ÖLÜME GÖTÜREN CAN SİMİDİ
I.BÖLÜM
1994 yılında tanışmıştım Musa’yla. Bir iş için İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne gitmiştim. Özlük bölümünde otururken M.E .Müdürü geldi. Beni görünce “Salih bey, işiniz bitince odama kadar bir geliniz” dedi ve gitti.
Odasına vardığımda yanında biri daha vardı. İlk defa gördüğüm birisiydi.
-Hemşehrim Musa, okulunuza ataması yapılmış ve ilk görev yeri. Onu giderken götürebilir misiniz? Ayrıca ev bulup yerleşmesine de yardımcı olursanız sevinirim.
-Ne demek hocam, elbette götürürüm ve yardımcı olurum. Musa’ ya kendimi tanıtarak “hoş geldin, hayırlı olsun kardeş” diyerek müsaade alıp çıktık.
Beraber görev yaptığımız aynı ilçede- ki 4 yıl çalıştık- neredeyse hep birlikte gezdik, oturup kalktık. Halk olsun öğretmen arkadaşlar olsun ayrılmaz ikili olarak bildiler. Hatta iki yıl sonra Abuzer’le de ayrılmaz üçlüye, Mustafa’yla ise dörtlüye çıktık.
Musa tanıştığımızda nişanlı idi. İki yıl sonra evlendi. Evliliğinin birinci haftasıydı. Günlerden pazardı ve yapacak işimizde yoktu. Musa’yı bir hafta boyunca fazla görememiş ve özlemiştik. Mustafa ile buluşup Musayı da alarak Hirfanlı Barajına doğru gidecek, balık bulabilirsek mangal yapıp yiyecek, sahilde oturup muhabbet edecektik. Musa teklifimizi red etmedi. Benim arabayla gidelim öyleyse dedi. Arabayı yeni almıştı.
Baraja vardığımızda balık kalmamıştı. Giderken aldığımız, ekmek, domates vb yiyerek açlığımızı giderdikten sonra Mustafa ile arabanın istetmesinden iç lastiğini çıkararak yüzmeye karar verdik. Çünkü ikimizde yüzmeyi bilmiyorduk. Musa ise yüzmeyi biliyordu ama yüzmek istemiyordu. Arabasını yıkamak istiyordu. Öyle de yaptı. Üzerindekileri çıkardı, arabayı suyun içine çekti ve yıkamaya başladı. Biz lastikle kıyıya yakın yerlerde sırayla yüzmeye çalışıyorduk. Beş altı metre iç lastiği ile oynuyor sonra Mustafa ya fırlatıyordum, o da yüzerek yanıma geliyordu.
Bir ara hafif rüzgar esmeye başladı. İç lastik rüzgarın etkisiyle fırladı ve suya doğru sürüklenmeye başladı. Dalga da vardı. Onu alacak kadar yüzemezdik. Musa’ya seslendik ve lastiğin gidiyor olduğunu söyledik. O da görmüştü ve koşarak bulunduğu yerden geldi ve suya atladı. Yüzüyordu. Biz de onu izliyorduk. Lastik kaçıyor Musa kovalıyordu sanki. Ve sonunda lastiğe kavuşmaya bir kulaç kalmıştı. Biz rahatlayıp izlemeyi bıraktık ve derin olmayan kıyıda yüzmeye çalışıyorduk. O ka dar dalmışız ki birinin bağırmasıyla irkilip bağırana baktık.
-Yahu adam boğuldu! Yüzme bilen yok mu? Diyordu.
Eliyle gösterdiği tarafa baktık herkesin baktığı gibi. O da ne. Musa!
Musa suya batmış, sadece başının üst kısmı gözüküyordu. Kel olduğu için başının üst kısmı olduğunu ve Musa’dan başkası olamayacağını anlamıştık. Mustafa bağırıyordu.
-Musaaaa! Musaaaaa!
Bir balıkçı sandalına doğru koşmaya başladı. Motoru çalıştırdı ve yanına iki balıkçı daha alarak Musa’ya doğru ilerlemeye başladı. İki balıkçı suya atladı ve Musayı sandala doğru itekleyerek yaklaştılar. Kollarını sandaldaki balıkçıya uzattılar ve üçü birlikte Musayı sandala aldılar. Musa hiçbir harekette bulunmamıştı. Mustafa hala bağırıyordu.
