- 801 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KURTKÖY'ÜN SEFİLLERİ
(’Çoban Mustafa’ adlı öykümün devamıdır)
Nalbant Ahmet,kamyonuyla Pendik’teki annesinin yanından getirdiği sekiz yaşındaki oğlu-
nu gösterip seslenir,eski çoban-yeni kahveci ’Mustafa’ya :
- İncirliiiii ! Bak sana kimi getirdim !..
Karşdan görünce tanır Mustafa oğlunu.Şaşırır bir garip olur..sevinir elbette..
Babasını gören çocuk,neler olduğunun farkına varamamıştır ama sevinemez babasını gördüğüne.Çünkü korkutmuştur annesi onu..kötüdür babası..
Elinde bez bir pazar torbası,içinde defter-kitapları ve bir kaç parça eşyasıyla,arkasındaki
Nalbant Ahmet’in iteklemesiyle,babasına doğru adım atarken birden çığlık atarak ağlamaya
başlar küçük çocuk.Canı yanmışcasına ağlar.Anlamıştır artık kovulduğunu.Annesinin onu
yanında istemeyip de babasına gönderdiğini anlamıştır.Peki ama nasıl bir annelik bu ? Babasının kötü olduğunu söyleyen o değil midir ? Küçücük çocuktan ne kötülük görmüş de
kötü dediği babasının yanına göndermiştir ?
Babası dizlerinin üzerine çöküp kucaklarken oğlunu,çocuk sarılamaz ona...korkar..korku-
dan ağlar.Adam hasretine mi ağlasın,kavuşmasına mı yoksa oğlunun kendisinden korkması-
na mı ?
Elinden önce torbasını alır sonra da elinden tutup kahveye getirir.Köylülerin şaşkın bakışları arasında bir sandalyeye oturtup çay ve bisküi ikram eder.Acıkmıştır çocuk.Bir
taraftan gözyaşlarını silerken diğer taraftan da açık-tatlı çayı yudumlar,kremalı bisküi-
leri iştahla yer.Köylüler sevgi gösterirler ona.En çok da yaşlı Hamza Dayı ilgi gösterir.
Oyunlar yapıp güldürmeyi bile başarır çocuğu.
Daha o günden kahvede babasına yardım etmeye başlar çocuk.Masalardaki boş bardakları
toplar,müşterilere çay ve su taşır.İsteyenlere bakkaldan sigara-kibrit alır.
Hurdalığı andıran tahta sandalyeli,mozaik yüzeyli bir kaç masa,oyun kağıtları,domino taş-
ları,tavla,bidondan bozma soba,simsiyah ahşap tavanda asılı lüks lambaları,kömür ateşin-
de kaynayan çaylar,genç-yaşlı karışık köylü müşteriler ve onların ağızlarından hiç düşmeyen sigaraların yaydığı duman...Sekiz yaşındaki bu,annesi tarafından babasına gön-
derilen çocuğun yıllar sürecek sefaletinin dünyası oluvermişti işte.
Akşam olduğunda hem sigara dumanı hem yorgunluk gözlerini kapatmaya başlamıştı bile çocuğun.Babası köylülerin uyarısıyla onu kahvenin bir köşesindeki pöstekenin üzerine
yatırdı.Başına tavlayı yastık,üstüne de eski kumaş paltosunu yorgan etti.Hemen uyuya-
kaldı çocuk.
Kahve dağıldıktan sonra,İbrahim Ağa’nın bir süre önce evinden getirdiği eski de olsa işe yarayan yatak ve yorganı kahvenin diğer köşesindeki tahta döşemisine dizdiği sandalye-
lerin üzerine serip,çocuğu oraya yatırdı.Kendisi de ışıkları söndürüp yanına yattı.
Sabaha karşı uyandığında üzerinde ıslaklık hissedince çok kızdı adam :
- Annen mi tembihledi ? Mahsüs mü işedin lan ? diye bağırınca çocuk ağlamaya başladı.
Ne yapsın çocuk...kahvede tuvalet yoktu ki ! Köylüler kahvenin dışındaki duvara- İbrahim Ağa’nın ’Buraya işeyen eşektir ’ yazmasına aldırmadan - işerlerdi.O henüz bu cesareti gös-
terememiş- daha sonra o da alışacaktır - çişini tutmak zorunda kalmıştı.Genelde büyük
abdestler için kullanılan köy tuvaleti ise epeyce uzaktı.
Çocuk ağlamaya başlayınca adam pişman oldu söylendiğine.Önce kendi üstünü başını silip kıyafet değiştirdi.Sonra da çocuğun torbasından kıyafet çıkarıp değiştirdi.
Çocuk utancından başını kaldıramadı uzun süre.
Ertesi gün Kurtköy’ün beş sınıfına bir öğretmenin eğitim-öğretm hizmeti verdiği okulun
ikinci sınıfına başladı çocuk.
İlk günden sınıfta işeyerek ıslak ve utanç içinde döndü yine kahveye...
Kurtköy’ün Sefilleri’ni oynamaya böyle başladılar baba-oğul....
(Devam edecek)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Final bölümünde koptum. Değerli dostum.
İşte ben buna aldatmak derim. En güzel aldatmak.
Eşinizi edebiyat defterindeki edebi faaliyetlerinizle aldatmak. Veya aldattı sanılmak.
Ve güzel olan birşey pek az eş kocasını kıskanıyor bu devirde. Sizi kutlarım ve tebrik ederim. Hala kendinizi kıskanılır bir eş olarak koruduğunuz için.
Yazı harikaydı
Sizin yazılarınız hayatın tam içinden
Sevgilerimle