- 462 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kendi Tenhalarında Dolaşmak
Nedeni bilinmeyen, tuhaf korkular sarar bazen insanı. Üşüdüğünüzü hissedersini, yaz sıcağına inat. Kilitlenir kalırsınız öylece bir köşede... Dalar gidersiniz düşünürcesine; ama içi bomboştur beyninizin... Halsiz ve isteksiz hareketleriniz ağırlaşır, düşen kollarınızı kaldırmak bile zul gelir zaman zaman. Amaçsız dolanırsınız odadan odaya. Birşeylere dokunursunuz, bırakırsınız yerine tekrar. Defalarca tekrarlanır durur bu kısır döngü... Koltuğun bir kenarına ilişir, boş gözlerle televizyon izlersiniz; ya da öyleymiş gibi yaparsınız. Anlamaz bakışlar,küskün edalarla döner durur. Gözkapaklarınız laf olsun kabilinden iner kalkar sanki. Mutfağa girer çıkarsınız arada. Alacağınız şeyin ne olduğunu hatırlamadığınızı farkedersiniz. Yeniden girer uzanırsınız birşeye. Öylesine dikiverirsiniz başınıza. Kola olduğunu farkedince şaşarsınız. Su içmek istemişsindir oysa. Gazeteleri buruştururcasına karıştırır, ilginizi çekecek birşeyler ararsınız boşuboşuna. Onca haber ve yazı içinde dahi okunacak herhangi birşey bulamazsınız. Kayar gider gözlerinizden yazılar birbirine geçmişçesine...
Nefes almakta zorlandığınız anlar oldu mu? İşte böyle zamanlardır, o karmaşık duygu karmaşasına kapıldığımız anlar. Gözlerimiz bazen çaresizce ağlar. İncinmiş duyguların göstergesi midir yoksa bir çeşit rahatlama mı? Burnumuzu çekiştirir dururuz. Başımız ağrıyordur. Aldığımız ilacın da pek faydasını görmeyiz üstelik. Kafamızı ellerimiz arasına alır sıkar da sıkarız. Mengene arasına koysak ağrısı dinecek gibi gelir bazen.
Pencereler sıkı sıkıya kapalıdır. Ara sıra perdeyi aralar, bakarız ne var ne yok diye. Birşey yoktur öyle ilgimizi çekecek. Ağaçlar yerli yerinde duruyordur. Sokak köpeği yine gölgeye yatmış uyuklamakta. Yukarda ki apartmanda oturan teyze, torununu okuldan almış eve dönüyorlardır. Hepsi bu. Tıpkı bizim rutin hayatımızın, gidişatı gibi. Hiçbirşey yoktur. Boş bomboş, amansız bir yalnızlık.
Telefonlara ya cevap vermeyiz ya da kısa keseriz. İşimiz vardır önemli. Kapıcı zili çaldığında açmayız. Ev darmadağınıktır. Yatak toplanmamıştır. Biraz havaya ihtiyaç olduğu kesin. Ev değil biz kokuyoruzdur. Bedenimizin kokusundan bahsetmiyorum. Ruhumuzun kokusu kastettiğim.
Herkesi aynı kefeye koymak yanlış elbet; ama şehir hayatında yalnız yaşamayı seçen pek çok kişinin, zaman zaman yaşamak zorunda kaldığı hallerden biriydi size anlatmaya çalıştığım. Depresif zamanlar. Kimi zaman ite kaka bu duyguların üstesinden gelmeyi başarır kişiler. Bazen de profesyonel destek almak zorunda kalırlar. İşin püf noktası nedir bilir misiniz? Yalnızlıktır. Şiirsel yalnızlıktan bahsetmiyorum. Genelde hepimizin içinde olduğu yalnızlıktan da. Alışmış olmaktan bahsediyorum ıssızlığa. Hayatı paylaşma
noktasından uzaklaşmaktan, kendi isteğiyle itelenilen kopukluktan, kalabalığa tahammülsüzlüğün başladığı, o yek yaşamdan.
Ne dersiniz? Sizce de Özellikle büyük kentlerin, sari hastalığı değil midir yalnızlığa alışmak ve başka türlüsünü düşünememek? Hatta başkalarıyla artık birşeyler yapamaz hale gelmek...
YORUMLAR
korkmuşuz başımızı koyup omuzuna yanıldığımız dostluklar dan,korkmuşuz yalancı çiçekleri sevgi sanıp koklamak dan, kormuşuşuz bir merhabanın ardından menfat arıyanlar dan ve onca kalabalık içinde yalnızlığımızla kalmışız,yine sahte bir gülümseme acıtmasın yüreğimizi diye...eskilerden kalan sevginin paylaşımın korkutmadığı bir dünyayı veremedik içimizde ki yalnız kalan çocuğa....denemenle güzel bir konuya değinmişsin İclal arkadaşım..bu gerçeğimizden kurtulup güzel bir dünya vermek dileğiyle geleçek nesile..sevgiyle saygıyla kal ve daha yaz...