- 466 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YANLARINDA AŞKI DA GÖTÜRENLER–2
YANLARINDA AŞKI DA GÖTÜRENLER–2
Geldik, gidiyoruz bu dünyadan. Her çeşit güzelliğiyle, çirkinliğiyle, sevgisiyle, acısıyla yaşadık ve hepsini bırakarak gidiyoruz. Tabi en önemlisi aşkı da… Çok azdır herhalde, yanında aşkı da götürenler.
Uzun bir yol olacaktı. Yaklaşık bir saat yolculuktan sonra varılacaktı fuara. Fuarda vakit geçirdikten sonra büyük bir alışveriş merkezine uğranacak oradan da yine 1 saat yolculukla dönülecekti. Heyecanlıydı, çünkü arkadaşlarıyla gideceği bu fuara o da gelecekti. Kokunun sahibi de gelecekti. O kokunun sahibinin gelmesi biraz zor olmuştu, birkaç arkadaşı itiraz etmiş ama sonunda o geleceğim demiş ve yoğun duyguların yaşanmasına belki de zemini hazırlamıştı. Sonunda minibüse binildi, hemen ön koltuğuna oturdu sanki kokuyu önden daha iyi alabileceğini biliyordu. Yol yaklaşık bir saatti, sanki uzadı, uzadı, uzadı asırları aldı, çünkü arkasını dönüp merhaba bile diyemedi. Sadece kokluyordu, sadece içine çekiyordu ve düşünüyordu. Çok mu içine dönüktü yoksa korkuyor muydu kokudan sarhoş olmaktan. Bir sürü olasılık geçiyordu aklından, indiğimizde şöyle yaparım, böyle konuşurum diyordu hep. Belki de hemen yanına gider, fuarda beraber gezelim mi diye sorardı. Belki de hiç öyle demeden yanına giderdi ve hiç ayrılmazdı bir daha, ya da yine uzaktan uzaktan izlerdi onu, yıllarca yaptığı gibi. Arada başka bir nedenle de olsa arkasını dönüp baktığında gidiyordu oradan, dalıyordu yine maviliklere, güneşin sıcaklığına. Kalp çarpıntısı yine artıyordu, belli ki bozulmuştu yine vücudunun dengesi. Sıkılıyordu dönüp konuşamadığı için, ama neyse ki geldiler sonunda, indiler fuar alanına. Grup halinde hareket ediyorlardı, kokunun sahibinden ayrılmak zaten mümkün değildi. O yürürken bile onu görmek, insanın belki de gidip gelebileceği son noktaydı. O duygu bu dünyaya ait değildi, olamazdı. İnsanın yaşabileceği bu kutsal duygu buradan değildi, bu keşmekeşin, bu karmaşıklığın, bu savaşın, bu cehaletin arasından çıkamazdı böyle bir güzellik. Bu duyguyu yaşarken birde arada sırada yan yana gelebiliyorlardı, sanırım en üst noktasıydı artık burası. Hatta zaman zaman konuştular bile. O ses tonu, harflerdeki o güzellik, belki de daha fazla aşk dedirtiyordu insana. Fuar alanında zaman zaman konuştular, beraber kitap aldılar, zaman zaman onun çantasını açmasına yardım etti, ellerinin titrediğini belli etmemeye çalışarak. Biraz ayrıldıklarında uzaktan izliyordu onu, o muhteşemliği. O, Yaratıcının sunduğu harika eseri. Kelimelerle anlatılmazdı o güzellik. Konuşunca da güzel, susunca da; yürüyünce de güzel, durunca da, her şeyiyle güzeldi ve o ana kadar fark etmediği özelliklerini bilmek daha da mutlu ediyordu. Koku ise her yerdeydi, her tarafı sarmıştı, beyni belki de oyun oynuyordu ama başı dönüyordu artık yoğun kokudan. Gördükçe artıyordu, anlatmak istedi yanındaki arkadaşına o kokuyu ama kelimeleri seçemedi. Anlaşılan o tek yaşıyordu bunu. Koku sadece sahibinden geliyor ve ona nüfuz ediyordu.
Aradığı her şeyi ona bulmada yardım etmişti, bir kitap hariç. Bulamadılar onu, büyük fuarda. Ama diğer kitapların hepsini kokunun sahibine bulmuş ve iletmişti. Fuardan çıktılar, artık daha bir rahattı. Arada konuşuyorlardı. Minibüse bindiler ve alışveriş merkezine giderken konuştular biraz. Genelde olsa konuşma başarıydı belki de. Alışveriş merkezinde yine beraber gezdikten sonra bir şeyler yenildi ve kalktılar dönmek için artık. Zaman hızlanmıştı, çünkü baş başa olmasa da beraber vakit geçirebiliyorlardı. Artık o yüze daha yakından bakabiliyordu, maviliklere daha derinden dalabiliyordu, sarı güneş artık daha fazla yakıyordu ama o memnundu bundan. Yanmak ve serinlemek istiyordu, bunun hem nedeni hem de ilacı yanındaydı işte. Ama ona dokunamadan o kadar saat geçirmişti. Yanlışlıkla da olsa saçına bile değemedi. Dönüş yoluna çıktılar. Son bir cesaretini toplayıp, telefonun mesaj bölümüne ilçeye gittikten sonra eve nasıl gideceğini sordu, baban falan gelecek mi seni almaya dedi. Cevap geldi yine aynı telefonla ve aynı kokuyla hayır gelmeyecek ama ben taksiyle giderim diyordu. Biraz ısrardan sonra beraber yürümeyi kabul etmişti. Gece 12’ye doğru gelirken beraber yürüyeceklerdi, üstelik yine uzun sayılabilecek bir yolda. Yanacaktı yine, belki de serinleyemeyecekti, çünkü bakamayacaktı gözlerine. İlçeye gelindi, beklediği an gelmişti ve yürümeye başladılar, önce evi yakın olan bir arkadaşlarını bıraktılar eve ve daha sonra uzun bir yol başlamıştı. Heyecanın, kokunun, mutluluğun, aşkın son noktasıydı galiba bu. Konuştular akşamdan, neler yaptıklarından, nasıl gittiğinden, kitaplardan, açılmak istedi hep, demeliydi belki de; sen kokunun sahibisin, sen benim başımı döndürensin, sen güneşsin, sen denizsin, sen gökyüzüsün demek istedi ama bu gece diyemeyeceğini o da biliyordu. Yollarda kimseler kalmamıştı, şehrin derinliklerine doğru ilerlerken, o konuşma alıp götürmüştü. Uçuyordu yine, değildi orda. Çok uzaklardaydı, çok ileride çok ötedeydi ama geliyordu yine, onu yalnız bırakmak olmazdı. Biraz sonra geldiler evlerinin önüne ve vedalaşma vaktiydi, istediği elinden tutup bir kere öpmekti ama nasıl yapsın ki, daha yeni konuşmuşlardı bile, elindeki çantaları verdi ama bir sürprizi vardı, kendi çantasından çıkarttığı o duygularını anlatan kitabı uzattı. Sadece başlığını okuması bile yetebilirdi onun için, uzattı, koku arttı, bir elde ona doğru uzandı ve kitabı aldı, okuyacağım, teşekkürler diye harika bir ses geldi o Yaratıcının en güzel eserinden. Başı daha fazla dönüyordu artık, o güzel ama her şeyiyle güzel apartmana girerken o yine uçabilmişti hem de bu sefer karanlık gecenin içinde uçuyordu ve verdiği şiir kitabının adı her yerde yazıyordu, hayatının üç kelimesi olmuştu artık o; “GÖZLERİ İNTİHAR MAVİ”…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.