- 588 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KOR ARABA'NIN İKİNCİ KISMI / ARDAHAN ÖYKÜLERİ (51)
Maya: Mazının üstüne iki diş arasında çökmüştü. Bandacı coşmuştu. Dingili andıran bu aksam; mazı’ya teker’e yükün dengeli dağıtımını yapmaya yarıyordu. Yarım metre boyunda ve mazıya oturan kısmı hilal gibi yarıktı.
Kör Arabacı kunut’un ucu ile tarif ettiği unsurları gösteriyor ve açıklıyordu. İnsan; işe yarama duygusunu yaşayınca hem mutlu oluyor hem de mutlu etmesini bu sayede yapabiliyor. İş ile meşgul olmada bunun gibidir. İşine kendini veren bir insan başka hiç bir şeyle uğraşmaz. Düğün yeri neyse, iş vasatı da onun gibidir. Oynamaktan, yanverip desmal’ı sallamaktan insan kendini alamaz.
Kor arabacı şimdi de unuttuğu "yavruları" anlatıyor. Yine kamçıyla dürtüp te gösterdi: " Tekerin, değirmisini dik çizgiyle bölen her bir alana YAVRU denir. Mazının geçtiği merkezde ki deliğede GÖBEK derler." dedi.
Tekerin sarmal dönüşü; yokuş yukarıya yuvarlanırken...Kağnı: Değirmi küre de ilerleyerek dönüyordu. Tekerin üzerine konan, at sineğinin, başı yukarı geliyor sonra başı aşağı iniyordu. Dünya’yı bilye küresi gibi görünceye kadar uzağa gidip bakınca da sineğin kağnıda ki durumuyla aynı olduğunu görürüz.
Kağnı yerkürede dönüyor. Sinek tekerin üzerinde yürüyordu. Sineğin yürümesini ise, arabacı sineğin dönmesi olarak görüyordu. Hareketlerin göreceliliği: Sineğe göre teker... Arabacıya göre sinek...
....................................
Güneş doğu’dan başlayıp batıya doğru yürüyor. Güneş ile galaksi de aynı yöne doğru dönüyor. Daima sağa taraf, spiral evren saat yönünde giderek dönüyor.Evrensel fizik yasası: vidalarda olduğu gibi açılma; soldan sağa yani dönüş batıdan doğuya doğru...Bütün dönüşümlerin yönü bu!..
Mayanın üstüne iki sırık uzatılıp ve boyunduruk da sırıkların başları birleştirilmişti. Sırıkların adı: ÜSTÜLÜK’TÜR, dedi, bandacı.
Üstülük üçgen biçimindedir. Boyunduruk yatay yönde üstülüğe ortalayarak oturur. Öküzleri başlara koşarlar. Başlarda iki samı deliği vardır. Samıları: Öküzün boğazına geçirince sambağı ile bağlarlar. Baş ağacının tam üstüne godalar gelmektedir. Öküzü süren kişi, godaları ayarlayarak direksiyon gibi koşardı arabayı.
Üstülük kağnının ana çatısını üçgen biçimi ile çatar. Üstülük: İki kol dediğimiz sırıktan teşkildir. Kolların, geniş tabanın da iki kazık, çift öküzlerin kuyruğuna yakın yerde de iki kazık çakılıdır. Sol ve öbür üstülükte kazıklar arasına tahta konurdu ki yük düşmesin. Üstülüğün zemini yani mazının üstü tahta ile döşelidir.
Üstülüğe takılan tahtanın adı: Kışkal’dı.
Baş ağacı ile boyunduruğu kayışla bağlardılar. Risalet Dede, kamçıyı bırakmış eline dıbılğa almıştı. Dıbılğayı dürte dürte işaret ederken sürüyordu. Çocukların gözü korkmuştu. Telisten bir delik açmış oradan bandanın armut tadına varıyordular. Ki gözlerinin kurdunu da bandalar kırmıştı.
Kayışın ucunda çıt çıt gibi delikten geçerek bağlamayı sağlayan ince ve küçük bir kayış daha vardı onun ismide MALUK’TU.
