- 559 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bayrağın Gölgesi Vatandır - 2 (DOKUZ PINARLAR KÖYÜNE VARIŞ..) Öykülerim
DOKUZ PINARLAR KÖYÜNE VARIŞ..
Kaymakamla Kazım öğretmen köye girdiklerinde, köy halkından bazıları ile muhtar , öğlen namazından yeni çıkıyorlardı. Ama, muhtar köyden birkaç kişiyi kaymakam beyi karşılasın diye, görevlendirmişti. Kaymakamın makam arabasını görür görmez , hemen etrafını çevreleyip koştular, karşıladılar. Kaymakam aracından inerken de muhtar Ali bey, cami cemaati ile, oldukları yere gelip yetişti.
Toplanan köylü ile birlikte, muhtarın evi önündeki, genişçe meydana vardıklarında, Kaymakam ve Kazım öğretmen şaşkınlaşıp donup kaldı. Meydana, daire şeklinde çok büyük bir sofra kurulmuş, sıralanan masaların orta yerindeki boşluğa, dev kazanlar yerleştirilmiş, kazanların içindeki yemeklerden mis gibi kokular yayılıyordu. Kaymakam yemeğe gelecek diye köylü seferber olmuş, eski Anadolu Türk geleneklerine yakışır şekilde, herkes evinden bir çok malzeme getirip üç-beş çeşit yemek kazanı ocağa vurulmuş, iki-üç koç kesilmiş, tüm köy halkı bile bu yemeğe davet edilmişti.
Meydan, düğün-dernek meydanına dönmüştü. Türk insanının, özellikle Anadolu halkının en büyük ve önemli geleneklerinden biri olan, konuk ağırlama, yedirme, eğlendirme geleneği tüm ihtişamı ile, burada gözlenebiliyordu. İnsanın yüreği kabarıyor, gururlanıyor, Türk olduğuna seviniyor, gördüklerinden mutlu olup ayrı bir, manevi haz alıyordu.
Saatler süren yemek faslından sonra, meşhur acı kahveler içildi. Ardından ihtiyar heyeti, muhtar, Kaymakam, Kazım öğretmenle köy okulunun olduğu yere gittiler, gezdiler. Eksiklerini, ihtiyaçlarını, okul inşaatının son durumunu, yakından gördüler. Okul, bir hayli masraf ve emek istiyordu.
Kaymakam, muhtar Ali ile birlikte olduğu zaman içinde, köy hakkında bilgiler aldı. Muhtarın şikayet ve isteklerini dinledi. Önemli olanları not aldırdı. Bu arada, Kazım öğretmenin, köye yeni bir öğretmen gelinceye kadar geçici olarak, köylerinde öğretmenlik yapacağını, ona her konuda yardımcı olacak olan, işe yarayacak kişilerden, gençlerden yardımcı vermesini, kendisine her konuda yardımcı olunmasını istedi. Dokuz Pınarlar köyü muhtarı Ali, büyük bir dikkatle kaymakamı dinliyor, ara sıra başını sallayarak, ellerini önünde kenetliyor, bazen de, başını aşağı yukarı sallayıp, saygılı bir şekilde :
----- Tamam beyim, oldu beyim, emredersiniz beyim diyerek, söylediği sözleri onaylıyordu.
Kazım öğretmen ise arada bir söze giriyor, bazen ise yalnızca, onları dinlemekle yetiniyordu.
Gün boynunu bükmüş, dağ zirvelerine doğru gözlerini dikmiş, az sonra gelip sizinle sarılıp öpüşeceğim der gibi, ufka doğru yavaşça eğilmeye başlamıştı. Belli ki, birkaç saat sonra güneş dağ doruklarının arkasına saklanacak, ışıklarını söndürecekti. Ardından, sinsice gecenin karanlığı gelip evrenin göbeğine çöreklenecek, yalnızların saati gece başlayacak, akşamın insanı iliklerine kadar donduran soğuğu, canlıları kucaklayacaktı. Açık alanda kalan varlıkların, uzun yola çıkan insanların, zorlu soğuk, öldürücü saatleri başlayacaktı. Anadolu’da gecenin bu korkunç, geçmek bilmez korkularını yaşayıp öğrenen Kazım öğretmen, saatine bakıp Kaymakama seslendi :
----- Kaymakam beyim, saat bir hayli geç oluyor. Burada saatler insanı aldatır. Güneş dağlara yaklaştı. Biraz sonra, güneş doruklarda kaybolup gece bastıracak. Uzun bir yolculuk bizi bekliyor. Bence, gecikmeden yola düşsek iyi olur. Gece bastırırsa, dönüşümüz zor olacaktır, dedi. Kaymakam :
----- Sanırım, haklısın Kazım hoca. Dönelim artık diye, cevap verdi. Muhtar :
----- Bana kalsa, sizleri bu gece köyümde ağırlamak isterim ama, konuğa ısrar olmaz. Hocam haklı. Eğer dönecekseniz, bir an önce dönmenizde, yarar var. Gece yolculuğu zor olur. Henüz daha kıştayız. Gecenin ne getireceği belli olmaz. Allah, aksilik vermeye. Bir aksilik olursa, gece saatleri bitmek, tükenmek bilmez. Yaz olsa, hiç sorun değil ama, henüz kışta sayılırız, dedi.
Kazım öğretmen, tekrar söze karıştı :
----- Doğru söylüyorsun, muhtar emmi. Güzün gecesinden, yazın sıcağından korkmak gerek, dedi.
Kaymakam ikna olmuş ve endişeli bir ses tonuyla tekrar konuştu :
----- Peki öyle ise muhtar, hoşça kal. Bize müsaade. Sözlerimi unutma emi ? Birkaç gün sonra hocamı gönderiyorum. Ona yardımda, kusur etmeyin, dedi.
Muhtar, yüzünde memnun bir ifadeyle :
----- Merak etmeyin, Kaymakam beyim. Biz, görevimizi biliriz. Hizmette, kusur etmeyiz. İçin rahat ola beyim, diyerek cevapladı.
Vedalaşıp yola çıkan Kaymakam ve Kazım öğretmene, dağ yamaçlarının arkasına saklanmaya çalışan puslu güneş, “ –Acele edin, haydi çabuk olun “ der, gibiydi.
Suat TUTAK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.