle de Tevhid’e sevdalılık gösterirse, Pontus Yolu tepmişcesine üstünlük vasfına erişir. Peki, Tevhid’in sevdalısı kimdir, nasıl olur? Tevhid’in sevdalısı; ömür tabutunun otuz santimlik iki parçasını çaprazlayıp rahlesini inşa eden ve diskotek süs temayülündekilerin önünü tıkayarak yetişen imanlı gençliktir. Bir imanlı gençlik ki tek rehber Kur’an-ı Azimüşşan ile mücehhez, yanlışların en müessir darbesi, insanlık şeref ve haysiyetine sahiplenenler ordusu..
Kendini Allah (CC)’ın nizamına mensup ve rızasını münasip görenler.! Selamünaleyküm.!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.