- 477 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK-37
Bütün ekibin gayreti ile şirketin bürosu temizlendi. Hakan, onları bir köşeden hayranlıkla izledi. İş bitiminde, cebinden çıkardığı bir zarfın içindeki parayı Sibel’e uzattı. Sibel, ilk işinin karşılığını içinden dualar ederek aldı.
Ayrılırken, elindeki kartvizitine Sibel’ e uzatarak, sessiz ve utangaç bir ifade ile,
“Sibel Hanım, sizi tanıdığıma çok memnun oldum. Tekrar görüşmek isterim sizinle. “
“İnşallah Hakan Bey, ama bu yoğunlukta nasıl olur bilemiyorum. Ben, şirketi daha yeni kurdum. Önümde, beni bekleyen çok zor günler bekliyor. Müşteri bağlantıları yapmam gerekiyor. Aynı zamanda yanımda çalışan ekibime de sorumluluklarım var. İşlerimi düzelttikten sonra olabilir ancak. “
“Sibel Hanım, o konuda ben size yardım etmek istiyorum. Kabul ederseniz. Yakın çevreme, sizin şirketin reklamını yaparım. Siz de gazetelere ilan verin. El ilanları bastırın. Bu şekilde inşallah, hedefinize ulaşacaksınız. Ben inanıyor ve güveniyorum. Başaracaksınız. Güçlü bir insansınız.”
“Teşekkür ederim Hakan Bey. Yardımlarınız beni memnun edecek. Telefonunuzu bekleyeceğim. “
Dedikten sonra kartvizitini çıkararak Hakan Bey’e verdi. Onu tanımak istiyordu. Peşini bırakmayacaktı. Sibel’ in gözlerinde de aynı bakışları fark etmişti. Onun tanıdığı kadınlar, o istemeden, sırf yakışıklılığı ve parası, mevkisi için kendiliklerinden gelmişti. Hiç birine de ilgi duymamış ve başlamadan bitmek zorunda kalmıştı. Sibel’ de güçlü bir kadın profili hakimdi. Belki de o yüzden çok ilgisini çekmişti. Hakan hep zoru elde etmeyi sevmişti.
Hakan, bütün çevresini Sibel’ e yönlendirdi.Gazete ve el ilanları sayesinde bir sürü iş aldı. Hepsini de hakkı ile yerine getirdi. Kısa sürede de şirket kendini toparladı ve kâr etmeye başladı.Her şey yoluna girmiş ve Sibel’ in yüzü gülmeye başlamıştı. Mutlu ve huzurluydu.
Hakan, ın elleri telefona gidiyor fakat vazgeçiyordu her aramak istediğinde. Tam aramaya niyetlendiği bir anda, telefonu çaldı. Arayan, bilmediği bir numara olduğu için resmi bir şekilde cevap verdi. Arayan o idi. İnanamıyordu.
“ Alo ! Hakan Bey. Merhaba. Ben Sibel. Benimle bu akşam yemeğe çıkar mısınız? “
Hakan, şaşırdı ve telefonda sessiz kaldı. Uzun bir sessizliğin ardından,
“Tabii ki Sibel Hanım. Memnuniyetle. Nerede buluşalım.?”
“Ben, sizin şirkete gelirim. Oradan gideriz. Olmaz mı ? “
“Tabii ki. Bekliyorum ben sizi.”
O akşamki yemeğin ardından, arkadaşlıkları uzun bir süre devam etti. Birbirlerini iyice tanımış ve arkadaşlık aşk’a dönüşmeye başlamıştı. Evlilik için erken olduğunu düşünüyordu her ikisi de. Aşklarının,olgunlaşması ve birbirlerine olan güvenlerinin sarsılmaz bir hale gelmesini bekliyorlardı.
Bir kadının aklı ve çalışması sonucu, sokaklar ve pavyonlardaki sayı azalmış, artmamıştı.
Gülistan’ ın amcasının oğlu İbrahim, sürekli olarak çeşmeyi kontrol ediyor fakat ele avuca sığacak bir şey göremiyordu. Saplantı haline gelmişti o asker. Kendi kendine sorular soruyor, cevabını bir türlü bulamıyordu.
