- 755 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
yazdım işte...
Gözlerimi öylece dikmişim bir noktaya farkına varmamışım,büyümüş o noktalar sonradan, kocaman bir pencere olmuş iç dünyama. O dünyaya neler çizmemişim ki bakışlarımla...
Etraftan gelen sesler hep birer kapı olmuş ve her bir sesden ayrı bir dünyaya açılmışım...
içim sıkılıyormuş, taa böğrümde bir buhar boğmuş beni...(yazmayı bırakmışım bir müddet)
Sigara yakmışım...Gerçekten bu sıkıntı boğduğu için yazmışım bu yazıyı... Bir müddet önce okumaya çalıştığım yedikıta dergisini tekrar okumaya başlamışım. yazmak için aklıma birşeyler diye...
Sesler, sesler gelmiş açık penceremden apansız. az önce kocasıyla kavga eden kadının sesi. Kocası yanından gidince kendi kendine söylenmiş kızgıncak. Onun sesiymiş gelen.
başka sesler çalınmış kulağıma sonra birden, üst komşuya gelen misafirlerin lakırdılarıymış. şekeri çayda eriten kaşığın heyecanla bardağa çarpışının sesi eşlik etmiş sonra.
Benim için tüm bu sesler gökyüzü mesafesindeymiş. Onlar tepede ben aşağıdaydım. ben yeryüzü onlar gökyüzü olmuş sanki. ben bodrum katta oturunca. Bu sesleri duymuşum işte benim yedikıtayı okuyuşum sırasında.
Yazmaya bırakışımın ardında kaç dakika geçmiş bilememişim, sigara yarıda.
Tekrar başlamışım yazmaya...
Ezan okunmaya başlamış;yatsı ezanı allahü ekber Allahü ekber... Uzandığım yerden doğrulmuşum dizlerimin üzerine, başım dönmeye başlamış, avuçlarımın arasına almışım başımı, dizlerimden kıvrık vaziyette, başımı yatağa yaslamışım...
Hayye asselah Hayye asselah...(haydi namaza)
’’Ayşe bir bardak daha alayım çayın güzel olmuş, yarın kızlar gelecek izmir’den...’’ düşüncelerimden tecrit olmuş misafir kadının sesi belleğimi uyandırmış birden.
Bu şekilde ne kadar zaman kovalamış beni hesabını yapamamışım...
’’Hayye Al felah... hayyeal Felah...(haydi kurtuluşa) ezan sesi aniden kolumdan tutup geçmişime atıvermiş beni...teravih gecelerinde itişip kakışıp camiye girişimizi,arkadaşlarımız namazdayken pabuçlarını saklayışımızı, bir ihtiyar yüzünü ekşitmesede gülüşmeye devam etsek düşüncesini, iftar vakti akşam ezanı okununca, camiye gelen iftarlık börekreli yeyip namaz kılmadan gidişimizi ve bizim bu adtimize gıcık olan cami cemaat zevatını...
Bunalmışım iyice, kollarımı açarak yatağa sırt üstü uzanmışım. gözlerimi rehin almış tavanın beyazı... yazmaya ilham olmayışı perinin terk edilişim onun tarafından ve periye kızmışım bu akşamki yanlızlığıma terk edişi beni mülteci gibi yazıyı birleştiremeyen beceriksizler kampına atışını...
’’Tek bildiğim hep aynı şeyi yapışı, bu koca aksi adam yıllar oldu hep aynı, nerde bana verdiği sözler. Ah Necati, kafasız necati’’ kadının kocayla kavga edişinden itibaren bilmem kaçıncı yazıda kaçıncı cümlesidir bu bilememişim. Duygularım beni sıyırdı sıyıralı bu alemden.
Kadının cümlelerinin beceriksizliği ve devrikliği yazıyı oluşturamamışımın kızgınlığının son kefesine koymuştu beni.
Sırt üstü yatışından bir gayretle yana dikiyorum bedenimi.Yine sesler...
’’Oğlum yapma dedim. Bi ağız tadıyla çay içirtmedin’’ demiş kadın ’r’ yi yutmuş bir derken.
Perinin beni terk edişinden muzdarip iken aklıma bir hikaye geliyor ve Porlock şehrinden gelen adam gibi biri gelmiş kapıya zili basmış. Kapıyı açıp savuşturuyorum geleni. Ve ben tıpkı o hikayedeki yazıcı kise gibi Porlock şehrinden gelen adamın haltıyla yazacaklarımı unutuyorum ve perini karşıma geçip gülüşünü görür gibi oluyorum. Porlock’tan gelen adam misali kapıma periden önce davranan kişiye bahane ediyorum periye... ve sitem tabiki. Perinin geç kalışına...
NOT: Porlock şehrinden gelen adam tabiri şurdan gelmektedir....zamanında bir yazar yazı yazmaya başladığı anda porlock şehrinden bir adam gelir. Yazar aklındakileri unutmamak için gelen adamı aceleyle savuşturduysada, yazısının başına geçtiğinde yazacaklarını unutmuştur...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.