MASALSI ÖYKÜ/OKYANUS ÖTESİNE
Üniversiteden yeni mezun olan üç genç kız şehrin merkezindeki büyük parkta hatıra fotoğrafları çektiriyorlardı. İçlerinde bir tanesi:"Hadi şimdi de ikiniz yan yana gelin de ben sizi çekeyim." Fotoğraf çekecek olan genç kızın gözleri maviydi. Mavi gözlü genç kız diğer iki arkadaşından yaklaşık olarak iki metre uzağına çekildi. Geriye kalan iki arkadaş gülümseyerek poz verdiler. Fotoğrafı çeken genç kız tam deklanşöre bastı ki fotoğrafını çekeceği iki arkadaşının arkasında kalan ana caddeye çıkan merdivenlerden kırmızı tişörtlü ve mavi kot pantolunlu bir erkek ile o erkeğin elinden tuttuğu mavi gömlek,gri kapri giymiş bir kadın çıkıyorlardı. Mavi gözlü kız o iki kişinin kadraja girdiğinin farkında değildi.
**
Penceresi apartman boşluğuna bakan yatak odası. Odada bir masa,masanın yanında karşılıklı iki sandalye ve bir televizyonla masası. Masanın bir tarafına yerde mavi renkli
bir erkek pantolunu üzerinden çıkarıldığı gibi. Öylece. Sandalyenin üzerinde kırmızı bir erkek tişörtü. Diğer sandalyenin üzerinde ise mavi renkli bir bayan gömleği,Sandalyenin hemen yanıbaşında yerde gri renkli bir bayan kapri. Üzerinden çıkarıldığı gibi.Öylece. Ve bir yatak,yatakta bir kadın başını erkeğin omzuna dayamış ,adamın eli kadının sağ memesinde. Yatağın yanıbaşındaki kalorifer peteği üzerinde bir sütyen ve bir erkek küloto.
Kadın"Bana bir masal anlat."dedi.
Adam"Olur yalnızca bir şartla,ben bir yere kadar anlatacağım,devamını sen getireceksin."
kadın"Olur."dedi.
Adam anlatmaya başladı:"Zamanın birinde bir çiftlik evinde evli bir çift yaşarmış. Bu çiftin bir de on yaşında dünyalar güzeli bir kızları varmış. Mutluymuş mutlu olmalarına ama her masalda olduğu gibi istenmeyen şeyler bu güzel kızımızın başına da gelecektir. İlkin annesi ölmüş,babası bir sene dayanmış ,bakmış olmuyor gidip bir tane dul kadın bulmuş ve evlenmiş. Bu kadının bir de güzel kızımızın yaşıtı iki tane de kızı varmış. Babası sağ olduğu sürece bir şekilde geçinip gitmişler derken masalımızın mutsuzluk değerini biraz artıralım ve kızın babasını da öldürelim. Babası sağ olduğu müddetçe ses çıkartmayan üvey anası cadılığını göstermeye başlamış. Diğer kızlarının bir dediğini iki etmezmiş ama söz konusu o olunca bir hizmetçiden farkı yokmuş ev içinde.
Aslında o da bir nevi hizmetçilik yapmak ister gibiymişl. Ancak kendini ev işlerine verdiği müddetçe acılarını unutuyormuş. O kadar yorulurmuş ki akşam ancak sönmüş sobanın yanına kıvrılıp yatması için gereken takati kendinde bulurmuş.
Ve günlerden bir gün o ülkenin kralı bir balo vereceğini ilan etmiş. Ülkenin tüm genç kızları davetliymiş. El altından kralın oğlunu evlendireceği ve ona münasip bir genç kız bulmak için böyle bir balo düzenleneceği haberi yayılmış.Üvey ana da kızlarını süslemiş
püslemiş doğruca şatoya doğru yola koyulmuş. Tabii bizim güzel kız evde kalmış ama o da gitmek istiyormuş. O kadar çok istemiş ki içindeki o istek periyi yürekten yakalamış.Peri gelip buna yardım etmiş. Balkabağından araba yapmış,köpeklerden muhafakar,farelerden at,ve ağaç yapraklarından da giysi yapmış ama bir de tembihte bulunmuş:Saat tam gece yarısı burda olacaksın."
Adam burda durdu,kadına:"Hadi sen devam et"
Kadın anlatmaya başladı:"Bizim kız yola çıkmış,şatoya varmış,içeri girer girmez hiç kimse onu takmamış.Çünkü elbisesi olsun arabası olsun diğer davetlilerin elbise ve arabalarından daha aşağıymış. Tanıdık tek üvey annesi ve üvey kardeşleri varmış,onlar da onu görür görmez başka tarafa yönelmişler. Bir ara üvey anası:"Eve gidince sana gösteririm benden izin almadan buraya gelmeyi"demiş. Derken kralın oğlu merdivenlerden inmiş.
Kralın oğlu küçüklüğünden geçirdiği çiçek hastalığından dolayı yüzü mayın tarlası gibiymiş. Ayrıca kısa boylu,şişman biriymiş.O kadar iğrenç biriymiş ki hiç kimse buna yüz vermemiş. Sadece bizim güzel kız kralın oğluna yanaşmış,sohbet etmiş. Kralın oğlu ondan çok etkilenmiş,ondan kendisine ayakkabının tekini hatıra olarak vermesini istemiş. Bizim kız da kabul etmiş. Aslında kralın oğlu da isteğinin abes olduğunu biliyormuş ama bu kızla bir daha karşılaşmak istiyormuş. Evin adresini istemeye utanmış,aklına da bu gelmiş. Bizim kız bakmış bir ayağı çıplak,diğer ayağında ayakkabı var,fazla rezil olmamak için gece yarısına daha üç saat olduğu halde evin yolunu tutmuş.
Sonra bir gün tellallar her tarafı gezmişler ellerinde bir ayakkabının teki ile. Bunu öğrenen tüm genç kızlar saklanmışlar. Çünkü ya ayakkabı onların ayağına olursa. O çirkin kralın oğlunun koynuna girmektense ölmeyi dilemişler. Tek ortada kalan bizim kız olmuş. Ve muhafızlar o köye de gelmişler,bir genç kız bulmanın sevinci ile hemen ayakkabıyı denemişler ama ayakkabı bizim kızın ayağına da olmamış.
Onlar ermiş muradına biz de çıkalım kerevetine."
***
Ertesi gün üç genç kız fakültenin önünde oturmuş bir önceki gün çektikleri fotoğrafları inceliyorlardı. Mavi gözlü genç kız eline bir fotoğraf almış incelyordu:"Kızlar ben bu fotoğrafı yırtıyorum. Arkanızda kırmızı tişörtlü bir adam ile mavi gömlekli bir kadın da çıkmışlar."
Diğer iki kızdan biri:"madem çekiyordun başlarını niye almadın. "
Üçü güldüler.Mavi gözlü kız fotoğrafı yırttı,çimlerin üzerine attı..Rüzgar her bir parçasını bir tarafa savurdu.