- 3093 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
KIZLAR, EN ÇOK BABALARINA ÖLÜRLER!
Ben hep babamın kızı oldum.
Oda kızlarının babası… “gidene kadar!”
Kızlar anneleri ile varolur, annenin arkasında yaşar, ama gözleri babada atar! Babaya bakar.
Yüreğindeki hesabı bile babayla görür de, ilk aşkını onunla kıyaslar. Hatta kızlar, “biraz baba arar” hayatına girecek adamda…
Babasını anlatırken gözlerinde sözlerinde gurur vardır kızların… Erkek tanımını ilk onunla yapar, çünkü babanın adımları güvendir ona…
Çoğu zaman Anne, sözleri ile “başkaları ne der”i ortaya getirip, kızlarının çemberini daraltırken… baba, varlığı ile özgür duygular yaşatır kızına…
Korkarlar babalarından ama, aslında bu korkunun altında büyük hayranlık vardır, bir de ölçüsüz,saygı ve sevgiler….KIZLAR, EN ÇOK BABALARINA ÖLÜRLER!
Ben babamı tarif ederken “gestapo” derdim… o zamanlar henüz 15 yaşında gestaponun “hem her şeyden haberi olan” hem de “dediğim dedik, çaldığım düdük” adamlara dendiğini nerden bilebilirdim. Sadece sert duruşuna bir isimdi benimkisi!
Onun, her şeyimizden haberi olurdu, bizi gözleri ile izler, yetmediği yerde yüreğine sorar, neler yaptığımızı bilebilirdi.
Bazen sıkılır kızardık ama her seferin de nasihatleriyle kendine güvenmemizi sağlar, farklı olduğunu da bize hissettirirdi.
Ödevlerimizi bitirmemiz için yardım eder, hasta olmayalım diye gece boyunca defalarca kalkar “üstleri açılmış mı acaba diye” yorganımızı kontrol ederdi.
Otoriterdi, buna rağmen sevgisini gösterecek ortamlardan hiç kaçınmaz, fırsatını bulduğu anda farklı sözcüklerle, bize olan sevgisini süsleyerek söylerdi.
En çok beklediğim, “on erkeğe bedelsin” sözleriydi… ne kadar önemliydi benim için. İşin içinde sevgisinden öte, onun tarafından beğenilmek taltif edilmek vardı.
Duyguları; öfkesi ile sevgisi, sıcakla soğuk gibi aynı dereden, yan yana hiç karışmadan akardı; serin rüzgârlar estirirdi bize doğru, esenlik doldururdu evimize…
Hasta olmayı en çok seven çocuk bendim, herhalde. Dedim ya, geceleri bile bizi izler, üzerimizi defalarca örter, hele hasta olunca bu ilgisini 5 yıldızlı otel ihtimamında verirdi.
Sanki ellerinden uçup gidiverecekmişiz gibi hep tedirgin bakardı yüzümüze…
Geceleri ,ateşimize bakıyor bahanesi ile saçlarımızı okşar, daha bir severdi sanki hastayken bizi,alnımızdan öperken “öpeyim de iyileş” derdi, ilaç gibiydi sevgisi..
Babanız hiç yaranızdan öptü mü?
Çocukken çok zayıftım, sık sık düşer yara bere içinde kalırdı dizlerim. Ağlayarak beklediğim tek ilaç, babamın sözleri; ”gel öpeyim de geçsin” idi.
Öperdi ve acım dinerdi.
Bu yüzdendir, her düşmem de, onu beklemem… bulamadığımda daha bir yanması acılarımın ve hâlâ kanar öpmediği bazı yaralarım.
Dedim ya, o öpücükler; beni sevdiğini hissettiğim en özel anlardı.
O zamanlar TV yok, akşamları bana şarkı söyletir, kardeşlerime güreş tuttururdu.
Gülmesi az, “susuz” komiklikler yaptırır, tiyatro kurardı evimizdeki salonun ortasına… seyircisi de, eleştirmeni de kendi.
Onunla öğrenmiştik, doğruya taraf olmayı, vatan aşkını, kendimizi ifade edebilmeyi, güzelliği görmeyi, affetmeyi…
Benim babam, bir ovaydı, bir dağ… bir soğuk, bir sıcak… “her ortama ayak uydurun, ama önce adam olun” derdi.
Nefesi bana yeterdi… Onun olmadığı ortamlarda bile onun sözü, özü “ var”dı! aklımda.
Şimdi ben; varsam, güçlüysem, kendime bazen delice güveniyor, bazen sığ yerlerde ıslanmamak için köprüler istiyorsam, bu onun eseri.
Her “Babalar günü”nde, yaşadıklarımla ve babamla yüzleşirim “ve çıkıp gidişiyle”… herkesten gizlice…
Yaşımız ilerledi, nerdeyse ulaşamadığım bir yürek, aşamadığım bir duvar kalmadı sevgi adına, ama “baba duvarları” aşılmıyor.
Hele yolları uzattıysa, bir daha geri gelmeyecek, aşılmayacak duvarlar ördüyse aranıza!
