- 827 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
SENİ AFFETMEYECEĞİM ( FİNAL)
Bir sonraki Cumartesi günü sözleşmişlerdi. Mert Avrupa yakasında oturuyordu. Murat ise Anadolu yakasında. O yüzden de Anadolu yakasında bir yerde buluşmayı teklif etmişti. Arabası olduğu için oraya gitmek daha kolay olacaktı. Bu buluşmanın çok güzel bir yerde gerçekleşmesini istiyordu. O yüzden de Çamlıca tepesinde buluşmayı teklif etti amcaoğluna.
Sabah, kahvaltıdan sonra hazırlanmaya başladı. Çok heyecanlıydı. Arabasına bindi ve yola çıktı. Özellikle erken çıkmıştı. İstanbul trafiğinin durumunu biliyordu. Hafta sonunda daha da yoğun olurdu o bölge. Ziyaretçileri fazlalaşıyordu. Beton binalardan uzaklaşamayan İstanbul halkı stresini böyle güzel yerlerde atmaya çalışıyordu.
Çamlıca’ya geldiğinde buluşmalarına on dakika vardı. Arabasını otoparka çekti ve en tepedeki alana çıktı. Oradan aşağılara doğru bilinçsizce baktı. Manzara harikaydı. Her taraf yemyeşildi. Çiçekler,tüm güzellikleriyle insanın ruhunu okşuyor, benliğinin derinliklerine sanki derinlerden gelen muzik sesinin ince titreşimleri yankı yapıyordu adeta.. Tam o sırada telefonu çaldı.
“ Alo !efendim! “
“ Merhaba Mert ben Murat. Ben geldim. Seni bekliyorum “
“ Tamam, geliyorum Murat. “
Dedikten sonra tam aşağısında bulunan kamelyayı andıran bir mekâna doğru yürümeye başladı. Bir taraftan da heyecan bastırmıştı yine. İlk gördüğünde nasıl davranacağını kestiremiyordu bir türlü.
İçeriye girdiğinde şöyle bir etrafına bakındı. Birbirlerini nasıl tanıyacaklarını konuşmamışlardı telefonda. O arada tekrar telefon etmek geldi aklına. Telefonu çaldırdı. O arada ön sıralardan biri telefonunu açmak için eline alınca Murat olduğunu anladı ve telefona cevap vermeden çağrıyı sonlandırdı. O arada Murat,
Mert’ i gördü ve hemen ayağa kalkarak yanına geldi. Uzunca bir süre sarıldılar birbirlerine. İkisinin de gözleri sulanmıştı. Ayrıldıktan sonra masaya geçtiler. Kısa bir sohbetin ardından geçmişe döndüler birden bire.
"Mert’ in amcası Hüseyin Bey, 28 yaşında ölmüştü. Bağırsak kanserine yakalanmış ve tüm çabalara rağmen kurtarılamamıştı. Murat da çok az tadabilmişti baba sevgisini. Ve o yüzden de Mert’i çok iyi anlıyordu. Sonra Mert’ in annesinin evlenmesi ve çocukların dağıldığı zamana döndüler. Murat akrabalarından duyduklarının hepsini aktardı. Babası öldükten sonra akrabaları tarafından annesini evlenmemesi konusunda uyarıldığını ve bütün bakımlarının aile tarafından karşılanacağı söylendiği halde evlenmişti annesi. Kardeşlerinden bir tanesi ortadan kaybolmuş, bir tanesi çok erken evlendiği için o memleketteydi. Ablasını da halası himayesi altına almıştı. O konuşmada, yine annesini hiç affetmeyeceğini söyledi Murat’ a . Hâlbuki yetimhane günlerinden bu yana o konuyu hiç açmamıştı. Kendi kendine bile düşünmemeye çalışmıştı. Epey bir süre daha aileden konuştular. Saatler su gibi geçip gitmişti.
Ayrılık saati gelivermişti. Bir daha ki görüşmeyi aileleriyle yapacaklarını söyleyip ayrıldılar.
Ama aklı amcasının ölüm sebebine takılmış, kalmıştı. O sıralarda da kendisi de gastrolojik sıkıntılar içerisindeydi. Amcasının rahatsızlığının kendisinde olabileceğini düşünerek bir doktora gitmeye karar verdi. Randevu alarak doktora gitti. Muayene ve tetkiklerin sonucunda bağırsak kanseri olduğunu öğrendi. Yıkılmıştı. Tesadüf eseri tanıştığı amcaoğlu sayesinde ailesinden miras kalan hastalığını erken evrede öğrenmişti. O arada bütün hayalleri yıkıldı. Sakin bir insan olan Mert gitmiş, yerine asabi, huysuz, anlayışsız ve negatif düşüncelerin esiri biri gelmişti yerine. Sanki ertesi günü ölecek bir insanın davranışlarını sergilemeye başlamıştı.
