ölüm ki hakikatin kolunda
20 Nisan 2009 Pazartesi
yaş ilerliyor, kahır ilerleyen yaş halini alıyor.sabahlar akşama geçerken,akşamlar yerini geceye bırakıyor.
gece ise sadece vakarla susuyor.
sonra bütün mevsimler tek bir mevsim,bütün günler tek bir gün oluyor.artık sulanan toprak,baş ucuna
dikilen yazılı taş konuşuyor.
yenilik kendisini eskiliğe kiralıyor.her bir ’yeni değişen’,bir saat sonra ’eskimiş’ ünvanıyla şerefleniyor.
ısırganlar, laleler,yerlerde papatyalar ve adlarını bilmediğim bir çok bitki,bitenin üzerinde peyda oluyor
.uzun,kahverengi ve koyu gölgeli yarıklarla süslü ağaçlara yalnızca sincaplar tırmanıyor artık... cesetlerle
dolu toprağın etrafı tel örgülerle,duvarlarla,çitlerle sarıp insanlar, ’’sen bizden uzaksın ölüm!bu duvarın ardındasın...’’
diyorlar. büyük ve acı bir kandırmaca yer ediniyor hayatta. bir zaman sonra baş ucuna dikilen taşlar da
eskiyor,toprak çöküyor,hayaller susup gerçekler konuşuyor.taşların üzerindeki yazılar okunamaz hale geliyor.
insanlar en gerçek olana gözlerini yumup şehrin olabildiiğine dış kısmına atıyorlar mezarları; Hayatlarına bağ olmasın diye...
halbuki hayat ölüme bir bağ değil mi?insan sonsuzluk için yaratılmış dünyaya sığarmıymış? denizin kıyısına kadar
gidip izlerini denize taşıyan varmıymış?
duvarların ardına
atılınca ölüm susarmıymış? ’ölüm bir kusurdur’ demişti hocam.kusursuz olan Allah tır.insan hiç ölmeyecekmiş
gibi yaşayarak kendisini kusursuz mu ilan ediyor?
ölmeden önce ölmek...
mezara kendimi ziyarete gittiğimde ölülerin görünmeyen yüzlerine baktım.gördüm ki, ceset konuşmuyor,olabildiğine sade,
kendisi bu dünyada fakat etekleri ahirete uzanıyor,dedikodu yapamıyor,yalan söyleyemiyor,sui zan da bulunamıyor...
duruşuyla en gerçek mesajı veriyor.
ölmeden önce ölmek bu muydu?
ölümü kalbine alyans yapmak,
insanların gözlerine bakarken göz renklerinden evvel ölümü görmek...
bayıldıktan sonra acizliğini anlayan simurg gibi aynada kendine bakmak miydi?
hakikati anlamaya çalışan insanlar,mezarı evlerinin bahçerine açarlarmış önceleri.uzak değil, sadece sınır ötesinde
hakikati bahçeye kadar uzak tutmayıp
evlerinin köşelerine bir tablo gibi yerleştirenler var...
somoli den semira adlı bir dinkardeşimiz gelmişti aylar önce.ona açlığa nasıl dayandıklarına dair bir soru yöneltildiğinde kendisi
’’ bizim evlerimizde,mutlaka bir kabir köşesi vardır.açlık,had safhalara geldiğinde karşısına geçer ölümü hatırlarız’’ demişti.
yani ölmeden önce ölmek hakikatle kolkola olmak mıydı,sonsuzluğa ilk nefes alındığında tebessümle karşılamak mıydı...?
YORUMLAR
Esma hanım, yazınız gayet güzel olmuş..Yüreğinize sağlık...
Evet, ölüm, bize bir an kadar yakın.Ama bize çok uzakmış gibi davranıyoruz.Öyle taşlaşmış ki yüreklerimiz, yanı başımızda ölenler bile hiç sarsmıyor bizi.Adet, haline gelen, ki daha çok “ayıp olmasın” diye yapılan taziye ziyaretleri...”Başınız sağ olsun, Allah rahmet eylesin” gibi teselli sözlerinin ardından terk-i mekan ile birlikte unutulup, giden ölüm….Ya peki bu bizim cenazemiz ise..Ölen kendimiz isek!...Yani kapı kapanmış, dönüş yok ise geriye... hoca tüm soru kağıtlarını toplamış ve biz henüz veremeden sınavın hakkını, sınav bitmiş ise...
VESSELAM!...
sanat tarihçi
En iyi günler senin olsun. DİLDADE.