Sizin de babanızla aranızda geçenlerden kim bilir neler yapışmıştır üstünüze.
Babanız henüz “aşılmayacak duvarlar” örmemişse aranıza, onunla çatışsanız da vazgeçmeyin sarılın bu yorulmuşluğa, kırılmışlığa…. rağmen, gayret edin, atın adımlarınızı kızlar, haydin babalarınıza..
Bilin ki, hayatınızın her noktasında yürüdüğünüz görünmez adımların sahibidir onlar, tüm yaptıkları ile aslında kızlarının hayatlarında hep yaşarlar.
Siz hiç kanayan yüreğinizi sarsın, acısını dindirsin diye soğuk bir resim çerçevesinin camını öptünüz mü?
Neye kime sarılırsanız sarılın, hiçbir öpücük onlarınki kadar çabuk iyileştiremez yaralarınızı… yaşıyor ve yanınızda ise sarılın babanıza, bir gün başka şeye"toprağa" sarılmak durumunda kalınca, o yaranın tedavisi olmuyor asla…
Aslında,daha yaşarken, kızlarını bırakıp giden babaların da, kızlarını hatırlaması için bir günü olmalı!… yılda bir kez de olsa öpmeliler kızlarının yürek yaralarını…
“En çok kızlar ölürler babalarının ardına” babalar bir günde olsa bunu hatırlamalı…
Sahi siz, en son ne zaman öptünüz! Kızınızın yarasını…..
H.Nurcan Yazıcı
YORUMLAR
Benim içinde öyleydi Babam.
Biz sevgisinden çok öfkesini tanıdık. Onun öfkesini dizginleyecek bir annemiz olmadı. Fakat anlıktı öfkesi. Ardından hemen alırdı gönlümüzü..Zaten gönlümüz de ondan başkasına yer de yoktu..
Hem annemizdi hem de babamız.
Evet haklısınız, kızlar babalarına ölürler!
Biz onu rahat ettirmek için ne ölümleri göze almıştık, ama o bizi yaşatmak için kendininkine razı oldu!
Kutlarım yazınızı..Emeğinizi..
Yazınızı okudum. Çok güzel anlatımlar dolu bir yazı olmuş... Baba olmanın doğasında var sanki, anne gibi değil; içten içe ( yani sevgi sunumu ve görünümü daha az olmak anlamında) sevmeleri... Bence de çok haklısınız, her ne kadar oğlumuz da evladımız olsa, kızlarımızın yeri bir başka olur.
Gestapo benzetmesine çok güldüm. Babanıza Birtengri'den uzun ömürler diliyorum. Tüm babaların günü de kutlu olsun.
Ayrımsızca kız-erkek evlatlarımızın bahtı ve tahtı açık olsun. Hayat yolunda ayaklarına ufacık taş parçaları dahi rastgelmesin.
Yazı çok güzeldi...Duygu ve gönül insanı olamayan ben bile; duygulanarak okudum. Puanlamakta geç kalışıma da çok üzüldüm.
Saygılarımla değerli Nurcan Hayriye hanımefendi...
Esenlikler dilerim.
Göktürkmen tarafından 6/21/2009 1:10:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
'' Aslında,daha yaşarken, kızlarını bırakıp giden babaların da, kızlarını hatırlaması için bir günü olmalı!… yılda bir kez de olsa öpmeliler kızlarının yürek yaralarını…''
Asıl önemlisi de bu bence.. Babalar nasıl bırakırlar kızlarını ? Ve nasıl içleri yanmaz ?
Ben de bıraktım kızımı ve çok fena özlüyorum doğrusu.
Damadım ve torunumun yanında tabii....Onların da ihtiyacı var ona çünkü...
yaşıyor ve yanınızda ise sarılın babanıza, bir gün başka şeye"toprağa" sarılmak durumunda kalınca, o yaranın tedavisi olmuyor asla…
Aslında,daha yaşarken, kızlarını bırakıp giden babaların da, kızlarını hatırlaması için bir günü olmalı!… yılda bir kez de olsa öpmeliler kızlarının yürek yaralarını…
______________________________________
mükemmel bir anlatimdi, bir sevgi caglayaniydi yazin. tesekkür ediyorum sevgi dolu yüregine.
_
babalarini seven, kaybedince hüzün selinde bogulurlar. ya babalariyla güzel bir dialogda olmayanlar hatta babalarini hic tanimayanlar, onlar nasilda bu sevgi ve duygudan yoksunlar. onlara bu boslugu kim dolduracak dersin.
_
4 kardesin tek kiziyim ve bilmiyorum babam bu yüzdenmi beni cok severdi. babam, biraz durgun bir babaydi ve bu yüzdendir sanirim kucagina felan aldigini hatirlamam ama bir sekilde hissttirdi bana sevgisini.
ben henüz evlenmeden kaybettim babami ve bazen merak ediyorum, yasasaydi kizlarimla neler yapardi, onlara nasil yaklasirdi.
_
dilerim bu yazin coguna ulasir ve herkes kendine düsen payini alir.
sevgiyle bir bütünlük diliyorum tüm gönüllere, muhabbetle...