Sevda, hem üzülüyor, üzüntüsünün yanında çocuklarına, babalarının bu durumunu hissettirmemek için çaba gösteriyordu. Ameliyat kararı alınmıştı.Çok üzgündü. Hayatı gözlerinin önünde bir film şerdi gibi geçiyordu. Çok üzülddü ve çevresindekileri de üzdü. Ameliyatını oldu. Artık kanserli hücre kalmamıştı. Tamamen temizlenmişti. Genç olmasının verdiği avantajla kendine gelebilmişti. O arada akrabaları ile de epey kaynaşmışlardı. Hastalığı sırasına Murat onu hiç yalnız bırakmamıştı. Sevda bu durumdan çok memnuniyet duyuyordu. Artık, kendisini daha iyi hissediyordu bu zamanlarda. Yeniden dönmüştü hayata.
Mert artık tamamen iyileşmiş ve işinin başına dönmüştü. Ara sıra Sevda, annesiyle görüşmesi gerektiğini söylüyordu kendisine. Bu zamanlarda asabileşiyor ve hiç kırmaya kıyamadığı eşini tersliyordu.
Hastalığı sırasına diğer kardeşleri de amcaoğlu Murat ‘ in sayesinde Mert’ i bulmuş ve ziyaret etmişlerdi. Tamamen bir aile olduğunu hissediyordu . Bir tek annesi eksikti.
Sonra bir gün yine acı bir haber geldi. Mert’ in annesi kanserdi. Duyduğunda içinde fırtınalar koptu ama duygularını kimseye yansıtmadı. Sevda son kez konuşmaya karar verdi eşiyle.
“ Hayatım! Ben de anneyim. Evet, o konuda haklısın. Anneni affetmiyorsun. Ama son bir kez annenle bir araya gelip, ona söz hakkı vermen gerekiyor. Bak kadın kansermiş. Belki bir daha göremeyeceksin. En azından seni dünyaya getiren insan o. Onunla helalleşmen gerekiyor. Ben senin içindeki bu yarayı iyileştirmeni istiyorum. Bizlere yansıtmıyorsun ama hastalanman bile belki bu yüzdendi. Allah bize yardım etti ve seni bize bağışladı. Rica ediyorum canım. Lütfen anneni bir kez gör. !
Bu konuşmadan sonra biraz düşündü.. Sonra Sevda’ ya hak verdi.
“ Tamam Sevda! Görüşeceğim onunla. Ve ona ait içimde biriken ne varsa dökeceğim kendisine. Haklısın. O zamanında beni kendi sevgisinden mahrum etti ama ben ona aynısını yapmayacağım. Canım sen dünyanın en iyi annesi ve en iyi eşisin. Seni çok seviyorum. Çok şanslıyım. Teşekkür ederim. “
Sevda rahatlamıştı. Onu üzgün ve geçmişini hatırladığı zamanlardaki halini gördükçe içten içe üzülürdü. Artık üzülmesini istemiyordu. Çünkü eşi onun için çok değerliydi.
Mert, hemen izin alarak annesinin yaşadığı şehre gitti. Annesini hastaneye yatırmışlardı. Odasının kapısına geldiğinde uzunca bir nefes çekti içine. İçinden dualarını okudu ve içeriye girdi. Çok az hatırlıyordu annesini. Sadece çok güzel koktuğu aklında kalmıştı. Ağladığı zamanlar, çenesinin dibine girer, kokusunu içine çekerdi.
Yatakta, bir eri bir kemik kalmış bir kadın vardı. Yüzü sapsarıydı. Kollarındaki serumlarla, kımıldamadan yatıyordu. Mert içeri girince ondan tarafa baktı .Yüzünde ölümün burukluğu gizlenmişti sanki. Gözlerini iyice kısarak bir daha baktı. Sonra Mert, içindeki nefreti saklayarak yanına yaklaştı.
“ Merhaba! Ben Mert ! tanıdınız mı beni. ? “
“ Mert mi? “
Birden ağlamaya başladı. Ağlarken nefes almakta güçlük çekiyor. Bir taraftan da gözlerini Mert’ den kaçırmaya çalışıyordu.
