Natüralist Bir AŞK Hikâyesi I
Yağmurlu bir kasım akşamı tanımışlardı birbirlerini. Islanmamak için sığındıkları bir kestaneci şemsiyesinin altında gözler ilk defa temas etmişti birbiriyle. İşte İlk görüşte Aşk buydu. Sorgulamadan kabullenilen Aşk, büyük Aşk. Ne kız ne de oğlan birbirlerinin adlarını dahi bilmeden Âşık olmuşlardı. Adlarını bilmeleri mi gerekiyordu ki Aşık olmak için diye sormadan geçemedim kendime. İsme gerek yoktu, ortada Aşk vardı sadece Aşk. Kız da oğlan da birbirini süzmeye başlamışlardı. Kız gayet şık bir elbise giymişti ve elinde bir evrak çantası vardı. Oğlan Takım elbisesi ile büyülüyordu adeta. Yağmurun uzamasını o kadar çok istiyorlardı ki… O kadar çok. Kestaneci bir kıza bir oğlana bakıyordu. Eee ne de olsa dükkânın önünü kapamışlardı. Ama onların umurunda değildi bu durum; çünkü yeni bir aşka yüreklerini açıyorlardı. Acaba ilk kim konuşacaktı? Oğlan kızın gözlerinin içine baktı ve aşılmadık birkaç kelime savurdu kızın rüzgârına.
“Sizin bana Âşık olduğunuzu düşünüyorum.”
Kız ne diyeceğini bilemedi, şaşırıp kalmıştı. Yalanda söylemiyordu ki. Kısa bir sessizlikten sonra bu sefer kız çok farklı bir seda yükseltti.
“Evet size Âşık oldum.”
Oğlan da şaşırıp kalmıştı, böyle bir cevabı umuyordu; ama beklemiyordu. Kestaneci olanları şaşkınlıkla izliyordu. Üç şaşırmış insan vardı ortada, ikisi mutlu, birisi umutlu. Yağmur dinmeye başlamıştı, insanlar yavaş yavaş yağmurdan korundukları yerleri terk ediyorlardı. Tabi ki yeni Âşıklarda. Oğlan:
“Bir yere gidip bir şeyler içelim istersen”
diye konuştu kızla. Kız tereddüt etmeden kabul etti bu teklifi. Uzun bir yürüyüşten sonra bir şeyler içecekleri yere geldiler. Haliç manzaralı harikulade bir mekândı orası. Kimsecikler kalmamıştı yağmurun etkisiyle, yalnızca iki Âşık baş başa oturmuşlardı mendille silinmiş yarı ıslak sandalyelere. Niye oraya gitmişlerdi bilmiyorum; ama oğlanın yüreğinin götürdüğü yer orası olacaktı her halde. Soğuktan eleri üşümüş bir garson geldi yanlarına. İçinden de nereden çıktı bu aptallar bu soğukta dermiş gibi bakıyordu kızla oğlanın suratına. Kız bir kahve aldı, eee oğlan da kırk yıl hatırı vardır diye o da kahve aldı. Hiç konuşmadan gelmişlerdi muhteşem haliç manzaralı yere. Kahveleri bir yıldırım çabukluğu ile getirdi garson. Hemen de paraları almıştı bir daha gelmemek için o soğukta. Kahveleri yudumlarken iki Aşık gözlerini birbirinden ayırmıyorlardı. Sessizliği kız bozdu.
“Kuzum siz kendinizi ne zannediyorsunuz ki size Âşık olduğumu söylüyorsunuz?”
Oğlan kızın bu sert çıkışı sonrası afalladı adeta. Ne olmuştu da bu kız birden böyle bir şeyi söylemişti. Hani “Evet size Aşık oldum” diyen kız bu değil miydi? Kendini topladı ve:
“Sadece şansımı denemek istedim, ne kaybedebilirdim ki bakın şimdi yanımdasınız.”
