Nuriye Dündar'ın ''Gece Bulutları'' Şiirinin Eleştirisi
Nuriye Dündar’ın ’’Gece Bulutları,’’ Şiirinin Eleştirisi
Umudun Türküsü Şiir ve fıkra Grubu üyelerine
Ali Özen
Bugün, 06:52’da
...........Bir uçak iner, bir kadın düşer geceye. Gecenin karanlığı içinde baştan başa şiirdir o. Saçları lodosun esintisiyle oynarken o memleketinin özlemiyle yanarak tutuşur sanki.
........Belki bu yoldan daha önce milyonlarca kişi geçmiş, başka yerlere akmışlardır. Ama onlarun hiç birisi İstanbul’u ve yurt özlemini bu denli güzel anlatmamıştır.
’’başında gümüş tacın
gece bulutları altında çırılçıplaktın
istanbul ’’
.........Bu üç dizelik bölümde bile bir şair yüreğinin attığını damarlarındaki titreşimleri anlasrınız. Çünkü o, memleket solumaktadır. Özlemler daraltmıştır yüreğini.
ışık sağıyordu venüs’ün suskunluğu
ay halesini kıskanıyordu gözlerinden
poseidon mavisinde sırılsıklamdı
umutların
.........Elbette onun da umutları vardır. Bir anda umutları İstanbul’ la özdeşleşir. İstanbul ki Venüs kadar güzel, Venüs kadar tutkulu. Venüs kadar baştan çıkarıcıdır.
uzaklardan sevda taşırken gümüş kanatlı
gürültücü kuşların
tutunup samanyolu’nun kozmik duvağına
efsunlu iniyordum düşlerine
.................‘İstanbul’u bu güne kadar kimler anlatmadı ki. Hangi şairin dizesinde İstanbul dile gelmedi ki. Bazen Nedim oldu inledi gazellerde, şarkılarda, bazen Yahya Kemal oldu semt semt gezindi sokaklarında. Bazı Orhan Veli Kanık oldu girdi şiir bahçemize. Çığlık çığlık sesini duyduk İstanbul’un. Martıların çığlıkları insan sesine karıştı.
İşte İstanbul bu kez Nuriye Dündar olmuş. Şiirden İstanbul mu soluk alıyor, Nuriye mi anlayamıyorsunuz. Çünkü ikisi de birbirine öylesine özdeşleşmişler ki. Sesleri birbirine karışıyor. Gürültücü kuşların sevda taşıyan kanatlarında buluyorsunuz onları.
..............İşte o da efsunlu inmiştir İstanbul’a. İstanbul ona karışmıştır o da İstanbul’a.
devasa yalnızlığında bilmem kaçıncı hazirandın
kimsesizliğin ayak izlerinde
benim kadardın
istanbul
..............Bir Haziran günü inersen İstanbul’a artık zaman da seninle birlikte yol alır. İstanbul zamanla özdeşleşir. İstanbul kimsesizliğiyle artık bir Nuriye Dündar’dır. Ya da Nuriye Dündar bir İstanbul olmuştur.
iğneli yaprakların fısıldaşırken irem kuytularında
nar kızılı serap
hasret kanıyordu çöl yanına
.................İstanbul’a bu güne kadar kimler gitmedi ki. Ama aynı şeyleri gördükleri halde İstanbul’u bu kadar güzel anlatamadılar, dile getiremediler. Bu şiir Orhan Veli’nin, Yahya Kemal’in şiirleri kadar güzel, belki onlardan daha mükemmel. Çünkü bu şiirde bir kadın duyarlılığını, onun sıcaklığını buluyoruz.
aldırmadan binlerce yılın yorgunluğuna
altın sarısı yelelerine rüzgâr dolduruyordu
troia atın
dalıp zeytin soluklu ida akşamına
yedi benli türkülere gömülüyordu vuslatın
............İstanbul, binlerce yıl yaşamış ve daha milyonlarca yıl ayakta kalacak şehir. Sen bazen bir ‘’ troia’’ at olursun, bazen de ‘’ ida akşamı. Kavuşman yedi benli türkülere gömülse de’’ böyle daha nice duyarlı şairlerin esin kaynağısın.
............Böylesine adı gibi görkemli bir şiiri yazdığı ve bize şiir beğenimizi geliştirdiği için Nuriye Dündar’a tşekkür ediyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.