Bir Ağustos Günümün Ramazan Esintisi
.....................................................
Güne sevinçle uyandım.
Nedeni ramazan orucunun içime,dışıma kattığı tarifsiz huzurdu,mutluluktu.Gözlerimi yeni hayata açar açmaz bunu hissettim...
Gerçi oruçtan dolayı midem biraz ekşiyordu ama ben nefes aldıkça,dışarıya kendimi saldıktan sonra midemde hafiflik,kalbimde hoşluk hissettim...Rahatsızlık vermeyen bir seviçti bu...
Dışarıda mis gibi bir ağustos meltemi vardı.yeni yıkadığım,yeni su serptiğim yanaklarımı bir güzel okşuyordu tatlı esinti...
Şehir ise hala uykudaydı.Şehiriçi arabaları bekleyen kaldırım sakinleri dışında insana rastlamak mümkün değildi.Onlar da çalışan işçi ve memurları temsil ediyordu benim gibi büyük olasılıkla.Sanırım sahura kadar,uyanık kalan bedenler uykunun keyfini çıkarıyorlardı,Ramazan Orucu’nu bahane ederek.Ha bir de sokakları bir güzel temizleyen çöpçüler vardı,haklarını yemeyelim,onları da gördü keskin bakışlarım...
Kendi kurumumun servis arabasını beklerken,beklediğim ağacın üstünde birlikte haykıran sesler duydum.Kulak kabartınca ötüşenlerin serçeler olduğunu hemen anladım.Bu yaratık,bu sevimli kuşlara,orkestra korosu halindeki konserlerine bayılıyorum doğrusu.Nedense cık,cikleri beni hiç mi hiç rahatsız etmez.Dinledikçe dinlemek isterim onları,dinledikçe kendimi kaybederim hemen.Bu sabah da öyle oldu.Beş dakikalık servis bekleme seansım şahane geçti.İkinci mutluluğumu yaşadım sabah sabah.Bunu da ramazan orucunun kerametine bağışladım hemen...
Neyse...Nedense bu sözcüğü hiç sevmem.Ama ağzımdan çıktı bir kere.Ben de yazmak istedim onu.Neyse...Bak gene söyledim.İnşaAllah üçüncüsünü dilime pelesenk etmem...
Sallana sallana hızlı gelen ömürlük servise bindim.Şoför ve bir ben vardım.Bizim şoför Midyatlı.İri mi iri yapılı bir adam.Adı namıdeğmez Abdulkerim.Arabayı çok sert sürer.Sanki o arabayı değil de,araba onu sürüyor hissine kapılıyorum onu direksiyon başında bulunca.Ve ne zaman servisi onun ellerinde olduğunu görsem,bir fatiha üç ihlas okurum.Kaza geçirir diye ödüm kopar.İş yerine ulaşıncaya dek de,dilimde dualar,niyazlar eksik olmaz...
İş yerime ulaşır ulaşmaz,
Allah şükürler çekerim üst üste her zaman olduğu gibi.Sağsalim ulaştım diye,aklımdan adaklar kesmek de geçmiyor değil hani...
İşte yapacak fazla bir şey yok.Beş on dakika süren günlük rutinlerimi yaptıktan sonra,boşta kalıyorum çoğu vakit.Ve ne yapayım hale düşüyorum doğal olarak...
Ama genelde evde,nette ve/veya işte olsun takıldığım bir internet sitesi var:EDEBİYATDEFTERİ...Bilmiyorum ama ben bu sitenin muptelası,aşığı,vurgunu olmuşum.Esir almış beni.internet dünyamın vazgeçilmez sitesi o.Edebiyatdefterine takılmaktan nedense hiç sıkılmam.Orada soluklanmak,şiir okumak,yazıları takip etmek ve şiir eklemek dahası dostlarla muhabbet etmek acayip bahtiyar eyliyor bendenizi...
...............................................
ADımyalnızlık
28 ağustos 2009,,,10.16
YORUMLAR
küçücük şeylerin verdiği mutluluk ne kadar büyük değil mi...serçelerin ötüşlerini keşfetmek,kedilerin pişkince gelip geçişleri..güvercinlerin kondukları saçaklar...hepsi küçücük şeyler ama bize kattığı duygulara bak birde
para ile satın alınması mümkün değil...
Ya oruçla ilgili...akşama kadar çekilen susuzluk açlık ezan okunmaya başladığında yerini nasıl bir huzura bırakıyor..
dün akşam hanımla mutfaktayız..ben salata yapacağım...eşim takılıp duruyor...tabağa doğradığım salatalıklardan bir parça canım çekti..hanıma dedim ki,
şimdi başımda polis olsa
jandarma beklese ve her elimi uzattığımda bir jop vursa ben ne eder eder bu saalatalıkları yerdim...ama bak şimdi tabak önümde yiyemiyorum..eşim dedikik;
inanmak işte böyle bir şey...küçük bir not ama mutluluk verici bir şey...
senin yaşadıklarında öyle...bütün bunlar aslında yaşamak yanımız...sevgimizle yüreğimizde hissettiklerimiz...gerisi boş..gerisi fasa fiso...
güzel ve duygulu bir yazı okudum...çok hoşuma gitti ve bende mutluluğumu bir iftar anekdotu ile paylaştım...mutluluk en ucxuz şey..sevgiler saygılar