Oğlanın bu cevabı kızın hoşuna gitmişti; ama oğlana belli etmemeye çalışıyordu. Oğlan kaçın kurası, anlamaz mıydı o bakışların altında yatan manayı. Sıra bende dedi oğlan ve:
“Neden evet size Aşık oldum dediniz peki”
diye söyleyince kıza, kızın halini görmeliydiniz. Kız ne kadar da heyecanlanmıştı, oğlan bile inanamadı. Kız sustu sustu sustu… Bir müddet cevap vermedi. Oğlanda merak ediyordu kızın cevabını. Kız derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı:
“Evet size Aşık oldum dedim; çünkü gerçekten oldum. Bakışlarınızdaki kendinize güven ışığı yüreğime nakş oldu. Aşkı uzakta değil hemen yanı başımda duran birisinde bulabileceğimi düşündüm o anda. Yağmurun yağması, kestanecinin o sırada orada olması ve hem benim hem de sizin aynı şemsiye altında buluşmamız tesadüf olamazdı. (kız zaten inanmazdı tesadüflere) İşte gerisini biliyorsunuz. Aşk nasıl tarif edebilirim ki?”
Oğlan kızdan böyle bir itiraf beklemiyordu doğrusu. Kendi kendine de ben neymişim demeden edemedi. Kıza bakışları daha da yoğunlaştı. Gözlerine bakıyordu ama yüreğine haykırıyordu kelimeleri. Sonra oğlan kıza:
“Ya bu söylediğiniz Aşk değil de bir geçici bir heves ise ne olacak?”
Kız hiç tereddütsüz cevabını hemen verdi.
“Sadece şansımı denemek istedim, ne kaybedebilirdim ki bakın şimdi yanımdasınız.”
diyerek oğlanı kendi cevabıyla vurdu. Bu cevap oğlanın çok hoşuna gitmişti.
Kız saatine baktı, çok geç olmuş dedi. Kalkması gerektiğini oğlan anlamıştı; ama anlamazlıktan gelmeye çalışıyordu, gitmesini istemiyordu. Aslında çokta üşümüştü. Kızda gitmek istemiyordu; ama gitmeliydi. Kalktılar masadan usulca. Yürümeye başladılar yine hiç konuşmadan. Kestanecinin oraya gelmişlerdi yine, kestaneci gülümsüyordu ikisine. Oğlan hemen biraz kestane aldı, sanki yağmurda verdikleri rahatsızlıktan ötürü özür diler gibi. Kızla kestaneleri yerken içinde Aşk fırtınaları bir oradan bir buraya savuruyordu benliğini. Kızda durum farklı mıydı sanki hiçte değil. Kestaneler bitti ayrılık vakti geldi çattı. İkisi de daha adlarını bilmiyorlardı bile. Aşk’tı bu ada ne gerek vardı. Oğlan Kıza:
“Bir daha ne zaman görüşeceğiz”
deyince, kız duraksadı ve:
“Ne zaman Aşk bizi tekrar bulursa”
dediyse de oğlan hiçbir şey anlamadı. Ne demek “Ne zaman Aşk bizi tekrar bulursa” diye söylendi kıza. Kız:
“Aşk’ın gücüne inanmalıyız” dedi oğlana. Oğlan sustu, hiçbir şey söylemedi. Kızın niye böyle bir şey söylediğini anlamadı, anlamakta istemiyordu. Çünkü kızı seviyordu ve bir daha görmek istiyordu. İlginç bir şekilde başlayan Aşk’ı burada sonlandırmak istemiyordu. Sanki kız istiyordu, o da istemiyordu; ama Aşk’ın sihirli bir gücü olduğunu düşünüyordu ve bunu ortaya çıkarmak istiyordu. Eline böyle bir fırsat geçmişken denemekten ne çıkar edasıyla hareket ediyordu. Aşkı bulmuşken kaybetmenin eşiğine getirdiğinin farkında değildi esasen Kız. Aşk’tı bu her zaman bulunmuyordu, madem bulmuştu neden kaybedecekti ki. Kafasına koymuştu bir kere oğlan Âşık olduğu kızı kaybetmek istemiyordu. Kız uzaklaşarak sokakta kaybolurken oğlanın gözleri kızın rüzgârına takılıp kalıyordu.
Ta ki o güne kadar…
Fatih Mehmet Mirza
04.02.2009
www.seniarayansesim.com
Not: Natüralist Aşk Hikâyelerini ara sıra yazmayı düşünüyorum, tabi ki beğenilirse. Sizlerden gelecek eleştirilerle daha nitelikli yazılara yelken açabileceğimi düşünüyorum.