- 386 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YAKINDA ARANIZA DÖNECEĞİM…
Umudun bittiği yerde yaşamanın bir anlamı kalmaz. En kötü olumsuzluklarda dahi pozitif düşüncelerimden ayrılmadım, kendimi boşluğa bırakmadım. Yaşamın acımasızlığında gerçeklerle her zaman yüz yüze kaldığım için insanların en hoyrat olanları ve en çetrefil olanları ile yalın bir şekilde karşılaştım.Yalancı dostlukların her türlüsünden nasibimi aldım.Aşkların en yıkıcı olanlarının altında kaldım.Yaralanmış olsam dahi hafif bir sarsıntı sürecinden sonra hemen ayakta durmanın yollarını araştırmışımdır.Bu süreç içerisinde gördüm ki,benden daha beterleri var.İşte o zaman kendi kendime karar verdim.” Ben,küllerimden her zaman doğarım.” Diye. Üzerime gelen karabasanlardan panik yapıp hiçbir zaman kaçmayı düşünmedim.Kaçmaları,zayıflık olarak görmüşümdür.Sıkıntılardan nasıl kurtulabilirim diye mantıklı düşünmeyi prensip edinip her zaman çıkış yollarını araştırdım.Zorların üzerine üzerine korkusuzca gittim.Hülasa her yenilgi karşısında pısırık olmayıp,dersler çıkarmayı yeğledim.Yediğim her kırbaçta,her darbede beynim ve vücudum daha da nasırlaştı.Bir süre sonra hiçbir olumsuzluğa aldırmaz olmuştum. Sonra anladım ki,insanın altından kalkamayacağı hiçbir zorluk yok.
Boşluğa baktığımda gözlerimden sadece “yaşama umudu “olan ışınlarının ışık hızıyla etrafa yayılmakta olduğunu hissettim…
Karım ve kızımla tatile devam ederken eskiden yaşadığım mekanlara gittim,dolaştım.Kendime göre üç prensibim vardır. Birincisi:
“Kullandığın arabanın dilinden anlayacaksın.Nasıl ki kırbacı vurduğun zaman iyi besili bir İngiliz atı,iki ayağının üzerinde şahlanıp ileriye doğru hamla yapıyorsa,araban da öyle olmalı.Gaza bastığında asfalt ağlamalı…”
İkincisi:
“Karın ya da bekarsan sevgilin sana sadık olmalı.Bakışlarından içindeki tusunaminin ne zaman kabaracağını hissedebilmeli.Kadın,kadın gibi ruha sahip olmalı ki erkeğinin gözleri başka taraflara kaymasın…Erkeği yola getirmek kadının ellerindedir…”
Üçüncüsü:
“Silahsız yaşamayı ilke edineceksin. Silahlara sarılmak erdemlik değil,bilakis zayıflıktır.Onların yerine her zaman kitaplarla haşir neşir olmayı yeğlemişimdir.Kafam şiştiği zaman dingin bir ortamda hemen açıp okumalıyım o sihirli sayfaları…Yanıma bir çanta dolusu kitap almayı ihmal etmemiştim…”
Doğup büyüdüğüm ,ilk gençlik yıllarımın geçtiği Niksar’da üç günümü geçirdim.Dostlarla hasret giderdim.Burada da bir sürü olumsuzluklar gözüme çarpmıştı.Eskiden caddelerde en fazla iki deliye rastlanılırdı.Şimdi ise sayısı belli değil.Kendi kendine gülenler,nutuk atanlar,hoplayıp zıplayanlar,falan filan…Sağlıkçı bir dostuma “-Nedir bu durumlar?” diye sorduğumda;
“-Ekonomik kriz” diye yanıtladı.
Niksar’dan Ünye’ ye geçtim.Ormanların arasından yılan gibi kıvrılarak geçiyorsun.Taa o zamanlar ki yeni yol yapım projesinde aksaklıklar vardı.Şimdi bile yolun yapımı bitmemiş…
İlk gençlik yıllarımda fındık topladığım ve “mevsimlik köleler” öyküsüne malzeme olan Çaltı bey’in mekanına geldim.Çaltı bey,rahmetli olmuş.O zamanlar hapiste olan oğlu, tahliye olduktan sonra hasımları tarafından infaz edilmiş.Diğer sarhoş oğlu da tası tarağı toplayıp İstanbul’a gidince,oralar Çaltı bey’in hapisten çıktıktan sonra infaz edilen oğlundan olan torununa kalmış.Ve bu işleri O, yürütüyormuş.Kendimi tanıttım.Durumu izah ettim.Bizi güler yüzle karşılayıp izzeti ikram da bulundu.
Fındık topladığımız yerlerdeki anılarıma iz bırakan nesnelere göz gezdirdim.Kulübe, aynen duruyordu.Dışarıya daha düzgünce iki tuvalet yapılmıştı.Yemek yenilen uzunlamasına uzatılan masaların tahtaları değiştirilmiş,üzerleri yağmur ve güneşten korunmak için saçtan siperlik yapılmıştı.
Kumsalı gezdim.İşçilerin denize girişlerini gözlerimin önlerine getirdim.İlyas ve Kader’i beynimde tekrar canlandırdım.Onların aşklarına kayıtsız kalışıma vicdanım sızladı.Öyküyü kendi kaprisim yüzünden yarım bırakmıştım.Tatil dönüşü devam etmeye karar verdim.
Bu düşünceler içerisinde kıvranıp dururken telefonumu sessiz konuma aldığım için beş kez cevapsız arama yapıldığını sonradan farkına vardım.İlgili numarayı aradım.Karşı taraftaki sesin sahibini hemen tanıdım.
“-Abi,Kastamonu’ya çabuk gel.Kayınbraderin ekonomik iflasın eşiğinde,ruhsal bunalım geçiriyor,her an aile faciası olabilir.Bunların olmaması için sana acele ihtiyaç var.Buraya gelmen lazım…”
“-Ben ne yapabilirim,arkadaş?”
“-Senden para pul istemiyoruz.Sen sadece manevi destek yapacaksın.Psikolojik yardımda bulunacaksın.”
İşte böyle.Her an her şey olabilir.Hazırlıklı olmak gerekli,her türlü fırtınaya karşı…Kayınbraderin durumunu gözlerimin önüne getirdim.Merdivenleri teker teker çıkmasını sevmeyen bir özelliği vardı.Benim gibi pazarlarda beş kuruş için anlının derisi çatlamamıştı.Her zaman yorulmadan fazla kazanmayı düşünmüştü.Öyle de olunca işte böyle sonu hüsran oluyordu.Anladım ki benim kayınçı,çamura iyice saplanmıştı.Şimdi kurtarmak bana düşüyordu.
Arabamın rotasını Kastamonu’ya çevirdim…
İnşallah yakında sizlerin arasında olacağım…
Ayhan Sarıkaya
Kastamonu