O, Gülistan’ a karşı çocukluğundan bu yana platonik aşk taşımıştı yüreğinde. Onunla, o yüzden yüz yüze geldiğinde, gözlerini kaçırırdı. Baktığında anlaşılmasından korkardı. Gördüğü anda, eli ayağına dolaşır ve hemen onun olduğu mekanı terk ederdi. Gülistan’ ın ise hiç haberi yoktu bu durumdan. O, kendisine hep ağabey gözüyle bakmıştı. O, o şekilde davrandıkça İbrahim daha çok bağlanıyordu ona. Tutku haline gelmişti Gülistan onun için. Her an onu düşünüyor ve hayaller kuruyordu geleceğe dair. Olumsuz düşünmeye kalktığında da kendi kendini teselli ediyor ve içinden “ vermezlerse ben de kaçırırım. Başkası ile evlenmeye kalkarsa da önce onu öldürürüm, sonra da kendimi. “ Diyordu. Bu hayallerin içinde de genellikle uyur kalırdı yatağında.
İsteme olayının ardından çok asabileşmişti İbrahim. Sakin olan genel yapısı, reddedilmesinin ardından çok değişmişti. Yüzü hiç gülmüyordu artık. Amcasına karşı kin beslemeye başlamış ve her fırsatta ondan intikam alacağını söylüyordu ailesine. Babası onu sakinleştirmeye çalışıyor, onu rahatlatacak sözler söylüyordu. Bu konuşmaların ardından rahatlayan İbrahim, kendi düşünceleriyle baş başa kaldığında tekrar eski halini alıyordu.
Bu durum, babasının ve annesinin de dikkatini çok çeker olmuş ve endişelenmeye başlamışlardı. Annesi, babasına baskı yapıyor ve kardeşini ikna etmesi hususunda telkinlerde bulunuyordu.
Ertesi sabah Hidayet bey ile Müjde Hanım, minibüse binerek yola çıktılar. Minibüsün şoförüne ilk bindiklerinde, nereye gitmek istediklerini söylemiş olmanın rahatlığı ile etrafı seyretmeye başladılar. Gittikleri yeri bilmedikleri için nerede ineceklerini de kestirememişlerdi. Köyün bitiminde, minibüs şoförünün,
“ Son durak!“
Demesiyle, kendilerine geldiler. Hidayet Bey oturduğu yerden şoföre,
“Oğlum, ben size adresi söylemiştim. Burası neresi? Biz, buraların yabancısıyız. Biz, Jandarma karakoluna gideceğiz. Yakınlarda bir yerde inmemiz gerekiyordu.Bize yardımcı olur musun? “
Minibüs şoförü, bıyıklarının altından pis pis sırıttı. Eline bir fırsat geçmişti. Şehir züppesi olarak gördüğü bu insanlara azıcık yürüyüş iyi gelir diye düşünmüş olacak ki,
“ Amca, bak yakın zaten. Şuradan yukarıya doğru biraz yürüyeceksiniz. Ben götürürdüm sizi ama acil bir işim var. Zamanım yok. “
Dedikten sonra yolcuları indirdiği gibi ters yöne doğru hareket etti. Yolun kenarında, etrafına merak içinde bakıyorlardı. Biraz yürüdükten sonra sağlık ocağının binasını gördü Hidayet Bey. Adres sormak için içeri girmeye karar verdi. Müjde hanım da arkasından onu takip etti. İçeri girdiklerinde, kapıda Meliha Hemşire ile karşılaştılar. Meliha Hemşire, her zamanki güler yüzlü haliyle karşıladı onları.
“Hoş geldiniz ? “
“Hoş bulduk Hemşire Hanım. Biz buraların yabancısıyız. Biz, Jandarma karakoluna gidiyorduk. Ama şoför bizi aşağıda indirdi. Bize yardımcı olabilir misiniz?”
