“Nedenini bilmiyorum ama kendimden çok utanıyorum”
Bir gönderi. Yazar bilinmiyor, yaşayan kim o da belli değil. Ama yüreğin bam teline dokunduğu kesin. Anonimleşen bu gönderiyi yaşayan ve yazan aslında herkesin yüreğine dokunmuş. Tüm mesele konuşamamak, açılamamak birbirimize. Sonu hüzünlü de olsa aşkın kaynağı acıdır. Acıdan nasiplenir sevdalar, acıdan kaymaklanır aşklar. Acıdan kaymak tutar yürekler. Ballanır acıdan hisler.
Kaldı mı böyle aşklar, kaldı mı böyle tutkulu anlar? Kaldı mı gözyaşı dökecek gözler? Kaldı mı ağlayacak yürekler? Üç kuruşa inen aşk pazarında kim kime dum duma?
Okumaya başlayın bir zahmet (Bu kısım alıntıdır.)
“9.sınıf
Şu an dersteyiz yanımda dünya güzeli bir kız oturuyor.
Yüzüne bakmaya kıyamıyorum, onu ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor?
O benim en yakın arkadaşım. Beni sadece arkadaşı olarak görüyor.
Nedenini bilmiyorum ama kendimden çok utanıyorum
10. sınıf
Evdeydim, beni arayıp erkek arkadaşı ile tartıştığını ve bana ihtiyacı olduğunu söyledi
Sonra bize geldi ve bana sıkı sıkı sarılıp ağladı.
Şu an dizimde uyuyor saçalarını okşayıp o gül yüzünü doya doya seyrediyorum. Ben onu o kadar çok severken o beni arkadaşı olarak görüyor.
Nedenini bilmiyorum ama kendimden çok utanıyorum
11.sınıf
Mezuniyet balosu.
Onunla çocukluğumuzdan beri arkadaşız.8.sınıftayken birbirimize söz vermiştik. Lise sonda mezuniyet balosuna gideceğiz, eşimiz olmazsa beraber gideceğiz diye.
Beni aradı ve erkek arkadaşını hastalandığını gelemeyeceğini söyledi. Ve beraber gidebilir miyiz? diye sordu. Kabul ettim ve onu evden aldım.
Balodaki en güzel kız oydu, tıpkı beyaz bir melek gibiydi.
Gece boyu dans ettik. Kollarımdayken hep aynı şeyi düşündüm. Onu çok seviyordum. Gecenin sonunda onu evine bıraktım. Beni yanağımdan öpüp en iyi arkadaşı olduğumu söyledi. Onu gerçekten seviyorum ama o beni arkadaşı olarak görüyor. Ona onu sevdiğimi nasıl söylerim?
Nedenini bilmiyorum ama kendimden çok utanıyorum
Aradan yıllar geçti.
Şimdi o canımdan çok sevdiğim meleğimi toprağa veriyorum.
Özel eşyalarının arasında kara kaplı bir defter çıkmış. Bana verdiler.
Okuyup okumakta kararsız kaldım. Açtım bu bir günlüktü. Ve bir sayfasında şöyle yazıyordu.“Şu an dersteyiz ve yanımda dünya yakışıklısı bir çocuk oturuyor. Yüzüne bakmaya doyamıyorum. Onu ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor. Beni arkadaşı olarak görüyor. Erkek arkadaşım olduğu yalanını söyleyerek ve sürekli onunla ilgili yalanlar uydurarak yanında olabiliyordum. Onu canımdan çok seviyorum. Bana bir kere seni seviyorum deseydi dünyalar benim olurdu.”
Ben bu satırları okurken meleğimi çoktan gömdüler. Hıçkırıklarımı tutamıyorum. Gözümü mezarından alamıyorum. Merak etme biriciğim ben de seni seviyorum.”
İşte aşk, işte gözyaşı, işte hüzün!
Daha ne beklersin göreceğini gören, yaşayacağını yaşayan gözlerim. Ağlamak için daha ne beklersin? Dökül de gel, ak da gel, kop da gel.
Daha ne beklersin Mecnun’a şahit olan, Yusuf’a göz olan kalbim? Ağlamak için daha ne beklersin? Sökül de gel, kaç da gel, gel de gel.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.