İrsalet Dede birinde az kalsın parmağını kopartdırıyordu. Maluk’un yerine parmağını sokmuş, malukta çözülmüştü. Kayışta çözülmesin diye parmağını maluğun yerine sokunca parmağını koparttıracaktı.
Sabunluğu gösterdi. Çocuklar dinliyor. İrsalet Dede tirad atıyordu. Anlatmak çok güzel. Dinlenilmek de çok güzel idi.
Çocuklar açıktan armutları yiyorlar. Dede görmüyordu. Anlatırken, insan’ın gözü görmüyor. Konuşmacıların hepsi söyledikleri şeyden gözlerini alıp, önlerini göremez. Göz içeride dikkati toplarken dışarıya sadece bakar. Göremez.
Çocuklar bu tekniği öğretmenlerine uygulayarak kapmıştılar.
Sabunluğunu comuş’un boynuzundan yapmıştı. Kaymak koymuştu, onu maya’ya sürerdi ki mazı sürtünmeden dolayı yanmasın.
Kor araba şarompol’e yanaşık gidiyor. Yar’dan aşağı uçsa ya, tikeleri uçurumun dibinde bulunmaz. Cemo’yu, Ziko’yu, İrsalet Dede’yi yar’a sıkıştıran
köpeklerin havlamalarıydı. Nerde ise parçalayacaklar...
Haltada ki it, öbür üç it’i azdırıyor. Kendini param parça etti, havlamaktan. Kendini haltaya vurdu. Geri çekilip zinciri boşaltıyor sonra hücuma geçiyordu. Kazık’tan kopacakmış gibi zincir esnemeğe başladı.
Kağnı, tekerleklerin üzerinde evrilerek yuvarlanıyor.
Üç nefes soluyarak, kağnının ardına düşmüş izliyorlar, kağnıyı. İrsalet Dede armutların yendiğini, telisin deliğini göremiyordu. Bu defa da köpeklerin sesi aklını başından almıştı.
Pablo Picasso’nun nefis bir tablosudur: Bir sirk’de akrobat kız, kısa etek giysisiyle yuvarlak bir balonun üstünde dengede kalma akrobatik hareketleri yapıyor. Askılı kısa etekli libasını eğnine geçirmiş. Kollarını balerin gibi açmış. Hatta daha güzel endamlı bir kaykılmayla tek ayağını balona basmıştı. Kaskatı öbür ayağını eğik tutmuş. İki kolunu tam havaya fora. Kelebek dahi daha fazla değer katamaz narinliğe.
Kor arabanın halkada devrilerek evrilen tekeri, akrobat kızın balonunuyla dairenin yoluna uymuş gidiyordu.
Yokuş yine yokuş’a aktararak devam ediyordu.
Çocuklar, gözlerinin kurdunu kırmakla meşgulduler.
Daire gibi dönen teker, yönlerin sırrında berdevam.
Bir sıvırcık gökten aktı. Öküzün boynunu bağlamış samının birine kondu. Üç nefes, üç insan gözlerinin yuvalarından çıkıp bu görünüme ağdığını gördüler. Güzellik algısı bu kadraja hapsolmuştu.
Bir sıvırcık, bir samı, bir öküzün bağlı başı...
Unsurların albenisi bakışları tutmuş bırakmıyor.
Güzelliğin algısı: Kavramların karşıtlığındaydı. Ve zihin "tutulmuş" kalmıştı. Aklın durması sonucunda " Güzel" deyip, içinden çıkmaktı.
Sıvırcık: Uçmak’ı simgeliyordu.
Samı bağlamayı.
Öküzün başı, bağlanmışlığı simgeliyordu..
Karşıt unsurlar biraraya gelmiş ve semboller de hemen de anlaşılmayınca ilk dalgayı " Güzel" yargısı ile savuşturdular: İrsalet Dede ve çocuklar.
Y.YILMAZ
06/09/2009
GEBZE
YORUMLAR
Emegine saglık Yalçıner, yine güzel bir yazı güzel bir anlatım yüreğine sağlık
B.KAYATÜRK
B_KAYATÜRK tarafından 9/6/2009 3:04:35 PM zamanında düzenlenmiştir.