Can Çekişen Bir Aşkın Son Çığlığı
... Onunla yanyana yüremeğe başladığımız en uzun gün ağaçların yapraklarını döküp durduğu bir eylül günüydü.Yürürken o tekmeliyordu bense elime alıyordum insanda üstüne bir şeyler yazma isteği uyandıran sonbaharın o yumuşak sarımtırak yapraklarını...
... Hep susardık. Çünkü ne zaman konuşmaya niyetlensem bir bakışı söze başlamam için özenle kurduğum bütün cümlelerimi darmadağın ederdi. Bazen oda bu halimden anlar gibi başını önüne eğerdi. O zaman da yüreğimin kolayca duyulan çarpıntılarıyla boğulurdu sesim.
... Susuşum canını sıkıyordu farkındaydım. Bende içimdeki söz selini mektupara bıraktım. İstediğim tek şey zamandı. Ama zaman onu uzaklaştırmaya başladı benden. Aramıza bir duvar ördü. Ben tırmandıkça uzayan kalınlaşan bir duvar.
... Artık ruhumu olmadık düşünceler emiyordu. Ben konuşuyordum oysa hiç bir şey demiyordu. Göğsüm alev alev bir an için gülse,dudaklarından o iki kelime dökülse düşüncesine kapılmışken birden dudaklarından beni yüreğime bir bıçak batırılmışçasına titreten iki kelime döküldü. Düşecek gibi oldum düşmemek için Tanrı’ya hiç olmasa yanında düşmeyeyim diye yalvarmaya başladım ve ağzımda dudaklarımı parçalayarak kaçmak isteyen o iki kelimeyle sustum,kan kustum...Dönüp arkamı yürüdüm... Ateşler içinde yanan başımla,kirpiklerimde asılı kalan gözyaşımla köşeyi döndüğümdeyse kalbimde acılara batmadan sığınacağım tek bir köşe bile yoktu artık...