- 1633 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BABALAR GÜNÜNDE KAYBETMEK BABASINI
Bugün babalar gününde babasını kaybeden arkadaşım Tufan’a ithafen. Başın sağolsun Tufan’ım başın sağolsun...
Annesinin, defalarca haykırmasıyla daha yeni açılıyordu Tufan’ın uykusu. Öğle vakti olmuştu bile. Ev ahalisi, geç kalkmaya alışık değildi her ne kadar pazar sabahı da olsa. Ama akşam, Tufan’ın hangi üniversiteye gideceğini, tercihlerde nerelerini yazacağını düşünmüşlerde gecenin ilerleyen saatlerine kadar… Mutluydular dün akşam, uzun zaman beri olmadıkları kadar. Tufan, ÖSS’ye girmişti bu yıl, mütevazı puanlar bekliyordu ama ailesi onu bir yerlere mutlaka gönderecekti. Hayalleri olmamıştı belki ama yine de iş, güç sahibi olduğunda iyi bir konuma sahip olacağı meslekleri tercih edecekti Tufan. O akşam daha aylar öncesinde arasına buzların girdiği babasıyla daha yakındı. Ne de olsa biricik oğlunu üniversiteye, kendisinin çok istediği fakat okuyamadığı o yerlere gönderecekti. Yarın da zaten babalar günüydü. Tufan, babasının o çok beğendiği sigara tablasının arayı daha da yumuşatacağını, aylardır hatta yıllardı süren gereksiz kırgınlığın yarın sona ereceğini düşünüyordu.
Babalar günü sabahıydı. Anne Tufan’ı kaldırdıktan sonra, bütün aile kahvaltı sofrasına oturdu. Akşam yarım kalan muhabbet, babanın neşeli kahkahalarıyla devam ediyordu. Acaba kimya mı okusaydı yoksa inşaat mühendisi mi olsaydı bizim oğlan? Daha kahvaltıda, evin kızı babasına hediyesini verdi. O güzel kol saati. Evin kızı, işe başlamıştı bir konfeksiyonda. Uzun zaman iş aramıştı kendine sonunda buldu. Zaten son birkaç haftadır her şey yoluna girmişti. Babanın işleri düzelmiş, Tufan ÖSS’yi atlatmış, abla iş bulmuş, annenin belindeki o acı ağrı artık geçmişti. Tufan ise hediyesini vermek için, akşamüzerini beklemek istedi o an. Sanki soğukluk devam ediyormuş gibi davrandı. İster istemez morali bozuldu babasının ama nasıl olsa akşamüzeri çok mutlu olmayacak mıydı?
Aile kahvaltısını yaptıktan sonra, evin babası bu pazar sabahı biraz kahvehaneye uğradıktan sonra geleceğini, sonra da ailecek pikniğe gidebileceklerini söyledi. Hem de geçen haftaki ÖSS’nin stresini tüm aile atardı. Zaten Tufan’dan çok tüm aile yaşamamışıydı o stresi? Baba son kez Tufan’a baktı, belki bu özel günü kutlar diye ama Tufan sürprizi piknikte yapacağını düşünerek oralı bile olmadı. Saçlarına hafif aklar düşmüş adam, başını eğerek evden çıktı.
Tufan heyecanlıydı. Yeni bir hayat onu bekliyordu. Üniversiteye gidecekti. Hayallerini kurduğu günlere sadece birkaç ay kalmıştı ama onu asıl heyecanlandıran bugün babasıyla gerçek bir baba, oğul gibi kucaklaşacak olmalarıydı. Tekrar odasına gitti, tablayı kontrol etti. Paketi güzelce yerine koymadan önce belki yüzüne söyleyemez, utanır diye de ufak bir not yazdı içine. Beni bugünlere getirdin, hayallerime kavuşturdun her şey için sağ ol babacığım, senin en istediğin yerlerde olacağıma söz veriyorum. Evet, babacığım demişti. İlk defa diyecekti bu kelimeyi. Sadece aradaki soğukluktan değil, sert bir babaya böyle şeyler söyleyemezdi erkek çocuğu. Ondan sanırım, ama bugün farklıydı.
