- 687 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Götür Beni Korsansız Sularına
Kanadıkça yüreğimiz, tütünler basarız kanlarımıza
Yeşil denizlerin ateşten demirler akıtır şu kalemime
Yüreğinin ışığında ve aşkının kimyasında gir düşlerime,
Götür beni bakir adacıklarına, götür korsansız sularına.
Bakışlarının gizli burçlarında seni kazanmak için uğradığım bütün ülkelerde seni soruyorum geride kalan günlerime. Bir tanyeri ağartısında depremlerin yerle bir ettiği kentlerde, elleri havada kalmış tüm ceset görüntülerinde dilimdeki dua, yüreğimdeki ateş ve bedenimdeki güçle, bitimsiz bir yolculuğun tüm durak yerlerinde, acılara ve sevinçlere sarıldığım tüm ağaç altlarında seni, yalnız seni düşünüyorum.
Yüreğimdeki sürgün sözcüklerde, ülkene koşumlanan tüm çıplak atların sağrısında gözlerin akar, nehirler gibi yüreğime. Bir öfkenin eteklerinden tutup, dikersin o sevdalı gözlerini gözlerime. Bir ucunda mavi, diğerinde yeşil denizlerin aktığı gözlerin, ateşten demirler akıtır keskin kalemime. Biz ki, o bakir kavgalarda, firari bir sevginin kanayan şiirini yazdık birlikte. Ellerimiz örümcek ağlarına takıldıkça da birbirimizi sevdik. Evrendeki tüm taşların parlak yüzüne oluk oluk, irin irin sözcükler çizdik.
Çamurlar içindeki insan figürlerinde tüm bilgeler yüreklerini bir tufan alkışa verirler bu hayat sahnesinde. Şarkıların sokaklarda gezindiği gecelerde, gökte yıldızlar ışıklar toplar. İğde çiçekleri dolar çocukluğumun penceresinden içeri. Yalnızlığımın küskün duruşlarında toprağım hep yeşil, parmaklarım yediveren çiçekler gibi kıpır kıpırdır. Kör bir umudun binlerce heykelini yapıp, satranç oynarım ömrümün tüm baharlarında.
Kanadıkça ruhumuz, kanadıkça yüreğimiz tütün basarız kanlarımıza. Her türkü unutuluşu çalmasa da, severiz acılı mısraları. Gece soyunurken önümüzde bir karaca su içer çamurlu göllerimden. Yabanıl bir uykuda kireçsiz badanalı odalarımdan sızar çizgili slüetler. İçime ansızın bir yıldırım düşer ve duyarım sesini yüzyıl ötelerden. Giderken sana bıraktığım tüm şarkıları tekrar dinlersin ve yüreğindeki öfkelerin hiçbir işe yaramadığını bir kez daha anlarsın.
Her acıdan mağrurluğu, her bozgundan unutulmuşluğu ve her bakıştan bir okşanmışlığı yarattık yine de. Soluksuz ve donuk gecelerde binlerce gece ve her gece bir daha uyanmamaya yattık. Bir gelinciğin küçücük ömrünü gördükçe, bir arının vızıltısını sezip kovanına girdikçe ve bir karıncanın labirentinde yaşamı gördükçe güçlendik. Şiirin irinlerinden biz, her zaman yeni sevdalar çıkardık.
Oysa ki, ellerimin rengi hep düşkün kaldı sana. İçimizde çalan her türkünün sözcüklerinde güneş her sabah yeniden ısıttı bedenimizi. Ve biz o güneşlerde parlak bir tüfek kadar kararlı ve düşlerimizdeki kavgalar kadar inatçı, ormanlarımızdaki yontular kadar esrarlı kaldık. Her sevdanın hikayesi gibi, her aşkın yazgısı gibi ve her yaşanmamışlığın gizemince birbirimizi hep aradık.
Ayrılığın toplanmamış tüm ağlarında boşuna aramışız oysa, gidince dönmeyecek aşkları. Yüreğim seni andıkça paramparça, yüreğin beni bekledikçe yorgun adresler sokağında kalacak biliyorum. Ateşle büyüyen her madende en çok gözlerin bölüyor karamsarlığımı. Ve ben seni düşündükçe, seni özledikçe efsane ormanlarına dalıyor ve seni arıyorum. Aşkın bütün felsefelerinde bir met cezir gibi çoğullaşıyor, isimsiz bir gezegen oluyorum. Okyanus oluyorum, denizleri yutuyorum ve ırmaklara bölünüp ülkene dağılıyorum.
Sen ki, gözlerime sığmayan bir dolunay gibi, neyin var, neyin yoksa içime doluyorsun. Işığın uyuduğu, bir kaplumbağanın sabırla yürüdüğü ormanlarda saklandığım yerlere yürüyorsun. Erken yaşlanmış yıllarım ve bakışlarımda örümceklenen sevdalarım, düşümdeki isimsiz ırmaklarım seni bekliyor inadına. Sevdanla karanlıklarımı dağıttım, bakışlarına dolanıp kaldım. Sırtımızdaki yorgun aşklar bohçasını serip altımıza bitmesini hiç istemediğimiz bir gecedir düşlerimizdeki şimdi. Odamızdaki bitimsiz sarılışlarda kollarımızdaki tutsaklık kelepçesini kırarak birbirimizi bulmak istiyoruz.
Parmaklarındaki yıldız kümecikleriyle yeni bir kader çiz istersen alnıma. Renkten renge dönen şu ozan göğsümü parçala ve yağmur damlalarıyla yıka sabırla. Dört yanımızdaki gökkuşağına binlerce renk kuşağı çiz sözcüklerinle. Dilinin uçurumunda, yüreğinin ışığında ve aşkının kimyasında gir düşlerime. Götür beni bakir adacıklarına, götür korsansız sularına. Aşkının defne yollarında ve yüreğinin koridorlarında ben, senin ülkende ölmek istiyorum.
YORUMLAR
Oysa ki, ellerimin rengi hep düşkün kaldı sana. İçimizde çalan her türkünün sözcüklerinde güneş her sabah yeniden ısıttı bedenimizi. Ve biz o güneşlerde parlak bir tüfek kadar kararlı ve düşlerimizdeki kavgalar kadar inatçı, ormanlarımızdaki yontular kadar esrarlı kaldık. Her sevdanın hikayesi gibi, her aşkın yazgısı gibi ve her yaşanmamışlığın gizemince birbirimizi hep aradık.
...................
Bir resmin çaresizliğine ve bir sevdanın üzüntüsüne kapılan kelimelerin dansı olmuş. Bildiğim bir şey var ki çok sürükleyiciydi ve o korsansız sulara atmak istedim kendimi.
Kutladım yürekten.
kar fırtınası tarafından 5/5/2009 9:35:59 AM zamanında düzenlenmiştir.