“ Sizi bu halinizle üzmek istemiyorum. Ama neden beni o yaşta bıraktınız. “
“Otur oğlum! Yanıma lütfen. Bunu sana anlatmam uzun sürecek. “
“ Oğlum, baban Almanya ‘ da çalışıyordu. Ben de sizlerle memlekette oturuyordum. Baban tatilden tatile geliyordu memlekete. Bu şekilde bir yaşam sürüyorduk. Ama mutluydum. Sizin sevginizle ayakta kalıyordum. Sonra baban vefat etti. Akrabalarımın ve arkadaşlarımın destekleri sayesinde fazla bir yalnızlık çekmedim. Sonra herkes evine çekilince, bütün sorunlarla tek başına mücadele etmeye başladım. O zamanlar çok güzel bir kadındım. Üstelik çok ta genç dul kalmıştım. Babandan kalan maaşla idare ediyordum bir şekilde. Daha önceden evli olduğum için başka türlü bakmayan erkekler beni ima yoluyla taciz etmeye başlamışlardı. Ve ben bunları kimseye anlatamıyordum. Çünkü anlattığımda ben suçlu olacaktım. Yerine göre size bile anlatamayacaktım bu durumu. Beni anlamayacaktınız. Sonra evlendiğim kocam bana talip çıktı. Ona evlenemeyeceğimi, çocuklarımı bırakamayacağımı söyledim. Bunun üzerine o da çocuklarımı kabul ettiğini bildirmiş. Zaten üç çocuğum yanımda gidecekti. Yalnız bir şartı vardı. İlk bir ay istemiyordu sizleri. Nikâh işlemlerini yaptık ve evlendim. Bir aylığına sizleri halanıza bıraktım. Bir ay sonunda evlendiğim adama sizleri almaya gitmek istediğimi söyleyince yalanı ortaya çıktı. Bana oyun oynamıştı. Beni kandırmıştı. Evi terk edip tekrar size dönmek istedim ama bana engel oldu. Beni çok dövdü. Dayak yedim. Eve kilitledi. Her tarafım mosmor olmuştu. Halanlar ile diğer akrabalarımın rızası olmadan evlenmiştim. Ve geriye dönmeye de yüzüm kalmamıştı. Gelsem, sizi alsam bile size nasıl bakacaktım. Ama şimdiki aklım olsaydı, aç kalmayı bile göze alarak asla sizi bırakmazdım. Diyorum ya, sanırım korktum ben. İsteseydim size bakmak için temizliğe giderdim. Hiç uyumadan devamlı çalışırdım. Ama ben bütün bunları yapamadım. Ben çok güçsüz bir kadınım. Bu güçsüzlüğüm yüzünden sizleri kaybettim avuçlarımın içinden. Uçup gittiniz. Af dilesem bile çok geç galiba. Bakışlarından beni hiçbir zaman affetmeyeceğini anlıyorum. Haklısın oğlum. Ben bile kendimi affedemezken senin affetmeni bekleyemem. Beni dinlediğin için minnettarım oğlum. ! “
Mert , annesinin sözleri sona erene kadar gözlerini kapatarak dinledi bu anlatılanları. Ağlamak istiyordu ama yapamıyordu. Kendini demirden bir zırhın içine hapsetmiş ve onun dışına çıkarak özgürlüğüne kavuşmasına engel oluyordu.
Hemen annesinden müsaade isteyerek dışarıya çıktı. Hemen lavaboya gitti. İçeri girdiğinde kimse yoktu. Sonra , tuvaletlerden birine girdi ve katılakatıla ağlamaya başladı. Bütün onca senenin sıkıntısını attı gözyaşlarıyla. Rahatladıktan sonra, elini, yüzünü yıkadıktan sonra dışarı çıktı. Tam tekrar annesinin odasına gireceği sırada,
“ Affedersiniz, siz Meliha hanım’ in yakını mısınız ? “
“ Evet, oğluyum “
“ Ben Dr. Hakan, sizinle mutlaka görüşmem lazım. Çok önemli. Benim odama gidelim. “
“ Tamam Doktor bey “
Odaya geçtiler ve oturdular. Doktor Hakan Mert’ e annesinin hatalığıyla ilgili bilmesi gerekenleri anlatmak için çağırmıştı. Annesinin tahmini altı aylık bir ömrü kalmıştı. Bunu tayin etmek tıbben olmasa da bazen tahminleri tutuyordu. Ancak onu Allah takdir edebilirdi.
Doktorun konuşmasından sonra Mert doktora elinden ne geçirtse yapmalarını rica etti. Doktor Hakan bu manzaraları hep yaşadığından , Mert’ i teselli etti.
Odaya geldiğinde annesi uyumuştu. Yanına oturdu ve uyanıncaya kadar annesini seyretti. Hala güzeldi. Ne kadar da hep nefret ettiğini düşünmüş olsa da onu hep sevmişti. Artık kendine ördüğü çelikten zırhı delmişti. Bunu hissediyordu.
Annesi uyandığında Mert’ in gülen ve ona sevgiyle bakan gözleriyle karşılaştı. Hemen Mert annesinin ellerine sarıldı onları tekrar öptü. Sonra onu hırpalamadan yatakta kucakladı. Sımsıkı sarıldı. Onu affettiğini söyledi. Uzun süre o şekilde kaldılar. Meliha hanımın yüzü birden canlanmıştı. Gözlerinde sevinç ve mutluluk vardı. Affetmem demişti ama sevgisi onu yanıltmıştı.
Not: Gerçek bir hayat hikayesini , kahramanları ve olayların geçtiği mekanları değiştirerek yazmaya çalıştım. Kusurlarım oldu ise affola. Sevgi ve Saygılarımla,