'AYRILIK SEVDAYA DÂHİL' Mİ?
Başlıkta, soruya çevirdiğimiz bu sözün, ünlü şair Attilâ İLHAN’a ait olduğunu sanırım bilmeyen pek yoktur.
Ne kadar anlamlı, yerinde bir sözdür, ‘Ayrılık Sevdaya Dâhil.’ Yani demek istiyor ki ünlü şair; ayrılık sevdanın içinde. Dolayısıyla sevda da ayrılığın içinde, onun bir parçası. Hani ben gurbette değilim, gurbet benim içimde diyen bir başka şair gibi.
Ayrılık olacak ki, aşk da olsun, sevda da. Özlem, hasret olsun ki, duygulu gönüllerde aşk ateşleri yanıp, sevda dumanları tütsün buram buram. Ayrılık olsun ki, sevdaya dair şiirler yazılsın, şarkılar bestelensin. Ayrılık olsun ki, yanık gönüllerde o şarkılar efkârlı efkârlı söylensin.
Ben de otuz yıldır şiirle, edebiyatla iç içeyim. Normalde mutlu olduğumda şiir yazdığımı pek hatırlamıyorum. Yazsam bile bir elin parmağını geçmez. Hani insan keyifliyken daha çok üretebilir diye akla geliyor aslında değil mi? İşte öyle değil! Belki keyifliyken şarkı mırıldanabilir insan. Bir türkü de tutturabilir. Ama sadece söyleyebilir o kadar. Oysa o şarkı, türkü belki şairin kaleminden, bestecinin notasından, kim bilir hangi yürek yangınında pişip, ortaya çıktı bilen var mı? Mutlaka hüzünlü, efkârlı ve yapayalnız bir anda dilden, tele dökülmüştür. En azından bu yüzde seksen böyledir bizim millette.
Neden bilmem ayrılık, buruk bir acı gibi algılansa da çoğu zaman, içinde gizemli bir tat vardır. O gizemli tadı tadanlar, yüreği ucundan, kenarından yakanlardır. Hani hasretin, Ağrı Dağı gibi heybetli olduğu askerlik ocağında, sılaya ya da sevdalıya yazılan ucu yanık mektupların adıdır bir bakıma ayrılık!
Yatılı bir okulda gece yarısı, herkes uykunun derin vadilerinde yol alırken, bir çocuğun annesinin özlemiyle içini çekerek, buz gibi yatağında sessizce ağlamasıdır ayrılık!
Hani kör bir kurşuna, haince pusuya, kalleşçe hedef olup son yolculuğunda, tabutuna gözü yaşlı, bağrı yanık dört elle sarılan annenin, feryadının adıdır ayrılık!
Hani ayrılık; el-veda türünden ise, yakılan ateş, bir daha hiç sönmeyecek demektir o yürekte. Bir daha asla küllenmeyecektir ömrünce. Bir daha hiçbir hoyrat rüzgârın söndüremeyeceği ateş yakılmıştır şimdi o yaralı yürekte. Söyleyin hadi, gizemli tat bunun neresinde!
Ama bizim kastettiğimiz, (el veda’lı değil) vedalı ayrılıklarda olan buruk acının içindeki, gizemli tat. Ne de olsa ufacık bir umut ışığı vardır o tür (vedalı) ayrılıklarda. Uzun da olsa, ‘sayılı gün çabuk geçer’in avuntusu vardır yüreklerde. İşte bu avuntuyla gurbete uğurlananın arkasından yazılır ve yakılır ayrılık şiirleri, sevda türküleri. Yazan da, söyleyen de buruk bir tat alarak yazar, söyler. Yeter ki ayrılıklar, bir gün kavuşma ümidiyle başlayıp, öyle de bitsin! Vedalar sevdalara, sevdalar da mutluluklara karışsın!
Tüm okuyuculara yine de ayrılıkların hiç yok, kavuşmaların pek çok olduğu/yaşandığı bir yaşam diliyorum.
İsmail GÖKTAŞ
İ Z M İ R