- 1236 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GÜNDEMDEKİ KÖY İSİMLERİ DEĞİŞİMİ!
Köylerin eski adları geri verilsin tartışması var bugünlerde…
Ulusalcılar epey bir bozuldular bu işe…
Önce devrimci, yenilikçi, eşitlikçi, uygar, demokrat olacaksın sonra da dönüp ulusalcı adı altında faşizme yazılacaksın. E onlar bozulmayacaklar da ben mi bozulacağım!
Derdim onların bozulması değil. Eskiden ülkenin uzak köşelerinde bulunan devlet görevlilerinin çoğu az eğitim görmüş, okuma yazması zayıf hatta cahil denebilecek kimselerden oluşuyordu.
Özellikle nüfus memurlarının hatalı isim yazmalarından binlerce insan muzdarip oldular. Çoğu mahkemelere başvurarak “isim tahsisi” yaptırdılar. Bir kısım insan da o yanlışın verdiği sıkıntılarla yaşadı ömrünün sonuna kadar.
Bunlardan en çarpıcı örneği kendi gözümle gördüm. Sıddık olması gereken isim Sidik diye yazılmıştı. (Niye güldünüz? )
Gerçi bu hal günümüzde de devam etmektedir. Buyurun kendi gözümle gördüğüm iki örnek:
Vatandaşın pasaportunun meslek hanesine yazılmış. Türkçe:Yağlı boyacı. İngilizce: Oil dyer. Sözlükten tercüme olunca böyle saçma oluyor işte. Tavuk dönercinin Chicken translate yazdığı gibi.
Bu da çok okumuş cahil safsatası. Özel ve çok modern bir hastanenin koridora açılan bir odasının kapısında: Hamilelik koçu. İngilizceden coach. Hamilelik eğitmeni yazsa apoletini sökerler sanki. Zibidi!…
Hah işte, ben de tam da bunu anlatmak istiyorum. Bizim yöremizde köy isimlerini değiştiren kişi, tam sidik yazan amcam olmasa da onun biraz daha okumuşu bir zat-ı muhterem olsa gerek. O günlerde koç yazma modası daha başlamamış.
Başka yörelerde eskisi neydi, yenisi ne oldu bilemem. Ama kendi doğup büyüdüğüm yörenin bir kısmını (aklımda kaldığı kadarıyla) gözden geçirmek istedim. Hem geçmişi yâd eyleriz hem de ne imiş ne olmuş bir bakarız dedim.
Buyurun açıklamalı örneklere:
Doğduğum köy Bacıoğlu. Asıl Bacıoğlu bugünkü Ermenistan sınırları içinde. Sınıra bir-iki kilometre yakın bir yerde. Dedelerim, Ermeni saldırısında evlerini, mallarını, mülklerini bırakıp kaçmak zorunda kaldıklarında, gelip kendi yaylalarına sığınmışlar. Rahmetli babam, rahmetli ninemin kucağında, yani kundaktaymış. Sonra hudut kapanınca yeniden çalışıp, didinip yaylayı köy haline dönüştürmüşler. Adını da Bacıoğlu diye devam ettirmişler. Bu ada dokunulmamış, olduğu gibi kalmış.(Bir de değiştirseymiş amcam, mesela “ bacı” da ne demek, eski kafalı cahiller sizi. Değiştirdim: Kızkardeşoğlu! )
Dilan. Anacığımın doğduğu köy. TDK güncel sözlükte bu sözcük yok. Fars dilinden. Gönüller demek. Kürtler de kızlarının adını Dilan koymaya başladılar son zamanlarda. Yeni adı: Sulakbaçe. Suyu bol da bahçesi yok.
Seydi. Gramer olarak Seyyidi olmalı herhalde. Bilindiği üzere; Seyyid, Hz. Peygamberin soyundan olanlara verilen bir unvandır. (TDK’da “seyit” olarak konulmuş) Aynı zamanda Araplar, bizdeki sayın, muhterem, değerli gibi hitaplar anlamında da kullanıyorlar. Seydi ya da Seyyidi, irticai bir çağrışım. Değiştiridim: Yerlikavak. Kavağı da söğüdü de bol ama yerli mi yabancı mı bilemem.
