AYRIK OTUNUN HİKAYESİ
Hasan Efendi hayatı boyunca çiftçilikten geçimini sağlamış,oğullarını,kızlarını topraktan kazandığı ile okutmuş onları elleri ekmek tutar hale getirmişti.
Hayat mücadelesi içinde fırsat bulupta kendine bir ev bir tarla alamamıştı.Yıllar öyle hızlı akıp gitmişti ki o bile şaşırıyordu.Çevresinde gözağrısından başka hiç kimse kalmamıştı.
Bir gün evlatları birleşip Hasan Efendiye bir tarla almaya karar verdiler.Zira babaları yıllarca başkalarından icar tutulmuş tarlalarda ömrünü harcamıştı.Onun için bir şeyler yapmalıydılar.Bu düşüncelerinin babalarına açtılar.Hasan Efendi ilk defa gerçekten kendisi adına mutlu olduğunu hissetti.Şimdiye kadar mutlulukları hep çevresindekiler içindi.
Çocuklarına hep başkalarının ayrık otlu tarlalarında çiftçilik yaptığını,iyice araştırıp temiz bir tarla almalarının kendisini mutlu edeceğini anlattı.Tarlayı bulma işini Hasan Efendi`ye bıraktı çocukları.
Hasan Efendi günlerce çevresindeki satılık tarlaları araştırdı. Nihayet Rüstem Bey`in köye yakın olan tarlasını almak istediğini evlatlarına bildirdi.Tarla hemen alındı.Ama tarlada ne tarla... Ne ekersen üç katı,beş katı veren cinsten verimli bir tarla.Bir tane bile yabancı otu bulunmayan kaymak gibi bir tarla.
Hasan Efendi keyifli ,evlatları babalarına yardımları dokunduğu için gururlu.
Bir kaç yıl öyle iyi ürün alıyor ki Hasan Efendi köyde kendine güzel bir ev yapıyor.Bir gün tarladaki ürünü kontrol ederken bir ayrık otu görür tarlada .Bilir ki ayrık beladır.Ayrık tarladaki ürünün düşmanıdır.Ayrık otunu kökleyip fırlatıp atıyor yola.Günler sonra yine gezerken bakıyor ki aynı yerde bir ayrık otu daha.Öncekinden kalan küçücük kök dal budak sarmış etrafa .Yine aynı şeyi yapıyor.Aynı şey beş altı defa tekrarlanıyor.
Hasan Efendi çok kızıyor eline kazmayı alıp ayrık otunun kökünü toprağın derinliklerinden hiç bir parça bırakmadan söküp alıyor.Alıp eve getiriyor.Hanımına bu ayrık otu kökünü evin sahanlığındaki taşın üzerine koymasını ve kendisi söyleyene kadar orada bekletmesini söylüyor.
Aradan tam tamına yedi yıl geçiyor.Bir sabah Hasan Efendi bakıyor ki ayrık otu yok olmak üzere eçiş bücüş bir şey halini almış.Kendi kendine :"Gördün mü gününü,insanoğlu ile inatlaşmak seni ne hale getirdi bak."diye söylenerek eline alıp evin bahçesine fırlatıp attı.
Bir kaç gün sonr, toprağa düştükten sonra can bulan,filiz vermeye başlayan ayrık otunun kendi kendine,kendi dilince şöyle dediği söylenir : " Ulan adamın zoruna bak deli midir nedir AZ DAHA KURUTACAKTI BENİ "Ve yağan bahar yağmurlarıyla birlikte Hasan Efendi`nin tarlasında değil ama evinin bahçesinde pek çok ayrık otu el vermeye başlar.
Bu hikaye gerçek mi değil mi bilinmez.Ama bilmemiz,ders almamız gereken şeyler olduğu çok açık.Yaşamın zorlukları karşısındaki mücadelemiz ayrık otu inatçılığında olmalı.Yaşadığımız hayatın anlamlı olmasının iki ayağı var.Bunlardan biri de yaşamda karşılaştığımız, çözmekte zorlandığımız sorunlarımız değil mi?Dümdüz yolda ilerleyen şoförün kaza yapma olasılığı rampalı,virajlı yolda giden şoföre göre daha fazla değil midir?Öyledir.Ya da en azından uyuma olasılığı bir kaç kat daha fazladır.Beyin sürekli bir şeylerle meşgul olursa uyuma olasılığımız azalır.Ama dingin bir beyin rehavate girer.
Hayatınızda aşmaya gücünüzün yeteceği engellerinizde olsun. Kafanızı,beyninizi dinlendirebileceğiniz rahatlatıcı molalarınızda.