“Tabii yardımcı olurum. Yalnız , siz şöyle oturun. Biraz dinlenin. Kimi arıyordunuz? “
“Bizim oğlumuz askerlik yapıyor o karakolda. Ahmet Astsubay, telefonda tarif etmişti fakat biz etrafı seyretmeye dalınca kaçırdık zannediyorum. Telefonda, biraz yürüyeceksiniz demişti ama. “
Ahmet Astsubay adını duyan Meliha Hemşire, hemen telefona sarıldı. Karakolun numarasını çevirdi ve Ahmet Astsubay’ı bağlamalarını istedi. Telefonda ona olan biteni kısaca anlattı.
Telefonu kapattıktan sonra konuklarına dönerek,
“Siz dinlenin lütfen. Ben , Ahmet Astsubay’ ı tanıyorum. Aradım şimdi. Araç gönderip sizi aldıracak. Ben geliyorum. “
İçeriye gitti. Çaydanlıkta kaynamakta olan çaydan üç bardak çay doldurarak, tepsiyle konuklarının yanına geldi. Onun bu misafirperverliği Hidayet Bey ve Müjde Hanım tarafından sevinçle karşılanmıştı. Yorgunluklarının üzerine ilaç gibi gelmiş olmalıydı.
Kapıdaki araç sesiyle yerinden kalkan Meliha Hemşire, merdivenlere doğru yürüyen Ahmet Astsubay’ı ve arkasındaki Halil’ i gördü.
“Ahmet Astsubay geldi. “
Kapıya yöneldi. Konukları da oturdukları yerden kalkmış,Ahmet Astsubay’ ı beklemeye başlamışlardı. Ahmet Astsubay önde Halil arkada içeri girdiklerinde, Müjde Hanım’ ın çığlığı yankılandı odada,
“Oğlum! Halil’ im! “
“Annem! Güzel Annem! Babam ! “
İkisi sarmaş dolaş olmuş ve sımsıkı kenetlenmişlerdi. Hidayet Bey, Ahmet Astsubay’ a yönelerek onun elini sıktı. Sonra o da katıldı o karşılaşma merasimine. Bu manzara karşısında, Meliha Hemşire ile Ahmet Astsubay da hüzünlenmiş, öylece bakıp kalmışlardı.
Onları orada yalnız bırakarak öbür odaya geçtiler. Konuşmadan sadece gözlerini birbirlerine dikmiş bakıyor, konuşmaya çalışıyor fakat bir türlü başaramıyorlardı.
Sonra Ahmet Astsubay, kısaca Halil’ in durumunu anlattı. Meliha Hemşire, gelen konukları kendine çok yakın hissetmişti. Özel durum nedeniyle ilçeden buraya gelip gitmelerinin zor olacağı düşüncesiyle, onları kendi evinde misafir edebileceğini söyledi.
Bu teklif karşısında, Ahmet Astsubay’ ın Meliha Hemşire’ ye olan hisleri bir kat daha arttı. Yüzüne, hayranlık ve sevgiyle baktı bir kez daha. Yeminini bozmak üzere olduğunu hissediyordu. Sevdiği kadının ölümünden sonra kalbi bir kez daha atıyordu aynı şekilde.
Dışarıya çıktı ve Meliha Hemşire’ nin düşüncesini aktardı. Konuklar bu teklife çok sevinmişti. Hiç tanımadıkları halde Meliha Hemşire onları lojmanında misafir edecekti.
Bu habere en çok Halil sevinmişti. Sanki, ailesinin gelmesiyle Gülistan’ a bir adım daha yaklaşıyordu. Gözlerindeki sevinç ışıltıları parlamaya başlamıştı bir anda.
DEVAM EDECEK !
YORUMLAR
HALİL'İN ANNE VE BABASININ GÜLİSTAN'I İSTEMEK İÇİN ASKERLİK YAPTIĞI YERE GİTMELERİYLE ROMANIN İÇERİSİNDE HEYECANDAN SÜRÜKLENMEYE BAŞLAYACAM YİNE..."ACABA KIZI ALABİLECEKLER Mİ,ALAMAYACAKLAR MI FALAN FİLAN.TANSİYONUMU SIK SIK ÖLÇMELİYİM BU ARADA KALPTEN GİTMEMEK İÇİN...
HELALIN VAR KARDEŞ.TEBRİKLER...