Soskert. Ermenice. Belki de tek isabetli değişim. Taşdere. Taşı da deresi de gani…
Bezirgân. Farsça. Tacir, açgözlü tüccar. Kayadöğen. Kayası çok, döğeni yok.
Möküz. Hangi dilden bilmiyorum. Ermenice olmalı. Üçpınar. Sonradan taşıma yoluyla yapılan üç çeşme vardı. Pınar ise o gün de yoktu bugün de yok.
Uzunkilise. Zamanla yıkıma uğramış görkemli bir kilise vardı köyün tam orta yerinde. Esenyayla. Gerçek anlamda yaylayla bir ilgisi olmadığı gibi sıcak yaz günlerinde ne bir esinti ne de bir yaprak kıpırtısı olur. Ben salladım oldu zihniyeti.
Büyük ve Küçükkımılı. Kımı, yöresel bir bitki. Madımak ya da yemlik gibi yeşil yapraklı. Baharda kadınlar tarafından toplanır, yöresel yemeklere konulur. Sorarak anlama zahmetine girilmemiş. Ben yapıştırdım : Büyük ve Küçükdurduran.
Kızılçakçak. Eski nahiye (bucak) sonradan ilçe oldu. Kızıl, malumları üzere kırmızı. Orta Asya Türk yurtlarında birçok yerleşim biriminin adı Kızıl ile başlar. Kızılyurt, Kızılsu, Kızılbağ, Kızılavrat gibi. İstanbul’da da Kızıltoprak semti var. Çak ise Farsça. Yarık, yırtık. “ Sinem çak çak oldu”… Gerçekten de yerleşim biriminin hem kuzeyinde hem de güneybatısında kızıla çalan toprak tonundan büyükçe tepelerin birçok yerinde sel sularının oluşturduğu yarıklar vardı. Kızıl sözcüğü amcamın hoşuna gitmemiş olmalı ki Akyaka koymuş adını. Bir başka cahil de, tren istasyonun binasına Akkaya diye yazmıştı. Yıllarca kaldı o yazı olduğu gibi. Halk, ya eskiden olduğu gibi Kızılçakçak dedi ya da nahiye… Ben oralardayken Akyaka diyeni görmedim.
Şöregel. Yukarıda zikredilen köylerin ve daha nice yerleşim birimlerinin de içinde bulunduğu bir bölgenin adı. Türkçeden “ şuraya gel” in zamanla şura gel ve şöregele dönüşmüş hali. Coğrafi özellikleri, tarımı ve töresiyle, halk oyunları ve de halk müziğiyle ünlü bir bölge. Bölgede, Sovyetler Birliği zamanında ortak yapım olarak Arpaçay Barajı inşa edildi. İlginç olanı ise bu adın devletin hiçbir evrak-ı metrukesinde geçmediğidir.
İbiş, Kıraç, Cebeci, Meydancık gibi değiştirilmeyen Türkçe isimler olduğu gibi aslında çok anlamlı olup da değiştirilen birçok isim üzerinde durularak örnekler çoğaltılabilir. Ama biz; yukarıda verdiğimiz örneklerle, değiştirilen isimlerin halk tarafından benimsenmediğini anlatmayı amaçlıyorsak ki öyledir, verilen örnekler yeter diye düşünüyoruz. Yoksa biz, biraz da doğup büyüdüğümüz toprakların hasretiyle oraları anlatmaya kalkarsak; ne saatler yeter buna ne de sayfalar…
Sürçülisan ettiysek af ola…
Cahit KILIÇ
15 Mayıs 2009 / İstanbul
YORUMLAR
Türk'ün de Kürt'ün de Ezanı, namazı, kitabı birdir. Çanakkale'de omuz omuza savaşan bu iki ırk İslam kardeşliği etrafında etle kemik gibi kaynaşmıştır. Tehlikeli olan "Türkçülüğün Esasları" gibi eserlerle bu iki ırkın arasına fitne sokmaya çalışan Ziya Gökalp gibi kişilerdir. Ziya Gökalp ırken Kürt'tür. Resmi ideoloji artık masaya yatırılmalıdır. Saygılar.