- 1306 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GECE HOCALARI;mevta, kefen
MEVTA YIKAMADILAR EZİYET ETTİLER!!
--------------------------------------------------------------------------------
Mahallenin yaşlılarından bir kadın dünyaya gözünü kapayıp vefat etmiş kadını yıkamak için geldi. Hatice, yaşlı kadına yardım etmek için yeniden bir abdest aldı ve beraberce mevtanın yanına girdiler.
Mevtayı yere yatırmışlar, üzerine çarşaf örtüp, karnının üstüne bir bıçak koymuşlardı. Odaya telaşlı bir şekilde üç kadın daha girdi. Alel acele mevtayı soymaya başladılar. Hatice kadınları yavaş ve nazik olmaları konusunda uyardı ama dinlemediler. Bu arada bahçeye ateş yakıp üzerine kazan koymuşlar, mevtayı yıkamak için su ısıtıyorlardı. Biraz ileride uzun bir masa vardı. Masanın etrafını gizlemek için battaniye ve çarşaflarla örtmüşlerdi.
Battaniyeye sarılmış mevtayı, oğulları gözyaşları içinde kucaklarına alıp, getirip masanın üzerine yatırıp gittiler. Cenazeyi yıkayacak olan yaşlı kadınla birlikte birkaç kadın da mevtanın yanına geldiler. Hatice ile birlikte Fatma Hanım da gelmişti, yardım etmek istiyorlardı. Suyu ılıtıp sabunu hazırladılar. Mevtanın üstünü açtılar. Mevtanın bütün mahremiyetini ortaya serdiler. Hatice müdahale edip üstüne çarşaf örtünce yaşlı kadın sinirlenip karışmamasını söyleyince, Hatice de geri çekilip onları seyretti. Yaşlı kadın ve yanındaki yardımcıları mevtaya bol bol su döküp, ölü kesesi denilen sert bir lifle defalarca saçını vücudunu sabunladılar. Bununla da kalmayıp, adeta yola yola saçını taradılar. Hatice dayanamayıp yalvarır gibi, yapmayın dedi, ama kimse aldırış etmedi. Bir de üstüne üstelik mevtanın tırnaklarını kesmeye kalkışınca, Hatice kadınları sert bir ses tonu ile ikaz etti:
—Siz ne yapıyorsunuz? Mevtaya zulüm ediyorsunuz! O zaten Azrail’in elinden yeni çıkmış, hem utandırıyor hem de eziyet ediyorsunuz! Mevtanın saçı taranmaz, tırnağı kesilip traş edilmez.
Yaşlı kadın Hatice ye yan gözle bakarak, sert bir şekilde:
—Sen nerden bilecen! Yaşın genç!
Mevtanın yoluna yoluna taranmış olan saçını, sıkı sıkı ördükten sonra, avuç içlerine kına sürüp, elini yumruk yaptırıp, üzerine çorap geçirdiler. Daha sonra ne zaman kestiler ise, on santim büyüklüğünde, kırk adet bez kesmişler. Bezleri de üst üste koyarak mevtanın bacak arasına koydular. Hatice şaşkın ve çaresiz bir halde idi. O koydukları şeyin ne olduğunu sorduğunda, aldığı cevap Hatice’yi şaşırttı.
—O bezleri koymazsak, kadın mı erkek mi olduğu, nasıl anlaşılacak?
Hatice toparlanıp, mevtanın eline çamur gibi bulanmış olan kınayı göstererek, yine sordu. Yaşlı kadın kendinden emin bir şekilde cevap verdi:
—Kınayı da sünnet olduğu için eline yaktık. Biz anamızdan, atamızdan böyle gördük.
Hatice sakin olmaya çalışarak tane tane ifadelerle:
—Teyzeciğim, sünnet yaşayan insanlar içindir. Hem sorgu sual melekleri, mevtanın kadın mı, erkek mi olduğu anlamayacak kadar aciz mi?
Hatice eli ile başını ovuşturup içini çeker.
— Keşke mevtayı ben yıkasaydım!
Yaşlı kadın dönüp, Hatice’yi baştan ayağı süzdü. Sonrada umursamaz bir tavırla.
—Ölüyü ana halinden kesilmiş kadınlar yıkar, gençler yıkamaz!
Hatice kaşlarını kaldırıp:
—Cenaze yıkamak için menopoz şart mı?
Yaşlı kadın Hatice ye dönerek sinirli bir şekilde bağırdı.
—Kızım, git ALLAH aşkına! Senin işin gücün yok mu?
Fatma Hanım kızının yanına gelip onu dürterek fısıltıyla:
—Çık şurdan! Milletin işine ne karışıyon! Sana ne!
Hatice bu kadınlara söz geçiremeyeceğini anlamıştı. Kenara çekilip seyretmeye başladı. Kadınlar mevtayı ovalaya, ovalaya kuruladılar. Başını beyaz bir tülbentle, sıkı sıkı bağladılar. Kucaklayıp kaldırdılar. Masanın üzerine boy boy olmak üzere beş kat kefen serdiler. Mevtayı kefenlerin üzerine yatırırken de masanın kenarına kafasını küt diye vurdular. Bir taraftan gülüp, bir taraftan da tövbe ettiler. Sonra mevtayı sıkıca ilk kefene sardılar, üzerine çörek otu ile kına serptiler ve üzerine zemzem suyu döktüler. Kefen yeşile boyanmıştı. Her kat kefeni aynı şekilde yaparak sıkı sıkı sardılar. Sonra da azcık yüzünü açıp; eşini, dostunu, akrabasını çağırdılar. Yüzünü son bir kez görmek için sıraya giren akrabaları üzerine kapanıp ağlayarak mevtayı öpüyorlardı. Hatice mevtanın haline acımıştı. Ne çok eziyet vermişlerdi zavallıya... Aklına Kur’an hocasının derste söylediği sözler geldi: “Cenaze yıkamak farz-ı kifayedir. Yani bir kısım Müslümanların yerine getirmesi ile diğerlerinden düşen farzdır. Mevta yıkanırken sağ tarafı kıbleye gelecek şekilde yatırılıp incitmeden yıkanıp, incitmeden kefenlenir. Erkek mevtanın kefeni üç parçadır. Bunlar; izar, kamis ve lifafedir. Kadın mevtanın kefeni ise, beş parçadır. Bunlar da; kamis (gömlek), izar (gömleğin üzerinden örtülen), lifafe (dış örtü), himar (başa örtülen örtü), kuşak (göğse bağlanan bez parçası) dır. Mevtayı yıkayıp kefenledikten sonra, acele olarak toprağa kavuşturulması gerekir.”
Hatice iç geçirerek bağırıp ağlayan insanları seyretti. Mevtanın sağlığında arayıp sormayan, ölünce sözde acısından dövünen insanların iki yüzlülükleri, hele bir gün kendilerinin de aynı yere gideceklerini unutup ölümsüz gibi davranmaları, içini acıttı.
]