Vakit, akşamüzerine doğru gelmeye başlamıştı. Baba neredeyse gelirdi. Tufan, notu iliştirdikten sonra paketi cebine koymaya çalışıyordu. Heyecanlıydı ama garipte bir duygu vardı içinde. Kapı çaldı o sırada, Tufan nasıl olsa babam anahtarıyla gelir diyerek elinde hediye paketiyle kapıya doğru yürüdü. Kapı durmadan çalınıyor, zil ısrarla basılıyordu. Tufan elinde paketle kapıyı açtı. Karşısında aşağıdaki kahvehanenin çırağı Ali’yi gördü. Beti benzi atmıştı çocuğun, bembeyazdı. Konuşacak durumda değildi, sadece birkaç kelime söyleyebildi; Tufan ağabey, baban, baban, baban…
Tufan ters bir şey olduğunu anlamıştı. Arkasından kimmiş o diye bağıran annesi ve ablasına aldırmadan merdivenlerden aşağı koşmaya başladı. Üçer, beşer atlıyordu merdivenleri. Bir an önce inmeliydi aşağı, bir şey olmuştu işte. Elinde hala paket, bırakmaya fırsat bile bulamadı. Tufan kapıyı açtığında, kahvehanenin önündeki kalabalığı gördü ve yaklaşan ambulansı. İnsanları iterek içeriye girmeye çalışıyordu, “Tufan geldi, oğlu bak oğlu o gelen” şeklindeki cümlelerin içerisinde ilerlerken yerde babasının uzanmış olduğunu, hiç kıpırdamadığını gördü. Bir an için ne yapacağını bilemezken, arkasından annesinin avaz avaz ortalığı inleten sesi, ablasının bayıldığını görmesi Tufan’ı şoka sokmuş, tepki vermesini engellemişti. O sırada ambulans geldi ve hemen yaralıyı aldılar. Tufan biraz kendini toplamış hemen araca bindi. Ön tarafa da annesiyle, ablası. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. O sırada Tufanla beraber araca binen Kahveci Ali ağabey durumu anlatıyordu. Oturuyordu, birden kalbini tuttu, titredi ve yere yığıldı. Anlaşılan kalp kriziydi, müdahale edilmeye çalışılıyordu. Tufan, elindeki pakete baktı, babasının hiç kıpırdamayan vücuduna dönerken orada yığılıp kaldı…
Tufan kendine geldiğinde, hastaneydi. Hemen ayağa fırladı babasını sordu. Koridora çıktığında ise, dayısını, amcalarını gördü. Tufan bağırıyordu hepsine, babam nerede, babam nasıl diye. Hiç biri Tufan’ın yüzüne bakamıyordu. O sırada, Tufan’ın dedesi, başın sağ olsun oğlum dedi. Ve işte bitmişti her şey. Hediyesini veremeden kaybetmişti babasını, hem de babalar gününde. Hem de yıllardır hayalini kurduğu üniversite arifesinde, hem de babacığım diyebileceği bugün de kaybetmiş babasını Tufan. İnanamadı olanlara, inanamadı bu talihsizliğe. Ne yapacaktı ki artık, yoktu o işte, o son bakışını atan adam yoktu, bırakıp gitmişti onu, bu uçsuz bucaksız hayatın belki de en tatlı anlarından birinde.
Cenazeyi alıp köylerine doğru yola çıkmışlardı. Nasıl da her şey bu kadar çabuk olmuştu. Geç ama mutlu uyandıkları bir sabahtan sonra akşamüzeri gidilecek piknik yerine artık akşamüzeri gidilecek mezarlık vardı. Tufan silkelendi, düşündüğü ablası ve annesinin perişan haliydi. O metanetli durmalıydı, çünkü artık ailenin erkeği oydu. Bu akşamüzeri babasını toprağa verdikten sonra.
Hayatının belki de en kötü akşamüzeri geldiler köye. Cenaze hazırdı bile. Kılınan namazdan sonra, hemen mezar başına gelinmiş, akrabalarıyla beraber Tufan babasının cenazesini toprağa bırakmıştı.
Eve dönerken hava kararıyordu, bir gün bitiyordu. Hayatının en garip, mutluluktan hüzne doğru inebilen en iğreti günü bitiyordu. Düşündü Tufan, elindeki hediyeyi iyice sıkarak. Bir anda nasıl her şey değişirdi bu kadar. Birkaç dakikada. Ne yapmalıydı artık ya da neye üzülmeliydi? Üniversiteyi kazandığını babasının göremeyecek olmasına mı, üniversiteyi maddi imkânsızlıklardan belki de okuyamayacağına mı? Hediyeyi veremediğine mi, o başı önünde evden çıkışı unutamayacağına mı? Tam baba şefkatini yakalamışken, tadamayışına mı? Hangisine üzülmeliydi.
Keşke, hediyeyi sabah verseydim de, mutlu gitseydin babacığım dedi o gece Tufan rüyasında gördüğü babasına…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.