- Mustafa tut elimden ve sus Allah aşkına. Ne olur, sen bağırışının geldiği yerden, ben bağırmamı engelleyen yerden Allah’tan yardım isteyelim. Şu an dua zamanı ve ne olur kısa sürsün.
İçim yanıyordu. Canım kadar sevdiğim arkadaşımı yıllardır sevdiği, iki yıl nişanlı kaldığı ve bir hafta önce kavuştuğu sevgili eşinin kollarından adeta sökerek almış baraja getirmiştim. Oysa cansız bedenini eşine nasıl götürüp verebilirdim. Böyle bir anda yaşanacak acını feryadına nasıl dayanabilirdim. “Allah’ım benim de bir eşim ve üç oğlum var. Eşimi ve çocuklarımı çok seviyorum. Ama böyle bir acıyı yaşamaktansa ölmeyi yeğlerim. Ya Musa’yı bize geri ver ya da beni de. Çünkü Allah’ım yaşadığım her gün bana bu acıyı defalarca yaşatacak. Ve benim buna dayanabilecek gücüm yok. Ya Musa’yı bana, ya beni de Musa’yla yanına”
Sandal kıyıya yaklaşmıştı. Musa uzatıldığı yerde hala hareketsizdi. Aceleyle indirip kumların üzerine sırtüstü yatırmışlardı. Ayakları ve yüzü bembeyazdı. Dudaklarının kanı çekilmişti. “ölmüş” diyorlardı başına toplananlar. “hayır, hayır Allahım, bu söylenenler doğru olmasın” “hayır, hayır, hayır…”
Doktor vardı kafeteryada, çağırın dedi biri. Haber çoktan gitmişti. Doktora yer açtılar toplanmış kalabalık. Kalp masajı yapmaya, suni teneffüse başladı doktor. Ama bir değişiklik yoktu. Bir daha, bir daha. Yine hareketsiz Musa. Doktor umutsuzlanmaya başlamıştı. Tedirgindi. Olmuyor cevap vermiyor diyordu. “x” olmuş diyordu. Ne demekti x?
“Hayır Allah’ım. Hayır.””ben yaşamak istiyorum ama Musa’nın yaşadığı bir dünyada. O’nun olmadığı bir dünyayı ne yapayım, beni de x et.”
Sen çekil doktor, bu masajlık solukluk boğulmuş biri değil. Diyerek 50 yaşlarında bir balıkçı bitiverdi Musa’nın başucunda. Bir elini ensesinin altına koyup hafifçe kaldırdı başını ve sağ elinin işaret parmağını boğazına soktu. Musa öğürmüştü. Evet evet, Musa öğürmüştü. Derken kollarını salladı. Hafif hafif gözlerini açmaya başladı Musa. Doktor acilen sağlık ocağına götürmemizi söyledi. Götürdük ve bir iğne yapıldı. Konuşabiliyordu. Halsizdi. Bu haliyle eve gitmek istemiyordu. Açık havada gece saat 01:00 ‘e kadar konuşturmaya kendini toparlamasına çalıştık. “Tamam artık gidip yatabilirim. Eşim öğrenmesin” istiyordu ve öyle yaptık.
YORUMLAR
öYLE BİR ANDA ÇOĞU İNSAN SADECE FERYAT EDER AMA SİZ RABBİNİZİ ANMIŞSINIZ VE BÜYÜK BİR SINAV ATLATMIŞSINIZ.ANLATIMINIZDA ÇOK AKICI.ALLAH SİZİ VE ONU ÖĞRENCİLERİNİZE BAĞIŞLAMIŞ.SİZİN GİBİ İNSANLAR SADECE BİR MESLEK SAHİBİ DEĞİL.İLİM KAPISISINIZ.ALLAH'TA SİZİ CENNETİNE O KAPPIDAN ÇAĞIRSIN.
EFENDİMİZ RESULÜ EKREM (S.A.V.)BİR GÜN YİNE MESCİDE GİRERKEN BAKMIŞ BİR YERDE GENÇLER İLİM İLE MEŞGUL.DİĞER YERDE İSE CEMAAT İBADET İLE MEŞGULMUŞ.EFENDİMİZ İLİM İLE UĞRAŞANLARIN YANINA OTURMUŞ.BURDA İLİMİN NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU VURGULAMIŞ.SELAMLAR...