- 3144 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KELLİ FELLİ HÜLYALAR-RÜYALAR
“Aç tavuk kendisini buğday ambarında zannedermiş,”
Der sevgili anacığım. Çocukken anlamazdım bu sözün anlamını.
Anladığım üç kelime sadece “tavuk-ambar-buğday” olurdu. “Zannetmek” kısmını anlamam için aradan yılların geçmesi, benim epey bir mürekkep yalayıp yutmam ve hayatıma tecrübe denen şeyin girmesi gerekmekteymiş.
Evet zannetmek, sanmak, sanı…
Hayatımızda ne kadar çok yer ediyor.
Delüzyon veya sanrı belli bir toplum ve çağ içinde gerçeğe uymayan düşünceyi tanımlamak için kullanılan bir terimdir.
Hiç düşündünüz mü, bu zannetmeklerin ve faraziyelerin her ne kadar 3-4…. kişileri hedef alsa da aslında en büyük hezimeti zanneden kişinin ruhunda oluşturacağını.
Nenem anlatırdı rahmetli; onların köyde biri varmış.. Kalıbına bakanlar kelli felli görünce adam sanırlarmış, ama yanına yaklaşınca nefsinin koktuğunu görür kaçabildikçe uzağa kaçarlarmış.. Ama gelin görün ki adama bunu asla kabul ettiremezlermiş..Sözlerin dilinden anlamayan hatta gün olup kendi söylemlerini bile inkara kalkan birine ne, ne kadar anlatılabilir ki zaten!
Dışardan kelli felli, içeriden şahsiyet yoksunu olan bu adam önüne kim çıkarsa kendisine aşık zannedermiş… Zannetmek ne kelime, ciddi ciddi aşık olduklarına inanırmış.
Hani tavşan dağa küsmüş de dağın haberi olmamış misali, garibim kadınların hiç bir şeyden haberlerinin olmamasına rağmen bizim kelli felli hayalinde düğün dernek kurup halay bile çekermiş…
Ne kadar şahsiyet yoksunu olduğunu anlayamadan kendisini adam sanıp itibar eden genç hanımlara şerrine lanet dedirtip lanet mi okutmamış, mide bulantıları ile anılan hatta anılmak istenmeyen isminin yerine sadece kuru bir nefret mi bırakmamış? Gel zaman git zaman, ne dostluğu ne de düşmanlığı kabul edilmeyen bu kimseye insanlar bozuk para niyetine sözlerini bile harcamaya kıyamaz olmuşlar. Fakat o, düşmanlığının bile istenmeyen bir adam olduğunun yedi köy tarafından anlaşılmış olmasına rağmen kendini hala o meşhur buğday ambarında sanırmış da gerçeğin farkına varamazmış.
Bazen sarıklı bir hoca olup aleme ulema yetiştirdiğine inanır, bazen kral olurmuş hayalinde, de hükümdarlık edermiş üfürükten ülkelerine.. Üfürdükçe üfürürmüş.. Üfürdükçe üfürmüş… Nasılsa ambarda nevale bedava…
Eskiler ne bilsin garip uğraşılar edinip çevresindeki olayları, konuşmaları üzerine alınan ve onlardan kendine özel anlam çıkaran bu adamcağızın durumuna tıp dilinde; “şizofrenik vaka” denildiğini. Saflarım benim! Elbette onlar tıbbın ilerleyeceğinin bile hayal edilemeyeceği zamanın saf yürekleriymiş.
“Şizofreni; düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü, hastanın kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşadığı, bir ruhsal hastalıktır. (Vikipedia)
Şizofreni kelimesi, Yunanca ayrık veya bölünmüş anlamına gelen "şizo" (schizein, Yunanca: σχίζειν) ve akıl anlamına gelen "frenos" (phrēn, phren- Yunanca: φρήν, φρεν-) sözcüklerinin birleşiminden gelir.[1] Anlatılmak istenen kişinin iki kişilikli olması değil, aynı anda farklı gerçekliklere inanmasıdır. "Gerçek gerçeklik" normal, sıradan bir insanın algılamasına denk düşerken, "ikincil gerçeklikler" sağlıklı bir insanın anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir gerçekliktir.” (Vikipedia)
Sanırım bizim kelli felli nin de yaşadığı sendrom çocuk yaşta bastırılmış duygularının neticesinde bu olmalı. Zira bu davranış paranoyasının başka türlü sağlıklı izahı mümkün değildir. Türkiyede de yaklaşık 600 bin şizofreni hastasının bulunduğunu ve yine her yüz kişiden birinin şizofren olduğunu düşünürsek, bunlardan birinin de bizim köydeki o kelli fellinin olması şaşırtıcı değildir. Ya iki tane olsaydı? Maazallah o zaman ne olurdu köyümüzün hali?
Günümüzde de kendini o meşhur küplerinde güneşlenen Diyojen zanneden bu aç tavukların hali ne acıdır.. Zavallı ezikler hayatları boyunca gerçekten sevilmemişliklerini, sevilemeyecek oluşlarını, sevilemeyeceklerini toplum huzurunda bastırabilmek adına başkalarının aşklarından kırıntı kapmakla oyalanırlar…Hani leoparların avlarına dadanan akbabalar misali. Oysa anlakları yetersizdir uzanmaya çalıştıkları asalet onlara tenzzül etmeyecektir kıyamet kopsa bile.. Buna rağmen düşen takkenin altından görünen kellerine aldırmadan, masum sevdalara dil uzatırlar da, salya akıtırlar.
Kimi zaman kel başıyla ile kendini şiirlere konu olan kömür bakışlı, siyah saçlı hayalî prenslerin yerine koyar, kimi zaman yazıtlarda bölge bölge gezermiş. Ama zikredilen her şeyde olduğu gibi yazıp çizilen tüm güzellikleri de üzerine libas addedermiş.
Onların gıdaları kin, kir ve irinden ibaretken insanlar kendilerine hep laf atsın, kendilerini beslesin isterler. Kişilerin kendi hakkındaki düşüncelerini öğrenmek için kılık değiştirmek, köylü iken şehirli, münafık iken koyu bir Müslüman olarak huzurlara çıkmakta yeterli olmaz. Geçici süre kurtulmaya başladıkları zehirli asıllarını yeniden yansıtmaya başlarlar. Kavga, savaş, gerginlik ortamından hoşlanır, huzur bozmaktan zevk alırlar. Yoldan çıkarmaya çalıştıkları ama başaramadıkları insanlara da kendi içsel savaşlarını empoze etmeye çalışırlar. Heyhat! Hezimet ne acı şeymiş!
Kargülü’nden dost tavsiyesi; siz siz olun bu AÇ TAVUKLARDAN mümkün olduğunda uzak durun? Onları içsel açlıkları ve şizofrenik halleri ile ait oldukları buğday ambarında bırakın ve yolunuza devam edin.
Ki onları gıdaları olan kin ve nefretle beslemeye bile değer görmeyin ki toplumumuz kutlu yarınlara ulaşabilsin. Ayrıca bu gibi vakâlara bir isim koyan tıbba teşekkür ederken Allah’a da bunların gerçek yüzlerini sizlere gösterdiği için şükredin.
Yoksa karantinaya alınmak işten bile değildir!…
Bu güne güne kadar hep hakkı ve gerçekleri yazan hakka sevdalı kalemim gerektiği zaman küffara da edebiyle haddini bildirmekten zerre tereddüt etmez.
Gururla…..
YORUMLAR
Bu ilginç bir yazı,tabi muhataba mı,muhataplara mı yazıldığını biz bilemeyiz.Ama her toplumda olabilen,olabilecek şeyler.Hani,Veysel derdi ya,insan kısım kısım,yer damar damar.Aynı ülkeyi paylaşsakta,her kültür odağının yoğurduğu kişilik ve kimlikler farklıdır,elbette sonuçları da farklı olacak.Tolumlardan kurşun asker davranış beklemekte çok anlamlı değildir.Genel ahlaki normlara uygunluk istemek hepimizin hakı.Ama,böyle diye de topa tutmakta çok geçerli bir yol değil.Zaman kendi eleğinden geçirerek herkese hakettiği yeri verir !İnsanlar çokta nankör değildir.Bu tür sitelere gelen insanların hepsinin amacı ve hedeflediği farklıdır.Bu yaraya merhem olmak amacıyla ele alınmış güzel bir yazı.Kutladım efendim.Selam,saygı...